Thursday 26 October 2023

73. Ayahuasca 3. yazı

 Bu yazı dizisinin ilk iki bölümünü 72. blog yazımda bulup okumanızı, ondan sonra bu yazıya geçmenizi tavsiye ederim. 





İlacın adını duymaya başladınız. İlaçla ilgili yazılmış yazıları okumaya, yapılmış videoları izlemeye başladınız. Kendinizi ilacı alırken hayal etmeye başladınız. Ne zaman nasıl olacağını bilmiyorsunuz ama isteğiniz güçlü ve kalıcı. O buluşma belki günler sonra belki de yıllar sonra gelebilir. Bu süre sizin için bir hazırlık süreci olacaktır.

Ayahuasca kutsal, dişi bir bilinç. Kimi onu bir anne, kimi de büyük anne olarak hissediyor. Ona seslenip meditasyonlarınıza ve rüyalarınıza davet edebilirsiniz. Bunu bir süre aralıksız yaparsanız, mikro dozlarda ilacı içmenize eş değer bir kazanım getirecektir. Sizi meditasyonlarınızda ve rüyalarınızda bilinçaltınızın karanlıklarıyla yüzleştirmeye, en yüksek ışığınızı size hatırlatmaya başlayacaktır. Ve belki ilacı fiziksel olarak içmenize gerek kalmayacaktır. Ya da ilacı içeceğiniz güne hazırlık olacaktır.

Bu ilacı içmeye ve ya içmemeye karar veremezsiniz aslında. O kaderinizde varsa, onu içmeye güçlü bir söz vermişsiniz demektir ve bu olacaktır. Siz onu içmeyeceğenizi bile düşünseniz bu kaderinizde varsa; o söz ruh katında verilmişse, neler neler olacak ve o gün gelecek ve o ilaç içilecek. Bu ruhun koyduğu bir nokta. Bu hiç bir varlığın direnemeyeceği bir çekim. Emir değil; çekim. Sonunda dönüp baktığınızda özgür iradenizle içmişsiniz...

Diyelim günler yaklaştı, planlar yapıldı; ilacın içileceği vakte 3 ay var. Bir Ayahuasca diyetine başlamanızı ve bunu güçlü bir iradeyle tamamına erdirmenizi tavsiye ediyorum.(araştır: ayahuasca diyeti)  Bu diyet yediğiniz, içtiğiniz, izlediğiniz, dinlediğiniz, konuştuğunuz, her şeye dair bir oruç. O kadar hafifleşin ki o gün gelip ilaç içildiğinde, Ayahuasca fiziksel bedeninizdeki zehirli tıkanıklıkları açmakla uğraşmasın uzun saatler boyunca. 

İlaç alındığında enerjisi insanın en alt aura katmanlarından (fiziksel bedenden) en üst aura katmanlarına (ruh bedene)  doğru yayılıyor. Fiziksel bedeniniz senelerin zehir birikimini taşıyorsa ve yaptığınız 3 aylık oruç bile yetmediyse, yapacak bir şey yok. Sizi fiziksel olarak biraz sarsıp, sallayabilir. Ayaklarınızın altındaki toprağın yavaş yavaş yitip gittiğini, tüm fizikselliğinizin midenizin ortasına toplandığını ve bu fiziksellikten ne kadar yorulduğunuzu hissedebilirsiniz. İçinizde tutmaya çalışsanız da durmayacak ve dünya midenizden çıkacak; çoğunlukla kusarak ya da esneyerek, gaz çıkartarak, ishal yoluyla, öksürerek, tıksırarak arınacaksınız; varlığınızda birikmiş zehirleri atacaksınız... Kulağa ne kadar zor ve ürkütücü geldiğinin farkındayım. O büyük çekim sizi oraya, o an'a getirdiyse, siz buna da razısınız. "Çıksın da kurtulayım artık, çıksın da öleyim..." Fiziksel kötü hissedişin ardında yükselen duygusal ve zihinsel bir kötü hissediş...

Böyle olmaya da bilir. Belki Ayahuasca Anne'den size merhamet etmesini , size yumuşak davranmasını dilediniz. Eğer kaderinizde daha çok seremoni varsa , fiziksel zehir atımı daha çok seansa, daha uzun bir zamana da yayılabilir...

Ama kaderinizde Ayahuasca ile böyle yavaş ve uzun bir arınma süreci yoksa, ya da Ayahuasca şamanı değilseniz, niye onu tekrar almak isteyesiniz ki??

Çünkü her defasında zordur. En kolay haliyle bile zordur. Bu eğlence için yapılacak bir şey değildir. Bu sadece meraktan yapılacak bir şey değildir. Belki milyonda bir insanın bin yılda bir karşısına çıkacak bir şans. Ne kadar iyi hazırlanır, ne kadar güçlü bir niyetle içer, ne kadar iyi teslim olursanız o kadar güçlü ve hızlı bir fiziksel ve ruhani arınma ve aydınlanma yaşarsınız.

Ayahuasca anneyi son nefesime kadar şükranla hatırlayacağım ama onunla ilaç içmek yoluyla buluşmak için sebebim kaldığını şimdilik hissetmiyorum. O güçlü çekim bir daha doğarsa yine direnmem, yine teslim olur, içerim.

Ruhunuza giden yolun nasıl bir yol olduğuna dair tüm düşünce ve fikirleri bir kenara bırakmanız önemlidir.

Örneğin o yolu hiç bir yerden destek almadan yalnızca kendiniz bulup geçeceğiniz yönünde bir düşünceniz varsa deyin ki... "şu koca evrende bir toz tanesiyim.. ne biliyorum ki? Özüme giden yolda evrenin şifacılarına, üstadlarına da açığım."

Yolun yalnızca meditasyon ile geçileceğini düşünenler için yazıyorum bunu. Bu düşünce-bu fikir bile bırakılmalıdır mükemmel olan ilahi  planın kendisine şahit olabilmek için.

Evet içe -öze giden yol zihnin susturulması ile, yani meditasyon ile yürünür ama kiminin kaderinde o yol üstünde bekleyen üstadlar vardır; yol gösterici olarak, hatırlatıcı olarak beklerler. 

Hah işte o siz iseniz, kaderiniz bu yöndeysde, buluşma için Ayahuasca anneyle sözleşmiş iseniz, yollarınız sonunda kesişmiştir. 

Velhasıl.. o gün geldi çattı, ilacı içmek için bir çemberde bir gurup insanla birlikte oturdunuz. Korkuyorsunuz belki... Kabul. Geçecek.

Daha içmeden karnınıza ağrı girdi. Kabul. Geçecek.

Daha içmeden bir titrer bir terler oldunuz. Kabul. Geçecek.

Ruhunuza seslenin: "Ben kimim? Kendimi bilmeye niyet ediyorum. Kendimi farkında olarak ve ya olmadan sandığım tüm kişiliklerden arındırmaya ve Öz-Ben olmaya niyet ediyorum."

Yaradan'a seslenin: "Yaradanım sana sığınıyorum, sana teslim oluyorum. Bütün şifalar senden. Bütün üstadlar senden, Bu ilaç senden. Sana sığınıyorum, sana teslim oluyorum. Bu seremoniyi, bu ilacı, bu öğretmeni bana kısmet ettiğin için şükrediyorum. Sonsuz şükürler olsun."  

Sonunda bir bakmışsınız kadeh elinizde. O an gelmiş. Ona bakın. Onun o yoğun kırmızı-kahverengi rengine bakın. Elinizdeki kadehin ve ilacın ne derece yüksek bir frekansta titreştiğini duyumsayın. Hiç şüpheye yer kalmayacak şekilde gücünü ellerinizde hissedeceksiniz; ellerinizde yaşayan bir şey var ve titreşiyor. O an'a sizi getiren çekim zirve noktasına varmış.  

Ayahuasca anneye....

...ahhh belki teşekkür edemeyeceksiniz bile duygusal yoğunluktan; gözleriniz yaşarmış. Onun o yoğun sevgisi siz daha ilacı içmeden bedeninizi sarmış. Onu meditasyonlarınızdan ve rüyalarınızdan tanıyorsunuz. Sonunda kavuşmuşsunuz ve kucaklaşma başlamış. Kucaklaşma başlamış. O sizin elinizde değil, siz onun kucağındasınız, karnındasınız, rahmindesiniz. Ahhh ne olduğunu anlayana dek höp diye ilacı içip midenize göndermişsiniz. (ağır bir sıvı) Bütün bedeniniz bir ilk dirençle titreyebilir. O anda kusuvermek isteyebilirsiniz. Kabul. Geçecek. Nefes alın burnunuzdan, Ayahuasca annenin sevgisinde kalsın farkındalığınız. 

İlk direnç yavaşça geçerken, yerinize çekilmişsiniz, üstünüzü bir battaniye ile örtmüşsünüz.

Ayaklarınızın altından başınızın üstüne sıcak dalgalanmalar gidiyor sanki...

Kabul. Geçecek.

Seremoniye doğru hazırlık süreciniz boyunca her şeyin geçiciliği konusunu düşünün, saatlerce, günlerce. Her gün defalarca kez hatırlayın. O anda her ne yaşamaktaysanız, hoş ve ya acı; KBUL, GEÇECEK. Her şey geçiyor. Her şey sürekli geçiyor. Bu öğretiyi o kadar iyi kavrayın ki, o kadar içinize alın ki gece rüyalarınızda bile yaşadıklarınızı bu anlayışla karşılamaya başlayın. Kabul, geçecek.

Bu anlayış bir ağmanın değneği gibi yardımcı. Karanlıkta, en zor anlarda bu yardımcı değneği hatırlayın ve kullanın. Bu da geçecek. Kabul.

O kadar içinize sinsin ki sonunda Ayahuasca ile buluşmanızda , ilacın etkisi altına girdiğinizde bütün dünyayı bile unutsanız onu unutmayın. Hatırlayın. Kabul, bu da geçecek. Ayahuasca ile ilgili verilebilecek, en kriitik, en önemli tavsiyem budur! 

Neden?

İlaç içildi, ilk direnç duyuldu ve bırakıldı. Sonrası herkes için bambaşka bir durum. Ama diyelim ki sizin hazırlığınız tam, niyetiniz güçlü, teslimiyetiniz gerçek, Üstadın önünde eğilmişsiniz saygıyla ve öğreteceklerine hazırsınız...

Belki ilacı içtikten birkaç dakika sonra, belki 5-10-20 dakika geçe, vizyonlar canlı bir şekilde görünmeye başlayabilir. Önce dışınızda bir şeyi izler gibi hisssedebilir, sonra içine çekilebilirsiniz. Çok boyutlu bir deneyim. Aynı zamanda çemberin hala farkındasınız. Çember orada. Ayahuasca şamanını duyuyorsunuz, Ayahuasca şarkıları söylüyor, belki de sankrit mantralar, belki sadece enstrümanları çalıyor. Müzik giderek vizyonlarınızla bütünleşiyor. Gördüğünüzün içindesiniz ve o da sizin içinizde. Kimi zaman bir anlık farkediyorsunuz ki içinizdeki hikayede asırlar geçirmişsiniz ve sonunda çembere geri dönmüşsünüz. ah.. çemberdeydim diyorsunuz.. Dünyadaydım... aradan sanki sonsuz zaman geçmiş.. ama belki gerçekte geçen süre 1 dakika bile değil...

O sonsuzluk gibi gelen bir an.. ah o bir an.. kendi içinde sayısız boyutları var. Belki o bir an varlığınızdaki öfke ateş olmuş ve kendi ateşinizde yanmışsınız. Ta ki ateşin saf kendisi olana dek yanmış, ölmüş, yeniden doğmuş, yeniden ölmüşsünüz belki defalarca kez.. Taa ki bunun sizin öfkeniz olduğunu anlayana dek.. O anlayış anında saf kutsal, şifalı bir ateşe dönüşmüşsünüz. Ve bütün bu anlar boyunca (öyle dilerim) Kabul, bu da geçecek demişsiniz.

Kabul gösterdikçe deneyimin ve hislerin akmasına izin vermiş oluyorsunuz.

O deneyim sizi ölüme yaklaştırıyor. Bir defa değil sonsuzca kez ölüyorsunuz...

Kabul kabul kabul Yaradan, sonsuz şükür. Bu da geçecek.

Sonunda saf, kutsal ateşsiniz. Şifanız çembere yayılıyor.

Sonra bir bakmışsınız elleriniz , bedeniniz, parmaklarınız, hatta kulaklarınız ve burnunuz şamanın şarkısına dans ederek katılmış.. inanamıyorsunuz bir insanın burnu nasıl dans edebilir. Bütün yüzünüz dans ediyor ve yüzünüzü izlerken izlerken hop; bir delikten daha geçmişsiniz bilinçaltınızın derinliklerine doğru...

Belki kederiniz su olmuş orada. Göz yaşlarından bir okyanusda boğulup duruyorsunuz... Ölüp ölüp diriliyorsunuz. Kabul , bu da geçecek. Kabul..

Kabul gösterdikçe giderek suyun saf, kutsal, şifalı haline dönüşüyorsunuz.

Keder ise yerini gerçek mutluluğa-kendini bilmenin mutluluğuna bırakıyor.

ah bu keder ben değilmişim.. oysa ben sandım binlerce yıl, onlarca hayat...

Ah...

Sonra bir an fark ediyorsunuz ki yine sonsuzluk geçmiş aradan.. Şamanın şarkısıyla kalkmışsınız çemberin ortasında dans ediyorsunuz. Bütün o boğulma deneyimi boyunca bedeniniz çemberin ortasında dans ediyormuş.. Bu dansın tadına-hazzına erişiyorsunuz. Dans eden değilsiniz, dansın kendisisiniz. Yanan değil, ateşin kendisi, boğulan değil, suyun kendisi...

Hop.. bir an kaybolmuşsunuz bir labirentin içinde, arkanızda kocaman bir yılan sizi kovalıyor. Kaçıyorsunuz. Bitip bilmez bir mücadele.. Bazen yakalıyor, sıkıyor boynunuzu. 

Sonra hatırlayıp: Kabul diyorsunuz. Duruyorsunuz. 

Kaçtığınız yılan kendi gücünüzmüş. İçinize giriyor, yerine yerleşiyor ve tam merkezinizde yükseliyor.

 O anda seremoni çemberinin dışında, gerçek bir ağacın dallarına tutunmuş, ağacın köküne köküne kusuyorsunuz. Kusarken içinizden anneniz, babanız, neneleriniz, dedeleriniz, atalarınız fışkırıyor. Hepsine şifa gidiyor. 

Ağacın ruhu aşkla kabul ediyor boşalan zehrinizi. Sonra nasıl olduysa çembere dönmüşsünüz. Önünüzde bir ayna görüyorsunuz. Biliyorsunuz ki, bu Ayahuasca anne. Ağlıyorsunuz onun şefkatinden. Nasıl olur da bu kadar kutsal, bu kadar ar, ulu bir varlık benim kirime, rüyama, egoma kendi bedenini veriyor-kendini bana feda ediyor onda kendimi göreyim diye... Bu ululuk karşısında şükran duygusunun taşmasıyla ağlıyorsunuz.

Belki-Onun o saf sevgisi sonunda  bedenleniyor ve onu, Ayahuasca anneyi -öyle kısmetse - bir kadın formunda görüyorsunuz ve anlıyorsunuz anne mi büyük anne mi...

   Ve içinizde giderek büyüyen bir kutlama duygusu oluşuyor. O coşkuyu, o hazzı kelimelere dökmek mümkün değil. Aradan 8-9 saat geçmiş. Sabah olmak üzere. Karanlığın ortasında bir mum yakıyor şaman. Herkes gözlerini açmaya başlamış. Herkes yakınındakilere dönüp bakıyor.  Kutlamanın gülümsemeleri, gülüşmeleri görülüp duyulmaya başlıyor. Bazılarının gözlerinde uykunun mahmurluğu var. Ne oldu bana der gibi bakıyor etrafına... Bazıları ise yeni doğmuş bir bebek gibi meraklı. Hayat sanki bitmiş ve yeniden başlamış...  

Bu yazdığım Ayahuasca yolculuğunu yazarken sanki içimde ben yaşıyormuşum gibi hayal ederek yazdım. Ayahuasca anneyi hissettim. Gözlerim gerçekten yaşardı. Ona olan sevgim ve hörmetim çok büyük.  

Bu yolculuk belki şimdi yapılmakta ve ben henüz bunu bilmiyorum. Belki o bir anlık kayboluşun içindeyim. Kabul. Bu da geçecek. Belki de sen, bu satırları okuyan dostum, bunun henüz farkında değilsin. Kabul. Bu da geçecek.

Farkındalık doğacak, Aşk olacak.  

Aşk oldu, Hu.


---

 Bir sonraki yazıda,  DMT 5MEO (Toad) üzerine yazacağım.

---


10-16 kasım arasında İstanbul Şişli'de bireysel ruhani rehberlik ve şifa seansları sunacağım.

Çok az sayıda boş yer kaldı. İlgileniyorsanız lütfen strongwings121212@gmail.com adresimden ulaşarak bilgi isteyin.


Sevgilerimle


 

 

 


Tuesday 17 October 2023

72. Ayahuasca-Toad-Şamanik ilaçlar 1-2-...





Fb'ta şamanizm temalı bir gurubun yöneticisi tarafından davet aldım, guruba katılmam ve Ayahuasca ile ilgili deneyimleri paylaşmam konusunda.

Aşağıda göreceğiniz Bu 2 yazıyı guruba yazarak paylaştım ve ve bu yazı dizisinin devamı gelecek dedim. 

Yazıları guruba üye olmayan ve konuya ilgi duyan dostlarımın da okuyabilmesi için blog sayfama taşıyorum.

Bütünün en yüksek hayrına olsun.


Yazı 1: 

Tanışma ve Ayahuasca 1 


Burada Ayahuasca ile deneyimlerimden edindiğim bilgileri paylaşmak üzere davet edildim.

Ben bir Ayahuasca şamanı değilim. 

Şaman mısın peki deseniz... Ona da evet diyemem. Çünkü kendimi tanımlamak için böyle adları-sıfatları kullanmaktan itinayla geri duruyorum. 

Ne yapıyorsun derseniz, belki şukadarını söyleyebilirim: Kalbimde büyük bir Tanrı sevgisi ve güveni var. O sevgiye ve güvene yaslanıyorum ve içimi doldurmasını, içimden taşmasını izliyorum.

İçimden taşarken bana sorulan bazı sorular yanıt buluyor, bazı hastalıklar şifalanıyor, bazı tıkalı yollar açılıyor, bazı kaybolmuşlar içsel yola geri dönebiliyor, vakti gelmişler ölüm yoluna girebiliyor.

Ama bunların hiç birinin kaynağı değilim. Belki bir köprü, bir vasıta, bir aracım Tanrı öyle istediğinde. Ben öyle olmaya açığım ve gönüllüyüm.

Yaptığıma-daha doğrusu benim kanalımla yapılanlara şamanlık denebiliyor. Onun için de insanlar şamanizm ile ilgili sorularını sormaya bana doğru çekiliyorlar.

Oysa şamanizmle ve ya sonu "izm" olan hiç bir şeyle bağlantım yok. Yine de sorulara yanıtlar gelebilir.

Bu kendimle ilgili minik bilgiyi verdikten sonra Ayahuasca ile ilgili deneyimlerimi paylaşmaya ufak ufak başlayabilirim.


2016-2017 senelerinde Peru'da 4 kere ayahuasca törenine katıldım, arınmak, şifalanmak ve özümle arama girmiş illüzyonları çözmek niyetiyle.

Bu bir çok insanın fiziksel deneyimiyle kıyaslandığında pek minik bir deneyim. orada 69 kere törene katılmış bir kimseyle tanışmıştım ve girmeye devam ediyordu.

Orada törende 3-4-5 bardak ayahuasca içenler olduğuna şahit oldum. Oysa benim için çok küçük bir doz yeterliydi. Hatta son Ayahuasca törenimde yalnızca 1 yudum aldım. Bünyem çok hassas, perdeler kolaylıkla kalkıyor. 

Sonra yüksek dozlara rağmen "bu neydi, hiç birşey yaşamadım, uyuya kaldım, bir şey hatırlamıyorum" diyenlerle de karşılaştım.


O minik dozlarla girdiğim  4 deneyim 4 büyük kitap çıkartır. Bana hayatımın kodlarını baştan yazdırdı. Bir daha hiç birşey aynı olmayacak diye bir iddealı söz var ya.. işte o oldu.

tabii unutmamalıyım ki aynı sene benim astroloji haritamda büyük kırılımlar, ölmeden ölmeler, şamanik inisiyasyonlar vb. gözüküyordu ve numoroloji olarak da o seneki hayatıma etki eden olaylar silsilesinin sayısal değeri 7 idi: 7'nin nomorolojik anlamı hakikati aramak, ona yanaşmak, çekilmek.

...ve bunlar düşünerek ayarlanmamıştı. Tam tersine orada, bizzat yaşarken fark ettim daha büyük bir resmi: "ah bugün seremoni günü ve güneş tutulması"

Yani hepiniz bilirsiniz ki ruhun trenine bindiğinizde bazen çok hızlı çeker sizi ve bir biri ardına mucizeler, farkındalıklar, vs.


Velhasıl, o vakit yaşadığım Ayahuasca törenlerinden sonra yazdığım blog yazıları okuyanlara çok içten, derinden geldi, dokundu..

Birçok kişi sonradan bana ulaşıp Ayahuasca ve Toad ile ilgili sorular sordu. 

Fiziksel deneyimim minikti ama içsel deneyimim dinlemeye değer güçteydi sanırım. Ve aynı güç beni şimdi gurubunuza davet etti, çekti.

Bu arada atlamamam gerekir ki ilk 3 çayı kendimle çalışmak için içmiştim; dördüncü çayı ise 12 kişin şifası için.(Evet bir ayahuasca şamanı olmadığım halde-Ayahuasca Annenin bizzat çağrısı ve müsadesi ile.)

O süre içerisinde bir kere de dünyanın en güçlü ilacı olarak bilinen Toad ilacını aldım.

Ayahuasca annenin 4 tören yani yaklaşık 32 saat süresinde verdiği tüm anlayışı sıkıştırılmış bir ders gibi 20 dakikada verdi ve yaşattı ve belki bir Ayahuasca seremonisinde duyumsanabilecek olan zorlayıcı gücün milyar katınca zorlayarak.

Ayahuasca anne "vakti geldi artık kapıları aç" dediyse Toad, "geç kalıyorsun" deyip  kapıları parçaladı.

O zamandır bir daha bir ilaca çekim duymadım Ayahuasca dahil. 

Çalıştığım tek ilaç kalbime dolan frekans-ışık.

Çalışırken kullandığım araç ise ses. Buna da ses ile şifa diyorlar. 



------------


Yazı 2:


Ayahuasca hakkındaki anlayışım geçen seneler içinde derinlik kazandı. Tıpkı okunan bir kitabın verdiği bilginin içinize sinmesinin de zaman aldığı gibi.

Ayahuasca ve ya Toad herkesin yolu değil. Onlarla tanışmak ve birleşmek ya kötü karmanın sonucu ya da iyi karmanızın sonucudur. Çünkü onlar ilaç olup şifalandırabileceği gibi zehir olup yakma gücüne de sahiptirler. Onların hangi gücüne bağlantı kuracağınız ise sizin bilinç frekansınızla ilgilidir. Tuz da öyle şeker de, doğadaki tüm elementler de öyle.

Onları bedeninize zihinsel bir ittirmeyle mi aldığınız ruhsal bir çekimle mi aldığınız, alırken niyetinizin ne olduğu, onlarla bir bağımlılık kurup kurup kurmadığınız, 

şifa olabilecek tüm elementleri sizin için zehre dönüştürebilir.


Ayahuasca ve ya Toad ile çalışmak istiyorsanız kendinize sorun: neden?

Bu ilaçlar size ölümü tattırır.

Siz buna hazır mısınız? Buna gönüllü müsünüz? uçurumdan aşağı sonsuz ışığınıza doğru dalmaya cesaretiniz, iradeniz, isteğiniz var mı?

Kendinizi bulmak adına ölümden geçmeye razı mısınız?

Kendinizi bulma yoluna o derece adanmış durumda mısınız?


Bir çok insan için kendini arayış yolu denilen yol bile tüketici fiziksel hayatlarının bir kötü kopyasına dönüştü.

Biraz ondan denemek, biraz bundan, biraz o ilaç, biraz bu ilaç, biraz o yoga, biraz bu, biraz o hoca, biraz bu hoca...

Bu kutsal ilaçlara en güçlü, en saf niyetinizle, tüm açıklığınızla yaklaşmanız en hayırlısıdır.

O istek öyle güçlü olsun ki o ilaca giden yol ayaklarınızın altında açılıp kaysın.

O ilaca giden yolda imkansızlıklar yok.

Her şey mümkün. Çünkü o ilaç sizin özünüzle buluşmanızda açacağınız önemli bir boyut kapısı. 

Bu yol sizin yolunuzsa, içinizde duyduğunuz istek çok güçlü ve sizi her türlü engelin üstünden aşıracak ve sizi hedefe-kapıya ulaştıracak-korkuyor bile olsanız-.

Korku bilinmeze karşı normal bir insani duygu.

Korkunun içinden geçip gidişiniz ise özünüzü bulmaya yönelik adanmışlığınızın bir numaralı göstergesi.

Yalnızca bu derece cesaret gösterenler bu kapıdan geçebilir.


Yoksa o kapıya bir turist olarak varanlar için, 3-5 bardak-100 tören yeterli değil.

Onlar ilacı bedenlerine aldıktan sonra güçlü zihinsel bir duvar yükseliyor ve kendi duvarlarına çakılıyorlar. Uyuyup kalıyorlar ve ya bilinç altının karanlık labirentlerinde ürkütücü yolculuklar yaşayıp dönüyorlar. Yahut Galaktik aldatıcı ışıkların lunaparkında bir eğlence turu yaşayıp geliyorlar. Sonunda ilaçtan gerçek bir kazanımları olmuyor.

Yaşadığım Ayahuasca Ve Toad deneyimlerini güçlü ve kazançlı kılan şu niyetim ve ona verilen ruhsal cevaptı:

"Yaradanım, bu anda son nefesimse aldığım, razıyım, sana teslimim ve özüme giden yoldan 1 adım geri dönmeyeceğim. Kendimi içsel karanlığıma doğru hakikati bulmak üzere bırakıyorum.

Sana güveniyorum. Sana teslim oluyorum."


Bu teslimiyet bir karakteristik değil bir kazanım. Yaşlı bir ruhun  birçok reenkarnasyon sonunda kazandığı bir güç.

Bu gücü çocukluğumdan beri fırsat bulunca ortaya çıkarttım, ya da kendiliğinden öyle oldu.

İlkokul Öğretmenim sordu, kim bu uzun şiiri ezberlemek ister, okullararası bir festivalde çıkıp okumak üzere. Hiç öyle bir gücüm olduğunu bilmeden atıldım. Ben dedim. Ben yapıcam. Çıktım okudum.

Lisede öğretmen seslendi: kim 19 mayısta okul şovunda gitar çalıp şarkı söylemek ister?

Atıldım. Ben dedim. Ben yapıcam. henüz gitarım bile yoktu. Daha tek nota çalmayı bilmiyordum ve 1 ay sürem vardı.  O ana dek içimde hep bir gitarım olması isteğim vardı ama ailemin maddi sıkıntısından ötürü bunu onlardan isteyemiyordum. Dayım çıkageldi. Ne hediye alayım sana dedi. Gitar dedim. Aldı, çalıştım ve çıkıp 2 şarkıyı okul önünde çalıp söyledim.

Bunlar basit olaylar gibi gözükse de kanatlarımın gücünü test edebilmem ve özümün değerlerini yansıtabilmem için birer şanstı ve şans kapıyı çalınca ben "ya, ama, peki, yoksa," demeden gözüm kapalı dalışa geçtim.

25'lerimde bir Amerikan yerlisi usta (Tonny Night Eagle- ataları amerikan yerlisi olan bir Güney Kıbrıs vatandaşı) bana ruhumun bir adı olduğunu söyledi. "Strong Wings" adını kulağıma fısıldadı. Güçlü kanatlar.

Eşimle tanıştığımda 9 yıldır gemilerde kaptan olarak çalışıyordum. Her şeyi yakıp yeni bir hayata kanat açma zamanıydı. Tüm diplomalarımı ve sertifikalarımı bir ateş çukuruna atıp yaktım.

Hangi deli diplomasını yakar dedi ailem. Beni evlatlıktan da reddettiler. Cebimde yalnızca 50 dolar para ile Japonya'ya uçtum yeni hayatımı yaratmak üzere. Şifacı olmalıydım. Sonra o vakit herkesin delilik sandığı kararlarım iyilikler güzellikler doğurdu. Kızımız doğdu, ailem beni geri kucakladı. Zehirli bağlarımız temizlendi.

Bir gece içime bir bilgi doğdu ancak bir deli takip eder derler. Aldım davulumu , bindim arabaya, sürdüm dağa ve ormana. Kadim bir mezarlık ve dolunay, gittim oturdum orda bacaklarım titreyerek, nefesim kesilerek. Davulu çaldım. Sardılar beni ruhlar her yönden. Onlar bile kim bu manyak dedi sanırım. Davulu çaldıkça nefesim açıldı, gelen çok yüksek enerjileri ağzımdan sözler ve sesler olarak bıraktım.

Her bir dalış beni bana yaklaştıran bir şamanik inisiyasyondu.

Bir başka sefer elimizdeki birikimi bir yatırım aracına koydum; hepsini birden. Bunu duyan yine delilik der. O senin çocuğunun okul parası, geleceği, ne yaptın aptal adam der...

Yuuka demez. Eşim Yuuka bir şaman ve içime dolan rüzgarları en iyi o biliyor. Benimle birlikte uçabiliyor.

Ben çılgınlık gibi gözüken o hareketi yaptıktan bir kaç ay sonra koyduğum paranın kat ve katı geldi ve biz o parayla hayalimiz olan çiftliği bir dağ başına yaptık.

Şimdi orada yaşıyoruz. Yıldızlar altında, zeytinler arasında... 


Ben burada bir kaç tane örnek olarak yazdım ama hayatım bu çeşit dalışlarla dolu. Dışardan bakan biri bu adam neye güveniyor da bu kararı alabiliyor, Ya deli ya çok şey biliyor diye düşünebilir..


Oysa hiç birşey bilmiyorum. İçimden bir rüzgar kalkıyor sanki ve ben kanatlarımı açıp ona teslim oluyorum. Bu Yaradan'a olan güvenim.

Daha bir kere bile yanlış bir yere konmadım. O kalkan rüzgar beni hep olmam gereken yere götürdü. (O rüzgar olmaksızın atlayışlarım da oldu ve onlarda ise canım acıdı :))

İçimden kalkan rüzgara , Tanrının elimden tutan, kalbimden çeken gücüne olan inancım, güvenim sarsılmaz.

İşte böyle biri olaraktan Ayahuasca ve Toad'un kapısında durdum ve ben geldim dedim. Tam birbirimize söz verdiğimiz vakitte buluşmuş olduk.

Benim bu ilaçlarla olan güçlü deneyimim şamanlığımdan, ezoterik çalışmalarımdan, ruhani bilgilerimden vb. gelmiyor. Ben bir ilacın ustası değilim.

Yaradan'a olan sonsuz güvenim ve ona koşulsuz şartsız teslim oluşum güzellikler yaratıyor.

Bu yazı ile sizlere güven ve teslimiyetin -korkuya-rağmen- ne kadar önemli ve yol açıcı olduğunu anlatabildim mi?


Aşk olsun, Hu  






--------


Şimdi içimden yükselen rüzgara teslim oldum ve Kasım'da kısmetse İstanbul'a geliyorum, Ruhani rehberlik ve şifa seansları sunmak üzere.

10-16 kasım-Şişli.

İlgilenenler lütfen strongwings121212@gmail.com adresinden ulaşarak bilgi alsın.







Sunday 15 October 2023

71. Filistin-İsrail ? Savaşanlara açık mektup. Cennet'te Buluşmak üzere


        

         Çocukluğumdan beri süre gelen bir içsel oyun bu, kalbimin topraklarında acı çekenleri buluşturmak...


         Çocukluğum ve gençlik yıllarım boyunca Filistin'lilere yapılan zulmün haberlerini dinleyerek üzüldüm. Kalbimin içinde onlara karşı yumuşak bir alan vardı. O alan haksızlığa uğrayan toplumlar, insanlar, hayvanlar, bitkiler, dağlar taşlar için hep vardı. Sanki zulümden kaçanların girip ev bilip yaşayabilecekleri bir topraktı-boyuttu orası. Sanki gelin burada yaşayın sonsuza dek diyordu içim.

Sonra farkettim ki bombalar İsrail'i de vuruyordu. İsrail'li masum insanlar da ölüyordu. Kalbimin o yumuşak alanında İsrail'liler ve Filistin'liler buluşuyor ve kardeşçe birlikte yaşamaya başlıyordu. Ne tuhaf; iki taraf da birbirlerinin zulmünden kaçıp kalbime sığınıyordu.

          Kürtler için üzülerek büyüdüm. Hayır bildiğim kadarıyla kürtlük yok kanımda. Ama insan olmak var mayamda. Onların kendi dillerinde şarkı söylemelerine bile karışmıştı devletimiz. Onların ana diliydi o.  Onların da hakkıydı kendilerini hissettikleri ve bildikleri gibi ifade etmek. Köyleri basıldı, çoluk çocuk katledildi. 

         Sonra bombalar atıldı sokaklara, alışveriş merkezlerine. Türk olarak kimliklenmiş insanlar yandı, Bakırköy yandı, kalbim yandı.

Çok zordu bu kadar acıya şahit olmak bir çocuk olarak-bana.


         Sonra kalbimin en yumuşak yerinde buluştu Türkler ve Kürtler kardeşçe. İki taraf da birbirilerine ettikleri zulümden kaçıp orada buluşmuşlardı. Orada-sevginin topraklarında paylaşamayacakları hiç bir şey yoktu. Hatta bir şarkı Kürtçe başlayıp Türkçe devam edebilirdi ve Kürtçe bitebilirdi. Kimsenin buna itirazı olmazdı. Çünkü herkes hiç birşeye itiraz edemeyecak kadar dansetmekle, gülmek ve coşmakla meşgul olurdu. Mutlulukla, birlikle, aşkla meşgul olan hiç kimsenin savaşmaya ayıracak enerjisi-isteği-zamanı olmaz. 


        Kıbrıs'a gittim okumaya üniversite zamanı.

        İlk senemdi. Lefkoşa'nın ortasından geçen sınırda durdum ve Güney'deki insanlara, Rumlar'a baktım. Kalbimin o yumuşak yerinden el salladım onlara. Beni görenler durup el salladı karşıdan.

Sonra bir tanesi çıkıp orta parmağını gösterdi. 

        Yaşım 20'idi ama içimdeki çocuk hala küçüktü ve kolaylıkla gözlerim yaşarıyordu sevgisizliği gördüğümde. O adam için üzülmüştüm. Kalbimi açmış onu cennetime davet ederken, o dışarıda durup savaşmayı seçmişti. Arkasından bakmaya devam ettim. Birkaç kez daha dönüp parmağını gösterdi. Bense sadace üzgündüm.

        Kalbimin en yumuşak o yerinde, Cennet'te Kuzeyli ve Güneyli , Rum ve Türk buluştular. Orada buluşanların artık etnik kimliği de kalmıyordu. Sadece Yaratan'dan olmanın-bir olmanın bilincine kavuşuyorlardı.


Oysa bir çokları gerçek cennet'in dışında kalıp, kendilerine vaad edilen sahte bir cenneti ararken, o uğurda birbirleriyle savaşabiliyor.

Vaad edilen cennet...

Vaad edilen toprak...

Vaad edilen bir statü...

Size kim vaad etti bütün bunları?

Kim dedi o cennet senin hakkın diye?

Kim dedi o toprak size söz verildi diye?

?


Nasıl hala kullanıldığınızın farkında değilsiniz?


        Ne cennet, ne toprak umurunda bile olmayan, sizleri birbirinize düşürmekten hem enerjisel hem maddesel olarak beslenen, perdenin arkasından kukla şovu oynatan, kendine elit-seçilmiş diyen, karanlıklar efendisine tapan,  psikopat, sosyopat, faşist, şeytanlar tarafından kullanılıyorsunuz.

Ey insanlık seni kullanan bu varlıkları tanı!

Nasıl kardeşi kardeşe düşürdüklerini artık gör, bil.

Uyan be oğlum artık. Uyan be kızım. Yetmedi mi birbirinizi acıttığınız. Kalbim yandı sizi izlerken, defalarca kez kül oldu, dirildi.

Yeter!


         Hamas denilen bu gurup bizzat İsrail ve Amerika tarafından kurulmuş, Filistin'in haklı mücadelesiymiş gibi kendini  gösterirken cani cinayetler işleyen ve bu yolla da İsrail'in dünya sahnesinde kendine haklılık payı çıkartmasına yarayan bir alet. İsrail kendini bu cani canavarlar karşısında haklı göstererek cani bir canavara dönüşüyor. Dişe diş ya...

Pkk gibi, İsis gibi, Hamas da barış olmaması için kendilerinden daha büyük canavarlar tarafından yaratılmış minik canavarlar -alet-edavat-araçlar.

       İsrail diyor ki binlerce yıl önce biz buradaydık. Burası bizim. Bu zihniyetle o zaman bütün Türk toplulukları bir araya gelip Çin'e dese ki, "biz sizin şimdi yaşadığınız topraklardaydık 10 bin yıl önce. Ülkenizi şimdi bize verin çünkü o bizim hakkımız. Tanrı bize söz verdi.  Birlikte yaşayabiliriz ama adı Çin olamaz: Türk birleşik devletler'i olacak ve yöneten de yalnızca Türkler olacak."


       Bu, iki ana okulu çocuğunun sınıfta buldukları bir oyuncağı iki tarafa çekiştirmesi ve önce ben buldum savaşı vermesinden daha akıllı bir şey değil.

       Öğretmenin gelip müdahele etmesi lazım. "Çocuklar bu oyuncak ikinizin de malı değil ama ikiniz birlikte oynamayı öğrenebilirsiniz."

        Dünya sizin malınız ve oyuncağınız değil. Toprağı tutmuş ve hayır Filistin'dir, hayır İsrail'dir diye çekiştiriyorlar ve Dünya'nın hissedebilen, duyabilen, hatta konuşabilen bir ruhu olduğunu tamamen görmezden geliyorlar. Dünyaya körler.

        Dünya'nın parmağını tutmuş çekeleştiriyorlar, hayır bu benim diye.

        Yeter yahu bu cahilliğiniz. Ama hiç kimse merak etmesin; Dünya, üstünden silkelemeye başladı uyanmamakta ısrar edenleri. Bir arınma, şifalanma ve dönüşüm vakti bu içinde yaşadığımız.

         Savaş adeta kollektifin patlamış iltihabı.

 

         Evet kalbim hem acıyor canı acıyan herkes için, hem de kutlama var aynı anda. Çünkü ışık ve uyanış geliyor Dünya'ya. 

         Herkes Dünya Anne'nin ve kendi kalplerinin en yumuşak yerinde kardeşçe bir araya gelecek. Orası özlenen gerçek cennet.

         Cennet'te buluşmak üzere.


         Aşk olsun Hu



--------

Not: 10-16 Kasım 2023, Kısmetse, İstanbul'da Bireysel Ruhani Rehberlik ve Şifa seansları vereceğim. İlgilenenler bana strongwings121212@gmail.com email adresimden ulaşıp, bilgi isteyebilir.