Wednesday 31 May 2017

16. Koşulsuz sevgi ile sonsuz genleşme - Uyuni Tuz Çölü

 
    
3600 metredeki, asıl hedefimiz olan Uyuni Tuz Gölü'ne (çölüne) yükseklik tutulmasından en az derecede etkilenerek varmak için, 2400 metredeki Sucre şehrini bir ara basamak ve yüksekliğe uyumlanma istasyonu olarak kullanmıştık. 
2400 metre'de, Sucre'de gayet rahattık. 
Uyuni'de de rahat edebilmek için kendimize bir tane daha uyumlama istasyonu, dinlenme şehri belirledik.4090 metredeki dünyanın en yüksek üçüncü şehri olan Potosi'yi seçtik. 

Sucre-Potosi otobüs yolculuğumuzu yapmak üzere, sabah kahvaltısından sonra evden çıktık. 
Günlük güneşlik hava, serinleten dağ rüzgarı. Karnımız tok, neşemiz yerinde, Baş Melek Mikail'in koruyucu enerjisiyle sarınmışız. Bütünün en yüksek hayrına niyetle çıkmışız yola. Ne yanlış gidebilir ki? 

Otobüs terminaline gitmek için bir taksi durdurduk. İçimize sinmeyen bir şeyin hissiyle, Yuuka ile göz göze geldiysek de, 10 dakikalık yol, ne olabilir ki, havasında gülümseyip, binmeye karar verdik.
2 büyük sırt çantamızdan birini, benim bütün gemi hayatımı bilen, yoldaş çantamı bagaja koyduk. Bagajın yarısından fazlası ıvır zıvır ve kutularla  dolu olduğu için, şöför benim çantayı diklemesine koydu. Bagajın açık gideceğini, problem olmadığını söyledi. Çantaya gidip bakmaya yeltendiğimde ise omuzuma, merak etme, ben iyi sıkıştırdım dercesine, güven veren bir dokunuşta bulundu. Oh, ben de hemen inandım ve ön koltuğa kuruldum. (Ama bir tarafım çantanın kaybolacağını bile bile tepkisiz kalıyor) Yuuka, Maya ve diğer çanta arka koltuktaydı. Gayet de yavaş gittik. Yaklaşık 10 dakikalık yolculuk sonunda, bagajdaki birşeylerin serbest yuvarlanma sesiyle ayıldık. O an başımdan aşağı kaynar su döküldü.

Sonraki 20 dakika garip bir rüya gibiydi. Oturduğum yerde bilincim açıldı, kapandı, açıldı, kapandı... Taksi hızla geldiği yollardan geri dönüyor, taksici ispanyolca panik ve özür söylemlerinde bulunuyor (tahminim), radyoda hafif açık seste oynak bir şarkı çalıyor, gözlerim parlıyor, kararıyor, parlıyor, kararıyor...

Bilincimin açık olduğu anlarda: Her şey bütünün hayrına, şükürler olsun, diyorum.
Bilincimin karardığı anlarda: Şimdi ne yapıcaz, insan koca çantayı kaybeder mi, ah, vah...

Zaman zaman Yuuka'nın sakinleştiren sesini duyuyorum...

... ve birden diyorum ki: Her şey tamam da bu samba şarkı çok saçma arkadaş. Kapat Lütfen, porfavor. Adamcağız da ne yaptığını bilmiyor. Si si si diyor boyuna.

Sonunda karakolda rapor tutulurken, Maya kucağıma tırmanıp yanağımı öpüyor.

Oturup Yuukayla bir hasar raporu yapıyoruz ve farkediyoruz ki o sabah, en önemli eşyalarımızı o çantadan çıkarıp diğer çantalara devşirmişiz.
Ses kayıt cihazımız, önemli dökümanlarımız, kredi kartlarımız, Maya'nın Minichan oyuncağı, kamp eşyalarımız ve yağmurluklarımız devşirilmiş. O çantayı her zamankinden az yüklemiş, diğerini de çok yüklemişiz. Giden çantanın içinde Yuuka'nın kıyafetleri, iç çamaşır torbamız, çoraplarımız vs. varmış. 

Otobüs terminalinde, otobüsümüzü beklerken düşündüm. Neydi beni benden alan. O kaynar su enerjisi neydi? Panik. 
Neden?

Farkettim ki kaybettiği birşey yüzünden cezalandırılacak bir çocuk gibi hissetmişim bütün o anlar boyunca ve Yuuka'dan korkmuşum. 
Yuuka, ben dalgınca bunları düşünürken, sırtımı sıvazladı, omuzlarıma masaj yaptı. Üzülme Gökhan, dedi. "Seni seviyorum"

Kalbim ondan gelen koşulsuz sevgi enerjisiyle doldu. Kalbimdeki çocuk huzur buldu.

Ben ne yaparsam yapayım, koşulsuzca seviliyorum. 
İster bir sınavdan kalmış olayım, ister yaramazlığımı saklamak için yalan atmış olayım, ister para kaybetmiş olayım, ister yol çantası... Koşulsuzca seviliyorum. Bunu bilmek yetmiyor insana. Böyle deneyimlerde, gerçek anlamda kalbi dolduğunda anlıyor insan koşulsuzca sevildiğini.
37 yaşındaki ben, 5 yaşındaki ben, 12 yaşındaki ben, 17 yaşındaki ben, birbirimize eridik. Derin bir iç çektik. Ahhhh ... Koşulsuz sevginin olduğu yerde ceza olmaz. 

Giden çantaya zerre kadar üzülmediğimi farkettim. Zaten hiç bir maddeye tutkunluğum yok. Geçmişimde,  18 sene içtiğim sigarayı bıraktım, gemi geceleri boyunca sarhoşluğuna sığındığım  alkolü bıraktım, köfte çocuğu olan ben, eti bıraktım, 18 senelik gitarımı gözümü kırpmadan yeni tanıştığım birine hediye ettim. 

Böylece beni benden alan paniğin kaynağını anlamış oldum. Çocuk olan Gökhan.

Sonra güldük neşeyle. Ohh be dünya varmış dedik: Ne zordu iki çantayı birden taşımak ve idare etmek. Gereğinden fazla giysimiz varmış.
Özellikle de benim. Böylece kıyafetlerimi Yuuka'yla ortak giymeye başladık.

---
Potosi

Potosi de tam bir İspanya şehri. Sucre'den eksiği yok, fazlası var. (Bunu anlayabilmeniz için, okumadıysanız, bir önceki blog yazısını okumanızı tavsiye ederim)  Tam otelimizin karşısında kölelerin gümüş madenini işlediği bina var; gurur kaynağı bir müze olarak duruyor.

Kapısından yalnızca bir kez baktım ve bunu gördüm:

 

Bu köle tacirinin heykeli gümüş işleme merkezinin  avlusunda ve Potosi'nin her köşesinde karşınıza çıkıyor. Gözlerinde kurnazlığı, kibiri; dudaklarında yalancılığı ve şeytanlığı görmek kolay. 8 milyon kölenin öldüğü, öldürüldüğü kanlı gümüşün müzesine, istedikleri 40 lirayı değil 40 kuruşu bile verip girmem. Girmedim de... 
...ama enerjisel olarak, ışığa yolculuğunu henüz tamamlamamış binlerce ruhun, acısının, korkusunun içine girmiş bulundum. İlk fırsatta, uygun bir yer bulup onlar için bir seremoni yapmaya, ışığa dönüşleri için dua etmeye karar verdim.

 O gece Türkiye'den bir danışanıma uzaktan görü seansı verecektim. Yuuka ve Maya'yı akşam yemeğine gönderip, kendimi ve odayı hazırlayıp, seansa oturdum. 
Seansta olanları anlatmam doğru olmaz. 
Yine de şukadarını söyleyebilirim ki acısını sezdiğim o varlıklar çok haklı bir sebeple seansın enerjisini gördüler ve çekildiler... Fırsatını ve yerini aradığım o seremoni orada, o vakitte oldu. İlahi zamanlama...
Bütün varlıklar sonsuz ışıklarına uyansınlar!

 
8 milyon kölenin öldüğü, gümüş madeninin çıktığı, o kutsal dağ. (4800m)

 
Yüksekte olmamız nedeniyle gündüz güneşi çok yakıcı, gece soğuğu dondurucuydu. Abartısız, kişi başı 5 yorgan düşüyor.

 
Benim kıyafetlerimi giyen Yuuka, çamaşır yıkadıktan sonra çatıda meditasyon yapıyordu. (Artık benim kıyafetlerim demekten vazgeçmeliyim :)

Yükseklik,  Yuuka'yı da beni de ayrı ayrı vurdu. Ben'de zor nefes alma ve daralma hissi, Yuuka'da baş ağrısı ve mide bulantısı yarattı. Maya'da hiç birşey olmadı. Bu belirtiler, kendisini arındırmaya ve şifalandırmaya adamış insanlar için birer gelişim ve kendini bilme aracı; diğer tüm hastalıklarda olduğu gibi. İkimiz de kendi belirtilerimizle meditasyon yaptık.

Ciğerlerimdeki daralmanın, kaybolan çanta vesilesiyle başlayan kalp çakrası şifalanmasının devamı olduğunu anladım. Adeta akciğerlerim daralıyor ve varlığımın en derinlerinde kalmış kederli duyguları ortaya çıkarıyordu. Ortada hiç bir görünür neden olmadığı halde kederli ve öfkeli hissediyordum.

Maya adeta 0 noktasındaydı. Bu yüksekliğin O'nda çıkartabileceği ne duygusal ne de fiziksel bir belirti yoktu.

5 gün Potosi'de kaldıktan sonra otobüsle Uyuni'ye geçtik.

---
Uyuni - Tuz Gölü (çölü)

Yolculuğumuzun en önemli duraklarından biri Uyuni; İlahi Dişi Enerjisi'nin Dünya üstündeki merkezi.

10,582 km kare bir tuz çölü hayal edin. Mükemmel şekilde düz olsun. Tuz tabakasının kalınlığı metrelerce olsun. Uçsuz bucaksızcasına yalnızca beyaz olsun... Deniz seviyesinden 3600 metre yüksekte olsun. Dünya lityum rezervinin %70ini içersin. Orası Uyuni Tuz Gölü (çölü).

Senenin yalnızca birkaç ayında yağan yağmurlarla bir-iki cm yüksekliğinde su birikiyor. 
Yağmursuz dönemde de kuruyup bembeyaz görünüyor. Biz bu kuru döneme denk geldik.

Uydu fotoğrafı:

 

Çölün kenarında, tamamen tuzdan yapılmış bir otelde, bir gece kaldık. Yataklardan koltuklara, masa ve sandalyelere kadar her şey tuzdan yapılmıştı. Enerjinizi arındırmak istediğinizde bir küvet sıcak suya bir kaç kaşık tuz dökersiniz. 

Tonlarca tuzun içinde yattığınızı düşünün.

 

Yolculuğumuz boyunca alışmışız dar yatakta birlikte yatmaya, gürültüye aldırmadan uyuyabilmeye, soğuğa, sıcağa, pisliğe aldırmadan yiyebilmeye, yolculuğun tüm hallerine... Bu lüx otelde eridik. Yemekler... O yatak... O sıcaklık... O internet hızı... :D Normalde bu kadar etkilenmezdik ama, yorulmuşuz. Bir de Tuzun arındırıcı enerjisi...

Asıl enerjiyi Tuz çölünün içine 3 km yürüdüğümüzde deneyimledik. 
Saat yönünün tersinde dönen belki kilometrelerce çapında bir enerji vorteksinin kıyısındaydık. Nasıl bir emici güç...
Maya uzun süre yere basmak istemedi. Onu sırtımda taşıdım. Adım adım hem fiziksel hem duygusal olarak ağırlaştık. Merkezimizde kalmak zorlaştı. Sizlere bu alanın enerji imzasını ulaştırmak için ses şifa chanting'ini yapıp kaydedeceğimiz en uygun yeri arıyorduk. Önce çöküp kaldık. Tam şarj ettiğimiz telefonumuzun pili birden bire %10'a düşmüştü. Bizim de öyle. İçimden çığlık atmak geçti. Ben çığlık attım. Yuuka ağladı. Maya top oynadı. Bu enerjinin de onda ortaya çıkarabileceği bir etki yoktu. Kısa süre sonra üstümüze ilahi bir yardım geldi ve topraklanabildik, merkezlenebildik.

 

Biraz daha yürüdük ve sonunda, aşağıda paylaşacağımız chanting'i yaptığımız yere vardık.

Fiziksel temasla aldığımız enerjinin belki binde birinin sembolü olabilecek bir enerji imzası sese yüklendi. O enerji imzası,  hangi bilinç seviyesinde ona bağlandığınıza ilintili olarak, potansiyelinin gereği kadarını size geçirecektir.
Chanting 12 dakika 12 saniye sürmüş.

12:12

(Lütfen kulaklık ile, meditasyon halinde dinleyin)

Dinlemek için tıklayın!


Ertesi gün bir jip turuna katıldık. Jip beyaz çölün ortasında saatte 150 km hızla 1 saati aşkın yol aldı. Çölün ve vorteksin ortalarına geldik. Yalnızca huzur ve şükran hissi vardı.


 




 

(Ethernal sunshine of the spotless mind... o fimdeki çiftin buzun üstünde uzandıkları sahne çok içime işlemişti. Benzer bir kare olmuş)


 



Jip bizi Çölün kenarındaki Tunupa Yanardağ'ına getirdi. 

 


 


Şükürler olsun Gaia Annem.

Attığım her adımda kendimi evde hissediyorum. Çünkü Gaia Annemden ayrı değilim.
Kanım Gaia Annemin suyu
Kemiğim Gaia annemin toprağı
Ciğerlerimdeki hava Gaia Annemin nefesi
Bedenimdeki ısı Gaia annemin Aşkı
Evden uzak olmama imkan yok ki...
Evdeyim ben.

---

Uyuni sonrasında, bazı ihtiyaçları karşılamak, Bolivya vizamızı uzatmak ve dinlenmek için La Paz'a geldik.

Bu gün La Paz'daki son günümüz. Birdaha bu kadar biriktirip, yazıyı bu kadar uzatmayacağım. Bu defalık böyle olsun.

Yarın Titicaca gölüne doğru yola çıkıyoruz.

4 Haziran 4:44 akşamı ve 9 Haziran 9:44 akşamı, Titicaca Gölün'deki Güneş Adası ve Ay Adasından yapacağım enerji aktarımı ile 2 toplu meditasyon gerçekleşecek. Etkinliğin adı "Şifacıların Uyanışı" Detaylar facebook etkinlik sayfasından öğrenebilirsiniz:



Bütünün en yüksek hayrına olsun.
Ve öyledir
Şükürler olsun.

---
Bu blog sayfasını ilk kez bu yazı vesilesiyle ziyaret ediyorsanız "Nedir" sayfasına göz atmanızı tavsiye ederim.

Uzaktan görü şifa seansımızla ilgileniyorsanız, Heaven Earth Şifahane Blogumuzda, seanslar sayfasına göz atmanızı tavsiye ederim. ( http://yuuka-and-wings.blogspot.com/?m=1 )

Mucizeye yolculuk blog yazılarının dilediğiniz kadarını sosyal medyada paylaşmakta özgür hissedin. Bu blogun amacı ilham kaynağı olmak.

Mucizeye yolculuk blog yazılarının bir bölümünü ya da tamamını bir dergi ve ya kitapta yayınlamaksa isteğiniz bana email yolu ile ulaşabilirsiniz.
strongwings121212@gmail.com

Mucizeye yolculuğumuzu maddi manevi desteklemek istiyorsanız, yine aynı email adresiyle ulaşabilirsiniz.

Koşulsuz Sevgiyle





No comments:

Post a Comment

Note: only a member of this blog may post a comment.