Sunday 30 April 2017

12. Alto Paraiso- Yüksek Cennet - 2. Yazı

Yakında gördüğüm bir rüyada kanatlarım vardı ve uçuyordum. Bir akrabamı ziyaret ettim. Onu evinin bahçesinden, bir kartal avını nasıl kaparsa öyle kaptım. Omuzlarından tutuyordum. Çok yüksek bir gökdelenin tepesine çıkardım. Oraya vardığımızda, çırılçıplak kalmıştı. Aşağıya bak, dedim.
" Benim dediğin her şeyin seni ne kadar köleleştirdiğini gör; çok daha özgür bir hayat yaşayabilirdin... hala yaşayabilirsin..."

Bütün varlıklar kendi kurdukları hapishanelerinden özgürleşsin! 

Bu hafta, o hapishanenin duvarlarına balyozla vuran biriyle tanıştım. 
Adı Adil. İlaç sektöründe çalışan (ilaç firmaları ve doktorlar arasında) çalışan Adil. İçinde bulunduğu yalan dünya ve sistemin, ruhunun güzelliğini ve özgürlüğünü yansıtmadığını anlamış. Anlayana kadar tabiiki kendini yıpratmış. Sonunda ruhunu yansıtacak bir realite kurabilmek için eski düzeninin yıkılmasına izin vermiş. İşinden ayrılmış. Gezmek istediğini anlamış. Benzer hislerdeki bir arkadaşı ile Kamboçya'ya gitmiş. Bir süre, bir arada, eski hayatlarını sürdürürcesine yaşayınca, Adil bir ayılma daha yaşamış. Eski dostuna ," Yok dostum, benim yolum başka " demiş. Tam o sıra karşısına çıkan bir internet sayfasına, parasına kıyıp üyelik yapınca, dünyanın her tarafından gönüllü çalışan arayan işletmeleri görebilmiş.
 Böyle gönüllü işler genelde yatacak yer, yiyecek ve belki ufak bir cep harçlığı veriyor. İlk gönüllü işi Endonezya'daymış. Sonraki Srilanka. Bir sonraki ise kendisiyle tanıştığımız Brezilya , Alto paraiso ( doğrusu ona yakın bir köy). 5-6 aydır sürüyormuş yolculuğu. Burada ekolojik bir çiftlik- guest house türü yerde gönüllü olarak çalışıyor. Kendisi gibi gönüllü çalışan, dünyanın çeşitli ülkelerinden gelmiş insanlarla birlikte geçiriyor vaktini. Onlardan yoga ve meditasyon öğreniyormuş.

Bir gün, içindeki yaratıcı enerji taşıvermiş ve görevi olmadığı halde mekanın dizaynına katkılarda bulunmaya başlamış. Öyle etkileyici olmuşki arkadaşları ona tasarımcı demeye başlamışlar.
Yolculuğunu yazdığı bir de internet sayfası var. İçindeki tüm cevherler dışarı çıkana dek dönmeye niyeti yok.

İçindeki en büyük cevherse saflığı. Öyle herkesle, kolaylıkla kalpten iletişim kuramayabiliriz. Enerji akmayabilir, sözler akmayabilir. Adil'in kalbi çok saf. Onunla iletişim kurmak, ona güvenmek çok kolay. Çalıştığı mekanın sahibi 8 yaşındaki kızlarını ona teslim etmiş okula götürüp getirmesi için. Çünkü öyle saf... Umarım o da bu cevherin farkındadır. Yolunu açan, onu emniyette tutan, akışta kılan bu saf enerji.
Bu saflık cevherini, artık içinde saklı, daha fazla tutamazmış Adil. Onun Adil olması gerekmiş. İçinde karanlık ve büyük yalanların döndüğü bir iş ortamında, sırf üniversitede onu okuduğu için daha fazla bulunamazmış. Ruhunun değerlerini hiç bir üniversite belgeleyemez. O özünü deneyimlemeye ve fiziksel realiteye yansıtmaya devam ede dursun. Yolu ışık, aşk, bolluk ve bereket dolu olsun.
 

Onun hikayesi benim hikayem ile ve uyanış vakti gelmiş herkesinki ile benzer. 

9 yıl gemilerde çalıştıktan sonra, yeni hayatımı yaratabilmek için, Öz beni en yüksek frekansında bu dünyaya yansıtabilmek için, eskinin yıkılmasına izin vermiştim. Bütün diploma, sertifika ve denizci pasaportlarımı bir ateş çukurunun içine atıp, şükranla yakmış ve başında dansetmiştim.
 

O sıçrayışı yapabilmiş, hayatı gün ve gün güzelleşen tanıdıklarım var.

O sıçrayışın eşiğinde durmuş son bir derin nefes alan tanıdıklarım var. Korktuklarını biliyorum. Yine de sıçramaya niyet etmişler; çekirge gibi; hem fiziksel hem ruhani bir sıçrayış...

O sıçrayışın 10 adım gerisinde olan tanıdıklarım var gerisin geriye yürüyen. Giderek uzaklaşıyorlar ve hayatları giderek çekilmez hale geliyor.

Deryl Anka isminde bir medyumun 20 yıldır mesajlarını aktardığı Bashar isminde bir E.t. (Dünya dışı varlık) var.
O der ki, " beklentisizce, kalbindeki isteği takip et. O yol senin en yüksek yolundur." 

Kalbindeki isteği duyamayanlar var.
Kalbindeki isteği duymaktan korkanlar var.
Kalbindeki isteği duyduğu halde harekete geçmeyenler var.
Kalbindeki isteği küçümseyenler var.

Onlara soracak olursanız, onlar aklın yolunu takip ediyorlar. 
Öyle mutsuzlar ve bunu kendilerine itiraf edemeyecek kadar da gururlu...

Bu demek değilki canı her sıkılan işini, eşini bıraksın. Ses ruhtan mı yoksa egodan mı geliyor, onun farkını bilmek gerek. Kalbi dinlemekte ustalaşmak gerek. O en hakiki pusula.

O pusulanın gösterdiği yolu yürürken Alto Paraiso'nun organik pazarında tanıştığım başka 2 değerli varlık, Osman Atasoy ve ruh eşi Sibel abla oldu.
Osman Abi, bildiğiniz Uzaklar teknesinin kaptanı. Olur mu olur. Seneler önce hayranlıkla hikayesini okuduğum, ilham aldığım Kaptanla, dünyanın öbür ucunda tanıştım. Bizi evlerine davet ettiler. Sibel ablanın yaptığı lezzetli ev ekmeğini, Türkiye'den getirdikleri peyniri, Türk çayı eşliğinde atıştırdık. Hikayelerimizi ve sevgimizi paylaştık şükürler olsun. 
 

Yine aynı pusula son 1 haftadır her kes uyurken beni bahçeye çıkarıyor. Yıldızları izlerken, kalben ve ruhen bağım olduğunu bildiğim bu dünya dışındaki ışık varlıklarını bilincime davet ediyorum. Bütünün hayrınaysa gemilerinizi manifest edin, fizikselleştirin, izin verin göreyim, diyorum.
Ve o altın kurala uyuyorum. Beklentisizce, kalbimden gelen isteği yapmanın verdiği sevinç ile gökyüzünü izliyorum.

Ve sonunda varlıklarını manifest edip kendilerini görmeme izin verdiler.
Rüyamda 4 tane disk biçimli uzay gemisi uçuyordu masmavi gökyüzünde. Onları görmemi ve videolarını çekmemi istiyorlarmış. Onların alçak ve yavaş süzülüşlerini izledim. Peru'nun geleneksel kıyafetlerindeki renklerde ışıyorlardı. Hatta yerel Peru kıyafetleri giydiklerini sandım. Sonra telefonun kamerasıyla uçuşlarını çektim. Kalbim mutlulukla ve sevgi ile dolup taştı. Gülümseyerek uyandım. 

(Yolculuğumuzun ilerdeki basamaklarından biri olan Peru'ya dikkatimi çektiler)

Yine şükrettim. Evrensel yasalar tıkır tıkır işliyor.

Bir sonraki blog yazımda Alto Paraiso'nun yüksek enerjili kutsal şelalelerindeki deneyimimizi ve o mekanlarda kaydettiğimiz ses ile şifa chanting kayıtlarımızı paylaşacağım.

O ses kayıtlarını dinleyerek yapacağınız meditasyon ile bu kutsal mekanların enerji imzasını varlığınıza alabilir, arınabilir, şifalanabilir, bilinç yükselişi yaşayabilirsiniz.

Ve öyle olsun.
Bütünün en yüksek hayrına olsun



(Adil'in blog yazılarına bu adresten ulaşabilirsiniz : https://adilontheroad.com/ )














Wednesday 26 April 2017

11. Alto Paraiso - Yüksek Cennet- 1. Yazı


Abadiania'da tanıştığımız Türk ailenin 2 yaşındaki oğullarının iyileşmekte olduğu müjdesini vererek başlayayım bu yazıya.

Türkiye'ye döndüklerinde yaptırdıkları tıbbi tetkikler beyin tümörünün küçülmekte olduğunu göstermiş.
Tez zamanda şifalansın ışık parçası.
Çok sevindik.

Bizim şifamız için, bize özel enerjilerin yüklendiği 1 kutu pasifflora ilacı alarak ayrıldık Abadiania'dan.

İlaç, pasifflora'nın daha aktif olan meyvesi ya da çiçeğinden değil, enerjiyi tutma kapasitesi daha fazla olan ve fiziksel etkisi yok denecek kadar az olan, bitkinin yapraklarından, kurutulup, toz edilip, kapsülleştirilerek üretilmiş.
 John of God'ta ruhani operasyon geçirdiyseniz size özel enerji yüklenen bu pasifflora kutularından veriyorlar ve 1,5 ay boyunca her gün 3 kapsül alıyorsunuz. 

İlacı aldığınız süre boyunca, içindeki enerji neyin şifasıysa o konuyla ilgili ruhani testlerden geçiyorsunuz. Bunu şu anda hala içinde olduğum deneyime dayanarak söylüyorum.
Rüyalarım, bilinç altımda hiç gizli bir şey kalmamalıymışçasına, çoğu gece Pandora'nın kutusu gibi açılıp içimdekileri gözümün önüne döküyor. 
Bu kadarla da kalmayıp gün içinde ilintili olaylar fizikselleşip ruhumun testi oluyor. 

Çünkü kalbimdeki yegane dilek, ruhani gelişim ve dönüşüm. Yürüdüğüm yol, o yol. Ya da, içinde kontrolsüzce sürüklendiğim çılgın nehir diyeyim...

Abadiania'dan ayrılırken böyle bir teste tabii oldum.
Sabah 6 da, Abadiania'nın dış kapısı diyebileceğim anayol kenarında bir lokantada oturmuş otobüsün gelmesini bekliyorduk. Burası Abadiania'nın şifalandıran, ışık ve sevgi dolu tarafından çok farklı. Açlık, hırsızlık,  pislik, kötülük, alkolün ve uyuşturucunun barınabildiği bir alan. Yin - yang sembolündeki gibi. 

Oturduğum yerde enerjimi merkezleyen, topraklayan bir meditasyon yapıyordum. Gözüme yaklaşmakta olan bir otobüs ilişti ve yola doğru yürüdüm. O ana kadar sakince yatmakta olan, yol kenarındaki 3 köpek aniden ayaklandı ve üzerime saldırdılar. İlk anda panik yoktu; dengede kalmaya çalışarak geri geri yürümeye çalıştım. Sonra köpeklerden biri, kanımı akıtmak istediğini söyledi. Hissettiğim enerji öyleydi. Elimle, ayağımla kendimi savunmama rağmen gözü dönmüşçe saldırmaya başladı. İşte o anda merkezimden çıktım. Yani bilinçli, ne yaptığını bilen ben, bedenden çıkar gibi oldu. Aklın korku ve panikle ne kadar zorlandığını anlatan kaynar su gibi bir enerji ayaktan başıma kadar beni sarmaladı. Vahşice mücadele ettim. Varlığımın derinliklerinden, en ilkel ben çıktı. Belki bu mücadele 45 saniye kadar sürdü. Çevrede izleyen yerel halk yardım etmek için kılını bile kımıldatmadı.
Sonunda gerisin geriye hareketim, beni arkamda olduğunu bilmediğim bir arabaya kadar getirdi. Arabayı arkama almış oldum ama kaçabilecek yerim de kalmamıştı. Yine birden bire bir şey oldu... Sessizlik ve durgunluk. Köpekler kaçıverdiler. Bu koruyucu meleklerimin yardımıydı. Nefesimi kulağımla değil ama beynimin içinden duyuyordum. Yuuka'nın sesini duydum sonra. Sesler sanki ben su altındaymışım da onlar dışardan geliyormuş gibi boğuktu.
Yuuka Maya'yı kucağında tuttuğu için yardım edememişti. 
Bir sarhoş adam ayağımdan fırlamış olan sandaleti getirdi.
Ayağım kanıyordu ama ısırılmamıştım.
Çıplak ayakla mücadele ederken ayağımı bir taşa vurmuş olmalıydım.

Nefesim ne kadar hızlı normale döndü, kalp atışlarım ne kadar hızlı düzeldi, ne çabuk merkezime geldim. Bunları içsel bir şaşırmayla bir kaç dakika içinde sezdim. Böyle bir olay 3-5 sene önce olsaydı, travma olarak duygu bedenimde yerini alıp sıkışabilirdi. Belki yıllarca sürecek bir korku ve panik halini alabilirdi. Yalnızca 1-2 dakika içinde mutlu ve şükran halindeydim.
İşte bu, dedim. İşte bu insanlık olarak geçirmekte olduğumuz değişim ve dönüşüm. Köpeklerden beni en ısırmak istediğini söyleyen, sanki hiç bir şey olmamışçasına yanıma geldi. Ekmeğimin içindeki peyniri çıkartıp verdim. Yedi. O, artık O vahşi köpek değildi.

Yuuka sonra duru görüyle gördüklerini film anlatır gibi anlattı.

"Sen ruhani kaslarını meditasyonla esnetip ışığını parlatırken yol kenarına arafta kalmış karanlık bir ruh geldi. Herşey çok anlık ve hızlı gelişti. Sen ayağa kalkıp ona doğru yürümeye başladın, O ruh köpeklerden birinin içine girdi ve sonra köpekler sana saldırdı. Koruyucu bir enerji bomba gibi ortanıza düştü. Olay boyunca korundun. Sonunda köpekleri kaçıran başka bir enerji geldi."

Karanlıkta kalmış ruhun özüne dönebilmesi için dua ettik.

Maya'nın ihtiyacı olur diye, açmadan taşıdığım, bir dostumun verdiği Aloe Vera acil müdahale spreyi yaramı temizledi, korudu ve şifalandırdı.(Şükranla Seda Rodop Soran ❤️)

Kaza gibi gözüken o an aslında benim ve ata ruhlarımın şifa kapısıydı. Ata ruhlarımın benimle paylaştığı, kanımda, kemiğimde, Dna'mda var olan, bir düşmanla savaşma ve hayatını koruma anında duyulan içsel yangın... Vesileyle bilincimin derinliklerinden ortaya çıkan bu enerji, bir kaç dakikalık içsel dinleyiş anı sonunda kök çakramdan ve sakral çakramdan serbest kaldı. Işığa ve daha fazla sevgiye dönüştü.

Ruhlar aleminin hizmetlileri, bu fiziksel alemin olaylarını bir sanat şaheseri gibi ince ince dokuyup işliyor. Her şey, Tanrı'nın rüyasında gördüğü gibi.

Tabii bu serbest bırakışı, asırların yükü olan bir enerjiyi sevgiye dönüştürmeyi, rastlantısal sanmamak gerekir.

Böylesi bir şifalanma, kendini ilahi iradeye teslim eden bir gözlemci için mümkün kılınmıştır. Meditasyon esnasında da olabilir, böyle bir sınav ile de olabilir. 
Sınavı tam anlamıyla geçmiş sayılmam. O merkezimden çıktığım bir an, daha öğrenilecek çok şeyim olduğunun kanıtı.

Maya kızdığı zaman ona soruyorum:
Maya kızdın mı?

-Evet

İstersen 'Aaaagh' diye bağırabilirsin, diyorum.

'Aaaaaaasaaaaaaaaaaasasgh' diye bağırıyor.

...ve Maya gülümsemeye başlıyor. Çünkü onun gözlemleyebileceği, varlığındaki öfke enerjisi o kadar az. 

Duygu gözlemlendiğinde enerjisi serbest kalıyor.

Vakti gelince O'na sessizce gözlemlemeyi de öğreteceğim. Huzurlu bir hayatın sırrı bu. Ortaya çıkan duyguları kabul ile gözlemleyebilmek... Biriktirmeden, an ve an. Akışı durdurmadan...

Alto Paraiso'ya gece yarısına az kala geldik. Her yer kapalı ve adres soracak tek kimse yoktu sokaklarda. Maya kucağımda uyuyordu, sırt çantası ağırdı, ayağım acıyordu. Rezervasyon sitesi aracılığıyla tuttuğumuz hostele gitmek istiyorduk.

Alto Paraiso'nun hoş geldin ekibi, gece nöbetindeki devriye gezen polis ekibiydi. Bizi bekletmeden vardılar. Dakikalar sonra sıcak bir duş alıp rahat yatağımızda uyuyacağımız yeni evimize emniyetle ve kolaylıkla ulaştırdılar.

Bu dünyayı seviyorum ! 
Şükürler olsun!

Alto Paraiso, Macchu Picchu'dan gelen bir lay line (enerji meridyeninin) bağlandığı başka bir yeryüzü çakrası. Kuartz kristal mağaralarının üstünde yer alan bu yeryüzü cenneti, kutsal şelalelerin evi. 

2 gün içinde yaptığımız araştırmayla şu anda kalmakta olduğumuz kamp alanını bulduk ve çadırımızı kurduk. Bir hafta boyunca yalnızca kasabayı; organik pazar ve dükkanlarını, çocuk parklarını keşfettik. Yemeklerimizi kendimiz pişiriyoruz. Mercimek filizlendirdik. Yalın ama güçlü besleniyoruz. Her gün sıkılmadan, dahası aynı hazla aynı yemeği yiyebiliyoruz. Lükse ihtiyacımız yok. Arada yerel kahveden 1 bardak içtiğimizde neşeleniyoruz. 1 kahve 1 Real - 1 lira. Daha doğrusu her şey neşe veriyor. Baktığım bir çiçek, buluttan çıkardığım şekiller, uzaktan kulağıma çalınan bir şarkı, aldığım nefes, tanıştığım yeni insanlar...

 

 

Geçenlerde yolda yürürken, arabasının kapısını tamir etmeye çalışan biri nedeniyle yolun daraldığı noktada durdum ve aşağıya adama doğru baktım. 
Aklımın içinden geçen konuşmalar şöyle:

"Tanıyorum! Tanıyorum! Tanrım kim bu adam. Bu gözleri tanıyorum."

O'da bu içsel konuşmalarım anındaki sessizliği ve kendisine tepesinden bakan halimi kaçırmadı. Gülümseyerek ayağa kalktı, elindeki yağı bir beze sildi, sessiz kaldı.

Tanıyorum seni, dedim ve aklım birden çözülüverdi. 

"Youtube videolarından tanıyorum. Aman Allahım, sen müthiş bir müzisyensin kardeşim"

Mütavazi ve samimi bir ruh.
Sıkıca ve içten bir sevgiyle sarıldık.

İlk videosunu izlediğim andan itibaren ruhani bir tanıdıklık ve bağ hissettiğim, defalarca kez sosyal medyada kliplerini paylaştığım, youtube aracılığıyla dünyaca üne kavuşmuş bir müzisyen Estas Tonne.

An ve an enerjiyi alır, varlığından geçirir, gitarından geçirir ve dinleyenleri derinlere ve/ ve ya yükseklere götürür.

O an ayrılmam gerekliydi; bu an kısa sürmesi icap eden bir andı. Yavaş tanışmamız gerekliydi. 
Eğer dünyanın öbür ucundan tanıyıp sevdiğim bu ruhu burada bulduysam, yine bulurum, dedim.

5 gün sonra, bu gün kampımızın yanındaki kafede gördüm; yanına gittik, Yuuka ve Maya'yı tanıştırdım. Bir çay içmeye açık tarih ve saatle kampımıza davet ettim. 
Bu buluşma anı da kısaydı. Derin muhabbetler edebilmemiz dileğimle, 1 resim çekilerek ayrıldık.



Akış...

 



Aşağıda en sevdiğim bir videosunu paylaşıyorum.





















Saturday 15 April 2017

10. Abadiania devam yazısı 4 - Hoşçakal Yaratan'ın John'u

Ruhani ameliyattan geçtiyseniz 2. haftanın çarşamba gününde 'revision' sırasına giriyorsunuz. Bu defa John'un önünden geçerken son durumunuz değerlendiriliyor. Şifalanma hızınız, ruhani gelişiminiz tatmin ediyorsa başka bir işlem görmeden, kutsama odasına meditasyona gönderiliyorsunuz.
(Durumunuz birden fazla ruhani ameliyatı ve uzun kalmanızı da gerektiriyor olabilir)

Revizyondan geçtiğimizde bize herhangi yeni bir işlem yapılmadı.
Çarşamba'nın öğleden sonrasında yeni bir soru sormak için yeniden sıraya girdik.

"Abadiania'da gurup ses şifa çalışması yapmamıza izin verir misiniz?

Bir kaç gün öncesine dek böyle bir niyetimiz, araştırmamız yoktu. "Bu kadar kutsal ruhun, eterik bir hastaneyle bağlandığı bu küçük kasabada başka bir şifacıya ya da şifa tekniğine ihtiyacı yoktur", diye hissediyorduk.
Ama öyle olaylar oldu ki, bir sebeple göreve çağrıldığımızı hissettik ve bu hissimizin doğruluğunu onaylamak isteğiyle sorumuzu John aracılığıyla kutsal ruhlara sorduk.
Genişçe gülümsedi.
 "İç sesinize güvenin" dedi.

(Sürekli John'un gülümsediğini aktarmaya çalıştığımı ve kelimelerimin özü ifade etmekten uzak, yetersiz kaldığını farkettim. O, merhametli ve koşulsuzca seven, ışık dolu bir gülümse... Onun bedeni aracılığıyla gülümseyebilen kutsal bir ruhun evrensel sevgi ifadesi...)

İkinci sorumuz: "Kutsal şelaleyi ziyaret edebilir miyiz" oldu.

Bir kere daha  "İç sesinize güvenin" dedi.

İç sesimiz kalbimizden geliyordu. Tüm kalbimizle 'ses ile şifa çemberini' yapmayı istedik. Şelaleye kaç kere istersek o kadar gidebileceğimizi söylüyordu aynı ses. 

Böyle bir ses ile şifa çemberi Abadiania'da daha önce yapılmamış.
Bizi bu çemberi yapmak için davet eden mekanın sahipleri uzun zamandır burada yaşayan İngiltere ve Avusturalya'lı bir çiftti.  " Burada yalnızca masaj ve akupunktura izin veridi bu güne kadar" dediler.

İzni almamızdan 3 gün sonra, gece vakti kristallerle dolu bir salonda toplandık. Chanting esnasında açılan vorteks, Casanın vorteksine (enerji girdabı) bağlandı. Alana çok sayıda ruh çekildi. Bu ruhlar Portekiz ordusunun yerlerinden ettiği, köleleştirdiği, öldürdüğü, orman kabileleriydi.
Işık barış getirdi, bağışlama ve bırakma getirdi. Öze dönüş başladı.

Katılımcılar ise arka beyinleri üzerinde enerjisel bir şifalanma, dönüşüm ve aktivasyon yaşadılar.

Yaratana şükrederek, Ondan dileyerek başladık ve Yaratan'a şükrederek bitirdik. 
Casa'nın kutsal ruhlarına teşekkür ettik.

 
--
Akım odası meditasyonu sabah 5 saat, öğleden sonra 4 saat sürüyor.

5 saat boyunca gözleriniz kapalı oturuyorsunuz ve zaman 2 saatmişçesine hızlı geçiyor. 

Yeryüzüne inmekte olan yüksek ruhların enerjileri meditasyoncuların da bedenleri aracılığıyla vortekse dahil oluyor, demirleniyor. Zaman zaman bir medium kanallıkla aldığı vizyonu, bilgiyi paylaşıyor; bazen bir medium-rahip bir dua okuyor.

Yuuka bu akım odası meditasyonlarında çok ince ve yüksek ayarlardan geçtiğini, 
unuttuğu bazı konuların canlanıp ışığa dönüştüğünü; derin kavrayışlar, derin algılayışların ve sindirişlerin oluştuğunu aktardı.
Ben bir meditasyonumda, Casa'nın kutsal ruhlarından, şu anda yürümekte olduğumuz hayat yolunun yaratmakta olduğu en muhtemel gelecek senaryosunu göstermelerini istedim.
Avuçlarımın içine iki altın sarısı ışık topu yerleştirdiler. " Yolun açık; bolluğun ve bereketin yolu ve an ve an yaratıyorsun dediler." 
Meditasyondan çıktığımda bir kaç gündür tanışıklığımız olan Türk bir aileyi otellerinde ziyaret ettim. Çok güzel bir aile. Biricik oğullarının, aslan parçası oğullarının şifalanması için gelmişler. Yakında ayrılacaklarını söyleyerek, yanlarında getirip bitiremedikleri 2-3 kilo ağırlığında beyaz peyniri, siyah zeytini, paket çorbalarını, çikolotalarını bize verdiler.

Şükranla ayrılırken avuçlarımın içindeki altın sarısı enerjiyi ve meditasyonda aldığım mesajı anımsadım.

O gün ve ertesi gün farklı kimselerden gofret, bir şişe organik bal, mayaya oyuncak hediye edildi. Biri Brezilyalıydı, biri İngiliz, biri Yeni Zellandalı...
Ben bunu hakketmek için ne yaptım ki diye içimden geçti ve gözlerim yaşardı.
Sonra bildim ki ben de Yaratan'danım verdiği hediyeler de Yaratan'dan. Haketmek ya da etmemek değil mevzu...
Akışa şükranla, dirençsizce tanıklık etmek.
Bazen az para olabilir, az yiyecek de olabilir. Biz bolluğu miktarıyla ölçmüyoruz. Her an şükranla, olduğu gibi, geldiği gibi kabul ediyoruz. Daha fazlası için tutkumuz yok.
Kalbimiz nasıl bir yaşam yaşamak istiyorsa güvenle o yöne doğru adım atıyoruz ve bunun için nelere gerek varsa, evren önümüze seriyor.

O güzel ailenin fotoğrafı:
(Ailenin güzel kalpli annesi maalesef bu fotoğrafta yok)
Dualarımız onlarla. 

 

Kutsal Şelaleye hem ailece hem de teker teker pek çok kez gittik.
Taç çakrayı ve daha üst çakraları aktive ediyor. Tepeden tırnağa, akıl ve duygu bedenini yıkıyor, auranın titreşimini hızlandırıyor. Donuk noktalar açılıyor ve enerji akıyor. 

Suyun altına girdiğinizde, kafanızın üstünde duyduğunuz kuvvetli su baskısı ve titreşimini ve tüm bedeninizdeki hazzı ve mutluluğunuzu ve şükran duygunuzu bir ömür boyu unutamayabilirsiniz. Öyle kuvvetli bir an... 

Dördüncü haftamızın son Cuma gününde, her cuma öğleden sonra açılan "Şükran" sırasına girdik.
Bu sıra, Abadiania'dan ayrılacak ve belki de bir daha geri gelmeyecek olan insanların, şükran duygularını sunmak için girdiği bir vedalaşma sırası.

Sıram geldiğinde, o kısa an, Joao'un elini tuttum, gözlerine baktım, şükrettim...

Bu, Gandhi'nin elini tutmuş olmak gibi...

Teresa Anne ve ya İsa Peygamberin elini tutmuş olmak gibi...

Varlığımın binlerce yıl, ruhumun sonsuzluk boyu şükranla hatırlayacağı bir an.

Günün sonunda, John bitkince kapıdan çıktı.
Bilinci bedenine dönmüştü. Sanki bir anlığına yoktu da bir an sonra geri gelmişti; ama bedeni 4 saattir sayısız kişiye şifa kanalı olmuş, 28 kutsal ruha ev sahipliği yapmıştı.
Yorgundu ve zor yürüyordu ama görevi bitmemişti. Kendisiyle fotoğraf çektirmek isteyen insanların beklediği alana geldi. 74 yaşındaydı. Yaşlı bir adamdı, etten ve kemikten. Kalbiyse bütüne hizmet aşkıyla yanıyordu. Son nefesine kadar hizmet etmek istiyordu.
Daha fotoğrafı çekilmeliydi; uzaklara, daha uzaklara ulaşmalıydı; kanseri, tümörü, nice hastalığı olan nice insan onun resmini görmeli, orada olduğunu bilmeli ve ona gelmeliydi... Gayretle yürüdü. Yardımcıları lütfen guruplar halinde kalın diye sesleniyordu.
Katılmamız anlamlı olacak bir gurup yoktu. Onun için olduğumuz yerde bekledik. Onun daha fazla yorulmasını istemiyorduk ama görevine ve görevimize saygı duyuyorduk.
Bekledik. Yanımıza geldi. Yorgun ve yaşlı insan haliyle dahi kutsamasını, enerjisini veriyordu. 

 

Hoşçakal Joao de Deus

Tanrı'nın Joao'su

John of God

🙏🏻
❤️

Bir sonraki durak Alto Paraiso

 (Yüksek Cennet)...

---

John Of God yazı dizisinin bir bölümü ve ya tamamını yayınlamak isteyecek bir dergi-gazete ile bağlantınız varsa bizi onlara tanıtabilir misiniz? Kalbim istiyorki herkesin haberi olsun bu ışık mekanından ve kutsal ruhlarından. İmkanı olanlar gelsin ve şifalansın.


Şifalanan her bir insan yeni dünyanın yaratıcısı olsun.
Amin ve Öyledir. Şükürler olsun.







Thursday 13 April 2017

9. Abadiania (devam yazisi 3) - John of God - Ruhani Ameliyat

Ruhların kutsamasıyla başlayan Abadiania yaşantımızın 2. Haftasında biraz daha dinlenmiş ve bilinçli olarak Casa'ya gittik. 

Seanslar her hafta çarşamba, perşembe ve cuma günleri. Casa ziyaretinizde iç çamaşırınıza kadar beyaz giyiniyorsunuz. 

Gelecek olanlara yanlarında bir kaç çift beyaz tişört, pantolon, iç çamaşır getirmelerini tavsiye ederim. Gerçi buradaki pek çok dükkanda satılıyor ama fiyatlar turistik...

Çarşamba sabahı 7'de Casa'ya giriyorsunuz. Şifalandırmak ve ya ruhani yardım almak istediğiniz 3 konuyu kısaca bir kağıda yazıyorsunuz, İngilizce. Sonra gönüllü çevirmenler kağıdınızdakileri Portekizceye çevirip size veriyor.

"First time line" diye seslenildiğinde sıraya girip, John'un oturduğu odaya kadar ağır adımlarla ve duraklayarak, tek sıra halinde yürüyorsunuz.

İlk kez gelenler "current room" - akım odasından geçerken genel bir enerji arındırmasından geçirilip, John'u, daha doğrusu John aracılığıyla çalışan ruhları görmeye hazır ediliyorlar.

Bu ilk görüşmede 28 şifacı ruhtan biri; sizin durumunuzu şifalandıracak olan bir ruh John'un bedenine giriyor. Bu o kadar anlık bir durumki... John'un bilinci belki de 5 saat boyunca orada değil. Bedeni bir ruhtan başka bir ruha devrediliyor, an ve an.

Bazen bir ruh sıradaki 50 kişiyi alıyor olabilir. Biz bu ikinci ziyaretimizde öyle bir değişim anına denk geldik.

Gelip önüne oturduğumuz zaman o ana kadar orada hakim olan enerji kalktı ve başka bir ruh gelip oturdu. Bu enerjisel değişimi sezdik aynı zamanda John'un yüzündeki fiziksel değişim de kolay farkedilebiliyordu. Gözlerindeki parıltı, gülümsemesi, oturuşu...

Portekizceye çevrilmiş olan kağıdımızı yanındaki çevirmene verdik. John'a okumaya başlamıştı ki bir kaç kelimeden sonra John elini kaldırdı. Nefesini harcama der gibi bir gülümseme vardı. 
Portekizce konuştu:

"Buradan çıkınca masaja gitsinler... Ilgili ruhlar orada olacaklar. Öğleden sonra ruhani ameliyata gelsinler."

Terzinin kendi söküğünü dikememesi gibi şifacılar da bazı kişisel problemleriyle ilgilenmeyi, çözmeyi geciktirmiş ya da başaramamış olabilir.
Yani şifacıların da şifacılara ihtiyacı vardır. Uzun zamandır kendimiz dışında her kesin problemlerini, hastalıklarını dinledik ve şifalarına kanallık ettik. Bu, kendimiz için şifa dilediğimiz ilk ve çok değerli bir deneyimdi.

Benim kağıdımdaki maddeler şöyleydi:

"Medyumluk yetenek ve gücümü geliştirmek ve gizli öfkemin şifalanması."

Kasabada, John'un (ruhların) iznini alarak açılmış bir kaç masaj dükkanı var.
Onlardan birine gittik.

Masaya uzandığım anda ilgili ruhlar geldi ve eğer bu hazırlıksa ameliyat nasıl olacak diye düşündürten işlemler yaptılar üstümde. 

Sol kafatasımdan sol elime uzanan bir enerji meridyenini sanki ikiye ayırdılar ve sol kafatasımdan kalp çakrama inen yeni bir enerji meridyeni koydular.
Tabii bu cümleler bazı kimselerin kulağına bilim kurgu gibi gelebilir...
Olsun...
Bütün bunları iç gözümle izledim ve hissettim. 
Sol elimin yüzük parmağı, o gün boyu kontrolüm altında değildi ve kendi kendine hareket ediyordu; istemim dışında.

Öğleden sonra John'un önüne geldik. Gülümsedi ve operasyonun yapılacağı yere doğru yönlendirildik.

5 dakika kadar sürdü.

Bu operasyonu, bir reset tuşum varmış da, ona basılmış gibi hissettim, yaşadım. 
Dışarı çıkartıldığımızda sersem gibiydim. Ellerimi kapatamıyordum;  kucağımda Maya vardı ve birden bire ateşi çıkmıştı, uyuyordu. Yuuka da öyle sersemlemiş gözüküyordu. 
Bizim şifamız için gerekli enerjinin yüklendiği 2 şer kutu passiflora bitkisel ilacı Casa'nın eczanesinden aldık ve taksiye atlayıp 700 metre ötedeki otelimize geldik.

Bize 24 saat boyunca odamızdan çıkmadan uyumamızı tavsiye etmişlerdi de bunun nasıl mümkün olabileceğini anlamamıştık.

Hiç kalkmadan 19 saat uyuduk. Geri kalan 5 saati ise yataktan çıkmaya zaten gücümüz olmadığı için kımıldamadan, kısa süreli uyanışlarla geçirdik.

Maya'nın da ateşi geçmişti. Biz belki o kadar uyuyabiliriz ama Maya hayatta uyumaz, odada nasıl tutacağız onu diye düşünmüştük. Boşuna düşünmüşüz.

Ameliyatı takip eden 7 gün boyunca, kendinizi direk güneş ışığından korumanız tavsiye ediliyor. Gerçekten de güneşin ısıgı ve ısısı rahatsız ediyor. 

Ilk gece, Ruhun karanlık gecesi.
Varlığın derinliklerinde sıkışmış duygu enerjileri kısmen serbest kalıp bilincinizi dolduruyor.
24 saat içinde kaç rüya gördüğümü hatırlamıyorum. Hepsi korku ve öfkelerimi yansıtan rüyalardı. Kimi bu hayatımı, kimi geçmiş hayatlarımı kimi tanımadığım boyutları gösteriyordu.

7. Geceye ise Ruhun aydınlık gecesi deniliyor. Yatağın başucuna 1 bardak su doldurup bırakıyorsunuz ve beyaz kıyafetler giyerek yatıyorsunuz. O gece ameliyatınızı yapan şifacı ruhlar gelip son bir çalışma yapıyor ve bardağınızdaki suya size özel bir enerji yüklüyorlar. (Ruhani dikişlerin alınması)
Sabah uyanır uyanmaz o suyu içiyorsunuz.

8. Sabah uyandık. Suyu içerken karaciğerimin üstünde iğne gibi bir batma ve acıma hissettim. Tişörtümü açıp bakınca karaciğere denk gelen yerde derinin üstünde kırmızı kırmızı noktalar çıktığını gördüm.



İç organ çi masajı uygulayıcısı olarak bu gördüğümün karaciğer detoxu olduğunu, karaciğerimin fiziksel zehiri ve enerjisini bu yolla atmakta olduğunu anladım. Karaciğer öfke enerjisinin biriktiği organdır. Ben o öfke enerjisini gençlik yıllarım ve gemi hayatım boyunca alkol içerek bastırmıştım.
Hem öfkenin hem de alkolün enerjisi detox oluyordu; operasyonun son gecesinde...

Tümörü yokolan, kanseri iyileşen, gözü açılanlar vs... Zaten şüphem yoktu, inanıyordum. Yine de, bu gözle görülür sonuç, inancımı bileyledi.
2 hafta boyunca kızarık alan acı acı kaşındı, yandı, sivilcelere dönüştü. Hiç elimi sürmedim. Yalnızca hislerimi ve duygularımı gözlemledim. Öfkeli rüyalar gördüm.
Öfkemi tetikleyen fiziksel durumlar da oldu; sanki her biri sınavımmış gibi...

Sonunda rüyalarım da fiziksel acım da, öfkem de yavaşladı. Kalbimde kendime karşı duyduğum sevgi yükseldi.
Ve öyle bir anda, Yükselmiş Üstadlardan gelen şu mesajı alıp yazıverdim...

Bu bilgi asırlardır buradaydı; gözünüzün önünde. Gözlerinizden varlığınıza aksın, sindirilsin ve yeni, ışık dolu bir realite yaratın.
Özü arayanlara...
Kendi içsel acımız, acıyışımız bizi özü aramaya iter. O içsel acıdan kaçınmak, onu bitirmek isteyişimiz, ona karşı olan kabülsüzlüğümüz bizi aramaya iter. Ararız, dağ-dere-tepe, nice öğretmen, nice öğreniş, nice zaman...
Sonunda onu bulamayacağımızı anlarız.
Onu bulabileceğimize dair umudumuzu yitiririz. Ve onu işte o zaman buluruz.
 O en karanlık anda...
O en karanlık anda uzun zamandır kaçındığımız iç acımıza-korkumuza bakarız. Çünkü bakacak başka yön kalmamıştır...
Ona bakarken, onu hissediz; sonra onu kabul ederiz. Bir kere kabul edince acımızı, kalbimiz genişler kendimize duyduğumuz sevgiyle.
Kendimize duyduğumuz bu koşulsuz sevgi, iç acımızı- korkumuzu eritmeye başlar. Kabul gücümüz artar.
Kalbimiz ve sevgimiz giderek büyür ve gün gelir hiç acımız, hiç korkumuz kalmaz.
O andan itibaren gelmiş geçmiş bütün atalarımızın Dna ile bize miras bıraktığı; onların yaşarken duyduğu ve kabul edemediği acıları- korkuları görmeye, hissetmeye, kabul etmeye başlarız.
Sevgimiz giderek kutsallaşır, genleşir; halka hareler gibi genişleyerek daha fazla varlığı içine almaya başlar.
Atalarımızın acıları-korkuları da erir bir gün.
Sonra tüm insanlığın, gelmiş geçmiş tüm kabul edilememiş acısını kalbimizde duyarız ve koşulsuz sevgimizle bu acıyı kendi içimizde kabul eder onu saf sevgiye dönüştürürüz.
Sonra evrenin tüm varlıklarının, tüm acısını...
Ararken bulamadığımız şeyi, 'İlahi Aşk'ı', artık aramazken OLDUK.
Biz İsalar, Musalar, Muhammetler, Buddhalar... Kabul kapısından geçtik. ÖZ OLDUK.”

Casa'dan fotograflar... Bu bahçe bir Quartz Kristal yatağınıüstünde.















---

Casa'ya gitmedigimiz vakitleri pansiyonumuzun bahcesinde geciriyoruz. Maya cok cesitli ulkelerden insanlarla tanisiyor, iletisim kuruyor, oyun oynuyor. Portekizce ve ingilizce kelimeler ogrendi." Yolculuk okul gibi: hepimiz için...







Dolunay gunu John'u son bir defa için ziyaret ettim: ata ruhlarimin sifalanmasi niyetiyle.
Mutlu olduklarini hissettim. 

T
(İlk kez bu yazı vesilesiyle bu blog sayfasını ziyaret edenlere, ''Nedir?'' sayfasını ve sonra ''Ses ile'' sayfasını ziyaret etmelerini tavsiye ederim.)