Thursday 21 December 2023

75.) 21 Aralık 2023 Kış Gündönümü Toplu Meditasyon Çağrısı -Zirveye Adımlar Kala...




Bir dağ düşünelim.

İlk birkaç bin metre  yavaş bir eğimle yükseliyor. Sanki gelenler alışa alışa tırmansın diye.

Bir kaç bin metre tırmanması zorlu kayalık ve dik bir yükseliş.

Sonraki bir kaç bin metre yeniden az bir eğimle yükselmeye devam ediyor ama kar altında.

Sonraki 3-4 bin metre nefes almak iyice zorlaşıyor. Kar buz olmuş; soğuk rüzgar gireni iyice dövüyor. Eğim hatrı sayılır derecede dik ve ölmek kolay.

Son 100 metre dağın ince ve buzdan sırtı. Kayıp düşmek, uçup gitmek, nefessizlikten bayılıp yitmek hepsi olası. Sanki dağın şakası gibi, eğim yok denecek kadar az. Hadi yürüsene, son 100 metre diyor, ama o son 100 metre adım adım, santim santim gidilebiliyor.


Bütün insanlık olarak bütün tarihimizi, yaşanmış tüm insanlık geçmişini bu dağa tırmanış olarak düşünürsek, insanlık şu anda son 10 metrede. Oraya ilk bayrak dikenin biz olacağımızı sanıyorduk galiba. Oysa bir kaç bayrak var dalgalanan. Bizden önce de bu zirveye tırmanılmış. Donmuş gözlerimizin ardında buğulu bir görüntü; evet orada, dalgalanıyor bayraklar. Geriye dönüp bakıyoruz, tırmandığımız dağı göremiyoruz, yalnızca üstünde yürüdüğümüz ince sırt var.

Zirveye herkes ulaşamayacak.

Zirveye ulaşmış olanlar bütün bu yolculuğun kazandırdığı gücü ve bilgeliği tamamen hakketmiş olacak. O gücün ve bilgeliğin tam kendisi olacak. 

Zirve yeni bir dünyanın başlangıcının sembolü. O yeni Dünya'ya,  bu zorlu insan olma sınavından pes etmeden geçmiş olanlar girecek.

Pes edenler ve düşenler için yeni dağlar olacaktır. Zirveye varanlar ise bu dünyanın yeni halinin yaratıcıları olacak.

Son on metre düşen düşene. Ama aynı zamanda yolculuğu tamamlayacağını hem kalbinde bilen hem gözüyle gören, inançlı ve güçlülerin sayısı da az değil.

Zirveye son adımlar. Uzun süren karanlık gece, soğuk ve fırtınanın ardından Güneş doğmak üzere. Zirvenin ardından güneş parladı parlayacak. Birazdan gözleri kamaştıracak. Zirveye tırmananlar ufuktan beliren ilk ışık huzmeleriyle görünür olmuşlar. Güneş yükselince iyice parlayacaklar.

O vakit var ise hala bu dünyayı aşağıya çekmeye çalışanlar, yok etmeye çalışanlar, bu kutsal yolu kırmaya çalışanlar zirveye ulaşanların ışığından kör olacaklar. Yaptıkları ellerine yüzlerine dolanacak. Bunu şimdiden biliyorlar. Pençeleriyle tutunuyorlar. Dağdan en son onlar düşecek.

Zirvede ışıyanlar bu rüyadan uyanmış olacak. Kendilerini sevginin, bolluğun ve bereketin, aşkın bahçesinde bulacaklar. Ve el ele dünyayı geçmiş bin yılların zehrinden temizleyecekler. Kırılanlar onarılacak, bozulanlar yenilenecek. Dünyanın her yerinde büyük şifa çemberleri olacak. Şükran şarkıları söylenecek. Evren bu uyumun, ahengin, aşkın şarkısını işitecek. Evren bu ışık zaferini kutlayacak. Dünyada yaşayan insanlar uyanmışlar diye bilinecek. 

O zaman galaksinin diğer uyanmış ruhlarıyla el ele olacağız. 

Bu 22 aralık sabah saatlerinde son bir kaç metreye varmış olacağız. Aramızdan bazıları zirveye varmış. Onları görerek daha da güç bulacağız. Ben orada ışıyanları görüyorum. onlara sesleniyorum: Geliyorum dostlarım; biz de geliyoruz dostlar.


21 aralık, yani bu gece saat 11:11 (23:11) olduğunuz yerden katılabileceğiniz bir meditasyon organize ediliyor ve bizler davet ediliyoruz. Organize eden : İlahi Plan.


 

Yoldakiler, en karanlık karanlığa vardık.

"En karanlık karanlıkta dahi kim olduğumu biliyorum.

Ben Benim; hem insan, hem Yaratan'ın ışığı, sevgisi, gücü."


Bu anlayış, bu niyetle birleşelim dostlar. 

İçimize dolan ışığı açığa çıkaralım, tüm insanlıkla, tüm dünyayla bu meditasyonda paylaşalım yoldaşlarım, dostlarım, kardeşlerim.

Nasıl olacağını şimdi bilmiyor olabiliriz. O anda bileceğiz. Yeter ki niyet edip buluşalım.

Sakın yanlış bir umuda da kapılmayalım. Son bir kaç metre dediysek, tırmandığımız binlerce metrenin en zor birkaç metresi hala önümüzde.

Geçtiğimiz binlerce yıllık tarihin en zorlu birkaç yılı önümüzde.

Ama farkındalığımızla vardığımız, içsel olarak en güçlü, en sarsılmaz, en umut dolu duruşumuzdayız aynı zamanda. 

Ne yaşarsak yaşayalım geri yine o içsel bilişe dönüyoruz. Kaybolduğumuz, karanlığa kapıldığımız anlar için üzülmeyi bırakalım dostlar. Şimdi içsel ve öz olan yoldayız. Ne olursa olsun bu öz yola geri dönüyoruz. 

Aşk ile Hu  


Not: Meditasyonu kaçırdığınızı düşünüp üzülmeyin. Bu meditasyonu ne zaman fark ettiyseniz, ne zaman dikkatinize getirildiyse, ne zaman gönlünüze düştüyse

o zaman yapabilirsiniz. Asla geç kalmadınız. Her şey tam zamanında.



Tuesday 28 November 2023

74. Son bir kez Toad -DMT5MEO

 Okuyucuya Not:

1-2 ay evvel bir kardeşimin vesile olması sonucu Ayahuasca ve Toad ilaçları hakkında yazı dizisi yazıp paylaşmaya başladım. Önceki 3 bölüm Ayahuasca üzerineydi. Yazıldı, paylaşıldı, okundu-okunuyor-. Bu Toad hakkında yazacağım 4. ve son bölüm.

Yaşadığın kutsal olan deneyimi, duymaya, görmeye anlamaya gönüllü olanlara açabilirsin. Gönülsüz ve hazır olmayan biri kaza ara karşındaysa durmalısın, susmalısın. O kutsal deneyimin enerjisini egosuyla yargılamasına, küçümsemesine yol açacak her türlü aktarımdan geri durmalısın. Bırak O bilmesin Toad ve ya Ayahuasca aldıktan sonra yaşadıklarını.

Olur da böyle hazır olmayan biri bu yazıları okursa ve anlatmak istediğim özden çok uzak düşerse, ilacı ve ruhunu yargılarsa ilan ediyorum şimdiden ki günahı kendinedir. Çünkü bu yazı sayısı bu ilaçları ve ruhlarını daha iyi anlamaları evren tarafından istenen, bu yazıyı okuması icap eden kişiler için yazılmak zorundadır ki bu da bütünün en yüksek hayrınadır.

Kaynak: Kalbim

Aşk olsun. 


Bufo Alvarius - Toad- DMT 5 MEO - Tanrı Molekülü



Antropologlar yıllarca, kadim zaman Orta ve Güney Amerika Medeniyetlerinde insanların bir çeşit kurbağadan elde ettikleri, bir çeşit maddeyi, seremoni halinde kullanarak mistik deneyimler yaşadıklarını arkeolojik kalıntılardan, yazılı bilgilerden anladıklarını yazıp çizmişler. Ancak kurbağanın çeşidi ve bedeninden çıkan  maddenin özü hakkında bir bilgi sunamamışlar.



 Bu gizem 1890'larda Bufo Alvarius Türündeki Meksika kurbağasının keşfedilmesi ile çözülmeye başlamış. Üzerinde bilimsel çalışmalar olmuş. Sonra araya giren dünya savaşlarıyla  birlikte unutulup geri plana kaymış. 1960'larda bir kere daha gün yüzüne çıkıp günümüze dek bilinirliğini giderek arttırarak ulaşmış. Meksika'nın Sonora çölünde yaşayan, Bufo Alvarius olarak bilinen bu kurbağanın bacaklarında ve derisinde bir zehir var. Senenin belli bir döneminde yakalanıp, bir miktar zehri sağılıp, çöle geri bırakılıyorlar. Sağılan zehir kurutulduğunda şeffaf görünüşlü bir kristale benziyor.


Sonora Çölü yolunda "Lütfen kurbağaları yalamayın" şeklinde uyarı levhaları varmış :D


Bu kristalin yakılması ve ortaya çıkan dumanın solunması halinde DMT 5 Meo moleküler yapısı beyinde ortaya çıkıveriyor ve beyin normalden farklı bir şekilde işlemeye başlıyor.


Bilimsel çalışmalar DMT'nin doğum ve ölüm anında en yoğun şekilde salgılandığını, bazen de rüya halindeyken salgılandığını kanıtlamış.

Bu, doğumu, ölümü ve rüyayı karşılamamızı kolaylaştırıcı bir madde; geçişi kolaylaştırıcı bir güçtür.

Ayahuasca diye bilinen karışımın içinde de aslında DMT vardır. Şöyle ki: Karışımda Ayahuasva ve Chakruna isminde 2 farklı bitki vardır. Chakruna DMT açığa çıkartır. Ayahuasca, şifasını ve bilgeliğini, adeta bu DMT aracını sürerek varlığımıza aktarır. DMT bir köprü görevi görür. Bir araç olarak çalışır.

DMT 5 MEO ise, bilinen en güçlü psikedelik ilaçlardan bile, -yaşanılan deneyimin şiddeti açısından- kat ve kat güçlüdür.

Bedende ortaya çıktığında, Atomlar arasında süper iletkenlik görevi yapar. 

İnsan bedenini bir şehre benzetelim. Gece vakti, gökyüzünden bakıldığında sokak, cadde, meydanlarıyla yer yer aydınlık, yer yer karanlık bir şehir... DMT 5 MEO açığa çıktığında şehrin tüm parçalarının ışığı yükselir,  birbiriyle enerjisel bağı görünür hale gelir, sonunda şehrin üstünde yıldız patlaması gibi bir parlaklık oluşur ve bir an sonra her şeyi yutuverir.

Dmt 5 meo açığa çıktığında bütün nöronlar, bütün hücreler, bütün atomlar, bütün enerji meridyenleri, bütün atom altı parçacıklar içlerindeki gerçek gücü açığa çıkaracak şekilde kendini serbest bırakır. Işıl ışıl gözüken sinir sisteminiz süper nova patlamasına dönüşür.


Bu patlama, dumanı soluduktan bir kaç saniye sonra açığa çıkar.

Eğer bu an-a ruhsal hazırlığınızı tamamlamadan vardıysanız devreleriniz yanabilir.

Bu hiç şaka değil... Hayatınızın geri kalanını zihinsel bir özürlü olarak bile geçirebilirsiniz. Bahsedilen hazırlık ise bir kaç aylık, bir kaç senelik bir hazırlık değil; bir çok reenkarnasyon boyunca yaşanmış olan ruhani gelişiminizdir.

Ya hazır olmuşsunuzdur, ya da henüz olmamışsınızdır... 

Bunun ölçüsü Yaradan'a olan güveniniz, sığınışınız, teslimiyetiniz, kendiniz dahil her şeyi bırakışınızdır.

İlacı aldıktan sonra gerçekleşen süper nova patlamasının merkezi sizsiniz. Patlayan sizsiniz. Patlayan gelmiş geçmiş tüm kimliklerinizin toplamı olan egonuz ve onu bir arada tutan 5 duyu yetiniz.

Böyle bir patlamaya hazır olmayanların yaşayacağı panik tarifi olmayan bir dehşet ve cehennem... Düşünsenize ölmeye hazır olmayan birinin ölmeden önceki paniğini.. öldükten sonraki dehşetini... Yaradan'a teslim olmayı bilmeyen birinin evrenin sonsuzluğunda kayboluş deneyimini... Varlığında tuttuğu karanlıkların yarattığı cehennem vari boyutlara girip sonsuzluk kadar uzun süre yaşadığı işkenceyi... Aslında bütün bu zor ve acı deneyim insanın kendisini bulma çabası... 

Ben kimim?

Ben kimim? Bu acı, bu karanlık, bu dehşet ben miyim?

İnsan bunu bedenlice, bu dünyada, günden güne hayatında da yaşıyor. Ama deneyimimiz bir çok filtrenin vasıtasıyla şiddet olarak sonsuzca daha yumuşak. Siz bütün o filtreleri kaldırıp bu bilinçsizliğinize, bu kaybolmuşluğunuza sınırsızca daldığınızda, sınırsız ve sonsuzca acı çekebilirsiniz ve ama yine de bu bile bütünün hayrınadır. Çünkü sonunda her zerre kendini bilecektir. Bu hayatınızda değilse belki 1 sonrakinde ve ya 1000 sonrakinde ve ya 1 milyon, 1 trilyon... ya da bu anda... Ama sonunda her zerre uyanacaktır. Uyanış, olduğunu varsaydığın kimliği bırakabilmenle gelir. Acının sonuna böyle yaklaşılırr. Öz Mutluluğa böyle yaklaşılır...

Özellikle ulaşılır demiyorum. Çünkü Tanrı'ya ulaşmak mümkün değildir. Bu sonsuzluk yoludur. Ucu ve sonu olmayan bir yoldur.

Büyük patlamadan sonra, bilinçaltının tuttuğu düşük frekans cehennemini yaşayıp, aydınlık alana vardıysan, o anda ortaya çıkan haz, tarifi yapılamayacak bir haz. 

Haz kelimesi bile yetersiz.

Sonsuzluğun  BİR olduğunun farkındalığı; sen ve diğerleri diye bir ayrımın kalmadığı ve özünde aşk olduğun, nur olduğun farkındalığı... 

Bütün zerrelerin mutlulukla ağlıyor ve kahkaha atıyor. Bütün zerrelerin şükran halinde. Yalnızca geçiyorsun; geçiyorsun farkındalığınla bir andan diğerine ama ne geçmişsin ne gelecek; her şeyin bir ve bütün olduğu tek BİR ansın. Kalbin tüm varoluşa karşı sevgi ve şefkatle doluyor. Tüm var olmuş benlerini bağışlar oluyorsun. Aşk taşıyor her yöne...

Sadece 15-20 dakika geçmiş dumanı solunduğun o andan itibaren. Dumanın gırtlağından aşağıya indiğini bile duyumsamamıştın. Sanki daha dilinin üstündeyken olan olmuştu. 

Sonsuzluk kere sonsuzluk sonra , yavaşça bilincin evrenin derinliklerinden geri dönüyor, hayatım dediğin rüyaya -kaldığı yere. Ama yepyeni biri olarak açıyorsun gözlerini dünyaya. Çevrendeki her şeyin sana doğru sevgi dolu enerjisel uzanışını görebiliyorsun. Anlatsan anlayamaz çok kimse. 

İşte her şey sana doğru uzanmış ve doğumunda sana el veriyor; seni çekip bedenine çıkarıyor. 

Hatırlıyorsun olabildiğince canlılığıyla nereden geldiğini ve ne olduğunu. Bu artık zihinsel bir hatıra değil. Atomik-hücresel bir hatıra. DNA'n kendini yeniden düzenlemiş. Gözlerin yaşlar içinde, çevrene gülümseyerek bakıyorsun. Seni izleyen gözler de yaşlı. Hoşgeldin sesleri var etrafında. Kuşlar bile hoş geldin diyor şakımalarında. Ağaçların hışırtısında, nehrin şırıltısında "Hoşgeldin"... Dostlar şarkılarıyla hoş geldin diyorlar.

Bu hatırlayış öleceğin güne kadar sıcak kalacak. Yine kaybolacaksın zaman zaman 5 duyu organının hapsinde, olayların akışında ama eskisinden çok daha hızlı geri geleceksin merkezine. Hatırlayacaksın ne olduğunu ve anlayacaksın ne olmadığını.

Günden güne koşulsuz sevginin ve şifanın, Tanrısal bilgeliğin tezahürü olacaksın..

Biraz daha, biraz daha yaklaşacaksın. Asla ulaşmayacaksın ve bunu da bilerek kabul edeceksin. Ulaşmak yok. Artık geçmiş paniklemeler, endişeler, koşturmalar daha az olacak. Daha az... Ulaşılacak bir yer yok. Sen O'ndasın. O'nunsun ve O'sun. Acı giderek azalacak. Mutluluk giderek yoğunlaşacak.

Her şeye bakış açını değiştirmiş olacak bu mistik deneyim.

Ve öyle olsun kardeşim.

Aşk olsun Hu





(Not: Dmt bir meditasyon esnasında zihnin en dingin anında da ortaya çıkar ve seni bu dünya kimliğinden çıkartıp serbest bırakır-çıkıp evrene ve hayatına farklı bir gözle bakasın diye. Sonra geri, bu farkındalığı zerrelerine nakış nakış işlemiş olarak geliyorsun. Yani Dmt'yi yalnızca bir ilaç yardımıyla ya da ölürken ortaya çıkartabilceğin fikrinde takılmayasın kardeşim. İlaç sende. Kim ki içsel yol almakta kararlılık gösterir ve zihnini susturarak dinginleşir, bu ilaç salınımı beyinde ortaya çıkar, zihin durur, zaman durur, her şey durur ve şifa olur.)





   




Thursday 26 October 2023

73. Ayahuasca 3. yazı

 Bu yazı dizisinin ilk iki bölümünü 72. blog yazımda bulup okumanızı, ondan sonra bu yazıya geçmenizi tavsiye ederim. 





İlacın adını duymaya başladınız. İlaçla ilgili yazılmış yazıları okumaya, yapılmış videoları izlemeye başladınız. Kendinizi ilacı alırken hayal etmeye başladınız. Ne zaman nasıl olacağını bilmiyorsunuz ama isteğiniz güçlü ve kalıcı. O buluşma belki günler sonra belki de yıllar sonra gelebilir. Bu süre sizin için bir hazırlık süreci olacaktır.

Ayahuasca kutsal, dişi bir bilinç. Kimi onu bir anne, kimi de büyük anne olarak hissediyor. Ona seslenip meditasyonlarınıza ve rüyalarınıza davet edebilirsiniz. Bunu bir süre aralıksız yaparsanız, mikro dozlarda ilacı içmenize eş değer bir kazanım getirecektir. Sizi meditasyonlarınızda ve rüyalarınızda bilinçaltınızın karanlıklarıyla yüzleştirmeye, en yüksek ışığınızı size hatırlatmaya başlayacaktır. Ve belki ilacı fiziksel olarak içmenize gerek kalmayacaktır. Ya da ilacı içeceğiniz güne hazırlık olacaktır.

Bu ilacı içmeye ve ya içmemeye karar veremezsiniz aslında. O kaderinizde varsa, onu içmeye güçlü bir söz vermişsiniz demektir ve bu olacaktır. Siz onu içmeyeceğenizi bile düşünseniz bu kaderinizde varsa; o söz ruh katında verilmişse, neler neler olacak ve o gün gelecek ve o ilaç içilecek. Bu ruhun koyduğu bir nokta. Bu hiç bir varlığın direnemeyeceği bir çekim. Emir değil; çekim. Sonunda dönüp baktığınızda özgür iradenizle içmişsiniz...

Diyelim günler yaklaştı, planlar yapıldı; ilacın içileceği vakte 3 ay var. Bir Ayahuasca diyetine başlamanızı ve bunu güçlü bir iradeyle tamamına erdirmenizi tavsiye ediyorum.(araştır: ayahuasca diyeti)  Bu diyet yediğiniz, içtiğiniz, izlediğiniz, dinlediğiniz, konuştuğunuz, her şeye dair bir oruç. O kadar hafifleşin ki o gün gelip ilaç içildiğinde, Ayahuasca fiziksel bedeninizdeki zehirli tıkanıklıkları açmakla uğraşmasın uzun saatler boyunca. 

İlaç alındığında enerjisi insanın en alt aura katmanlarından (fiziksel bedenden) en üst aura katmanlarına (ruh bedene)  doğru yayılıyor. Fiziksel bedeniniz senelerin zehir birikimini taşıyorsa ve yaptığınız 3 aylık oruç bile yetmediyse, yapacak bir şey yok. Sizi fiziksel olarak biraz sarsıp, sallayabilir. Ayaklarınızın altındaki toprağın yavaş yavaş yitip gittiğini, tüm fizikselliğinizin midenizin ortasına toplandığını ve bu fiziksellikten ne kadar yorulduğunuzu hissedebilirsiniz. İçinizde tutmaya çalışsanız da durmayacak ve dünya midenizden çıkacak; çoğunlukla kusarak ya da esneyerek, gaz çıkartarak, ishal yoluyla, öksürerek, tıksırarak arınacaksınız; varlığınızda birikmiş zehirleri atacaksınız... Kulağa ne kadar zor ve ürkütücü geldiğinin farkındayım. O büyük çekim sizi oraya, o an'a getirdiyse, siz buna da razısınız. "Çıksın da kurtulayım artık, çıksın da öleyim..." Fiziksel kötü hissedişin ardında yükselen duygusal ve zihinsel bir kötü hissediş...

Böyle olmaya da bilir. Belki Ayahuasca Anne'den size merhamet etmesini , size yumuşak davranmasını dilediniz. Eğer kaderinizde daha çok seremoni varsa , fiziksel zehir atımı daha çok seansa, daha uzun bir zamana da yayılabilir...

Ama kaderinizde Ayahuasca ile böyle yavaş ve uzun bir arınma süreci yoksa, ya da Ayahuasca şamanı değilseniz, niye onu tekrar almak isteyesiniz ki??

Çünkü her defasında zordur. En kolay haliyle bile zordur. Bu eğlence için yapılacak bir şey değildir. Bu sadece meraktan yapılacak bir şey değildir. Belki milyonda bir insanın bin yılda bir karşısına çıkacak bir şans. Ne kadar iyi hazırlanır, ne kadar güçlü bir niyetle içer, ne kadar iyi teslim olursanız o kadar güçlü ve hızlı bir fiziksel ve ruhani arınma ve aydınlanma yaşarsınız.

Ayahuasca anneyi son nefesime kadar şükranla hatırlayacağım ama onunla ilaç içmek yoluyla buluşmak için sebebim kaldığını şimdilik hissetmiyorum. O güçlü çekim bir daha doğarsa yine direnmem, yine teslim olur, içerim.

Ruhunuza giden yolun nasıl bir yol olduğuna dair tüm düşünce ve fikirleri bir kenara bırakmanız önemlidir.

Örneğin o yolu hiç bir yerden destek almadan yalnızca kendiniz bulup geçeceğiniz yönünde bir düşünceniz varsa deyin ki... "şu koca evrende bir toz tanesiyim.. ne biliyorum ki? Özüme giden yolda evrenin şifacılarına, üstadlarına da açığım."

Yolun yalnızca meditasyon ile geçileceğini düşünenler için yazıyorum bunu. Bu düşünce-bu fikir bile bırakılmalıdır mükemmel olan ilahi  planın kendisine şahit olabilmek için.

Evet içe -öze giden yol zihnin susturulması ile, yani meditasyon ile yürünür ama kiminin kaderinde o yol üstünde bekleyen üstadlar vardır; yol gösterici olarak, hatırlatıcı olarak beklerler. 

Hah işte o siz iseniz, kaderiniz bu yöndeysde, buluşma için Ayahuasca anneyle sözleşmiş iseniz, yollarınız sonunda kesişmiştir. 

Velhasıl.. o gün geldi çattı, ilacı içmek için bir çemberde bir gurup insanla birlikte oturdunuz. Korkuyorsunuz belki... Kabul. Geçecek.

Daha içmeden karnınıza ağrı girdi. Kabul. Geçecek.

Daha içmeden bir titrer bir terler oldunuz. Kabul. Geçecek.

Ruhunuza seslenin: "Ben kimim? Kendimi bilmeye niyet ediyorum. Kendimi farkında olarak ve ya olmadan sandığım tüm kişiliklerden arındırmaya ve Öz-Ben olmaya niyet ediyorum."

Yaradan'a seslenin: "Yaradanım sana sığınıyorum, sana teslim oluyorum. Bütün şifalar senden. Bütün üstadlar senden, Bu ilaç senden. Sana sığınıyorum, sana teslim oluyorum. Bu seremoniyi, bu ilacı, bu öğretmeni bana kısmet ettiğin için şükrediyorum. Sonsuz şükürler olsun."  

Sonunda bir bakmışsınız kadeh elinizde. O an gelmiş. Ona bakın. Onun o yoğun kırmızı-kahverengi rengine bakın. Elinizdeki kadehin ve ilacın ne derece yüksek bir frekansta titreştiğini duyumsayın. Hiç şüpheye yer kalmayacak şekilde gücünü ellerinizde hissedeceksiniz; ellerinizde yaşayan bir şey var ve titreşiyor. O an'a sizi getiren çekim zirve noktasına varmış.  

Ayahuasca anneye....

...ahhh belki teşekkür edemeyeceksiniz bile duygusal yoğunluktan; gözleriniz yaşarmış. Onun o yoğun sevgisi siz daha ilacı içmeden bedeninizi sarmış. Onu meditasyonlarınızdan ve rüyalarınızdan tanıyorsunuz. Sonunda kavuşmuşsunuz ve kucaklaşma başlamış. Kucaklaşma başlamış. O sizin elinizde değil, siz onun kucağındasınız, karnındasınız, rahmindesiniz. Ahhh ne olduğunu anlayana dek höp diye ilacı içip midenize göndermişsiniz. (ağır bir sıvı) Bütün bedeniniz bir ilk dirençle titreyebilir. O anda kusuvermek isteyebilirsiniz. Kabul. Geçecek. Nefes alın burnunuzdan, Ayahuasca annenin sevgisinde kalsın farkındalığınız. 

İlk direnç yavaşça geçerken, yerinize çekilmişsiniz, üstünüzü bir battaniye ile örtmüşsünüz.

Ayaklarınızın altından başınızın üstüne sıcak dalgalanmalar gidiyor sanki...

Kabul. Geçecek.

Seremoniye doğru hazırlık süreciniz boyunca her şeyin geçiciliği konusunu düşünün, saatlerce, günlerce. Her gün defalarca kez hatırlayın. O anda her ne yaşamaktaysanız, hoş ve ya acı; KBUL, GEÇECEK. Her şey geçiyor. Her şey sürekli geçiyor. Bu öğretiyi o kadar iyi kavrayın ki, o kadar içinize alın ki gece rüyalarınızda bile yaşadıklarınızı bu anlayışla karşılamaya başlayın. Kabul, geçecek.

Bu anlayış bir ağmanın değneği gibi yardımcı. Karanlıkta, en zor anlarda bu yardımcı değneği hatırlayın ve kullanın. Bu da geçecek. Kabul.

O kadar içinize sinsin ki sonunda Ayahuasca ile buluşmanızda , ilacın etkisi altına girdiğinizde bütün dünyayı bile unutsanız onu unutmayın. Hatırlayın. Kabul, bu da geçecek. Ayahuasca ile ilgili verilebilecek, en kriitik, en önemli tavsiyem budur! 

Neden?

İlaç içildi, ilk direnç duyuldu ve bırakıldı. Sonrası herkes için bambaşka bir durum. Ama diyelim ki sizin hazırlığınız tam, niyetiniz güçlü, teslimiyetiniz gerçek, Üstadın önünde eğilmişsiniz saygıyla ve öğreteceklerine hazırsınız...

Belki ilacı içtikten birkaç dakika sonra, belki 5-10-20 dakika geçe, vizyonlar canlı bir şekilde görünmeye başlayabilir. Önce dışınızda bir şeyi izler gibi hisssedebilir, sonra içine çekilebilirsiniz. Çok boyutlu bir deneyim. Aynı zamanda çemberin hala farkındasınız. Çember orada. Ayahuasca şamanını duyuyorsunuz, Ayahuasca şarkıları söylüyor, belki de sankrit mantralar, belki sadece enstrümanları çalıyor. Müzik giderek vizyonlarınızla bütünleşiyor. Gördüğünüzün içindesiniz ve o da sizin içinizde. Kimi zaman bir anlık farkediyorsunuz ki içinizdeki hikayede asırlar geçirmişsiniz ve sonunda çembere geri dönmüşsünüz. ah.. çemberdeydim diyorsunuz.. Dünyadaydım... aradan sanki sonsuz zaman geçmiş.. ama belki gerçekte geçen süre 1 dakika bile değil...

O sonsuzluk gibi gelen bir an.. ah o bir an.. kendi içinde sayısız boyutları var. Belki o bir an varlığınızdaki öfke ateş olmuş ve kendi ateşinizde yanmışsınız. Ta ki ateşin saf kendisi olana dek yanmış, ölmüş, yeniden doğmuş, yeniden ölmüşsünüz belki defalarca kez.. Taa ki bunun sizin öfkeniz olduğunu anlayana dek.. O anlayış anında saf kutsal, şifalı bir ateşe dönüşmüşsünüz. Ve bütün bu anlar boyunca (öyle dilerim) Kabul, bu da geçecek demişsiniz.

Kabul gösterdikçe deneyimin ve hislerin akmasına izin vermiş oluyorsunuz.

O deneyim sizi ölüme yaklaştırıyor. Bir defa değil sonsuzca kez ölüyorsunuz...

Kabul kabul kabul Yaradan, sonsuz şükür. Bu da geçecek.

Sonunda saf, kutsal ateşsiniz. Şifanız çembere yayılıyor.

Sonra bir bakmışsınız elleriniz , bedeniniz, parmaklarınız, hatta kulaklarınız ve burnunuz şamanın şarkısına dans ederek katılmış.. inanamıyorsunuz bir insanın burnu nasıl dans edebilir. Bütün yüzünüz dans ediyor ve yüzünüzü izlerken izlerken hop; bir delikten daha geçmişsiniz bilinçaltınızın derinliklerine doğru...

Belki kederiniz su olmuş orada. Göz yaşlarından bir okyanusda boğulup duruyorsunuz... Ölüp ölüp diriliyorsunuz. Kabul , bu da geçecek. Kabul..

Kabul gösterdikçe giderek suyun saf, kutsal, şifalı haline dönüşüyorsunuz.

Keder ise yerini gerçek mutluluğa-kendini bilmenin mutluluğuna bırakıyor.

ah bu keder ben değilmişim.. oysa ben sandım binlerce yıl, onlarca hayat...

Ah...

Sonra bir an fark ediyorsunuz ki yine sonsuzluk geçmiş aradan.. Şamanın şarkısıyla kalkmışsınız çemberin ortasında dans ediyorsunuz. Bütün o boğulma deneyimi boyunca bedeniniz çemberin ortasında dans ediyormuş.. Bu dansın tadına-hazzına erişiyorsunuz. Dans eden değilsiniz, dansın kendisisiniz. Yanan değil, ateşin kendisi, boğulan değil, suyun kendisi...

Hop.. bir an kaybolmuşsunuz bir labirentin içinde, arkanızda kocaman bir yılan sizi kovalıyor. Kaçıyorsunuz. Bitip bilmez bir mücadele.. Bazen yakalıyor, sıkıyor boynunuzu. 

Sonra hatırlayıp: Kabul diyorsunuz. Duruyorsunuz. 

Kaçtığınız yılan kendi gücünüzmüş. İçinize giriyor, yerine yerleşiyor ve tam merkezinizde yükseliyor.

 O anda seremoni çemberinin dışında, gerçek bir ağacın dallarına tutunmuş, ağacın köküne köküne kusuyorsunuz. Kusarken içinizden anneniz, babanız, neneleriniz, dedeleriniz, atalarınız fışkırıyor. Hepsine şifa gidiyor. 

Ağacın ruhu aşkla kabul ediyor boşalan zehrinizi. Sonra nasıl olduysa çembere dönmüşsünüz. Önünüzde bir ayna görüyorsunuz. Biliyorsunuz ki, bu Ayahuasca anne. Ağlıyorsunuz onun şefkatinden. Nasıl olur da bu kadar kutsal, bu kadar ar, ulu bir varlık benim kirime, rüyama, egoma kendi bedenini veriyor-kendini bana feda ediyor onda kendimi göreyim diye... Bu ululuk karşısında şükran duygusunun taşmasıyla ağlıyorsunuz.

Belki-Onun o saf sevgisi sonunda  bedenleniyor ve onu, Ayahuasca anneyi -öyle kısmetse - bir kadın formunda görüyorsunuz ve anlıyorsunuz anne mi büyük anne mi...

   Ve içinizde giderek büyüyen bir kutlama duygusu oluşuyor. O coşkuyu, o hazzı kelimelere dökmek mümkün değil. Aradan 8-9 saat geçmiş. Sabah olmak üzere. Karanlığın ortasında bir mum yakıyor şaman. Herkes gözlerini açmaya başlamış. Herkes yakınındakilere dönüp bakıyor.  Kutlamanın gülümsemeleri, gülüşmeleri görülüp duyulmaya başlıyor. Bazılarının gözlerinde uykunun mahmurluğu var. Ne oldu bana der gibi bakıyor etrafına... Bazıları ise yeni doğmuş bir bebek gibi meraklı. Hayat sanki bitmiş ve yeniden başlamış...  

Bu yazdığım Ayahuasca yolculuğunu yazarken sanki içimde ben yaşıyormuşum gibi hayal ederek yazdım. Ayahuasca anneyi hissettim. Gözlerim gerçekten yaşardı. Ona olan sevgim ve hörmetim çok büyük.  

Bu yolculuk belki şimdi yapılmakta ve ben henüz bunu bilmiyorum. Belki o bir anlık kayboluşun içindeyim. Kabul. Bu da geçecek. Belki de sen, bu satırları okuyan dostum, bunun henüz farkında değilsin. Kabul. Bu da geçecek.

Farkındalık doğacak, Aşk olacak.  

Aşk oldu, Hu.


---

 Bir sonraki yazıda,  DMT 5MEO (Toad) üzerine yazacağım.

---


10-16 kasım arasında İstanbul Şişli'de bireysel ruhani rehberlik ve şifa seansları sunacağım.

Çok az sayıda boş yer kaldı. İlgileniyorsanız lütfen strongwings121212@gmail.com adresimden ulaşarak bilgi isteyin.


Sevgilerimle


 

 

 


Tuesday 17 October 2023

72. Ayahuasca-Toad-Şamanik ilaçlar 1-2-...





Fb'ta şamanizm temalı bir gurubun yöneticisi tarafından davet aldım, guruba katılmam ve Ayahuasca ile ilgili deneyimleri paylaşmam konusunda.

Aşağıda göreceğiniz Bu 2 yazıyı guruba yazarak paylaştım ve ve bu yazı dizisinin devamı gelecek dedim. 

Yazıları guruba üye olmayan ve konuya ilgi duyan dostlarımın da okuyabilmesi için blog sayfama taşıyorum.

Bütünün en yüksek hayrına olsun.


Yazı 1: 

Tanışma ve Ayahuasca 1 


Burada Ayahuasca ile deneyimlerimden edindiğim bilgileri paylaşmak üzere davet edildim.

Ben bir Ayahuasca şamanı değilim. 

Şaman mısın peki deseniz... Ona da evet diyemem. Çünkü kendimi tanımlamak için böyle adları-sıfatları kullanmaktan itinayla geri duruyorum. 

Ne yapıyorsun derseniz, belki şukadarını söyleyebilirim: Kalbimde büyük bir Tanrı sevgisi ve güveni var. O sevgiye ve güvene yaslanıyorum ve içimi doldurmasını, içimden taşmasını izliyorum.

İçimden taşarken bana sorulan bazı sorular yanıt buluyor, bazı hastalıklar şifalanıyor, bazı tıkalı yollar açılıyor, bazı kaybolmuşlar içsel yola geri dönebiliyor, vakti gelmişler ölüm yoluna girebiliyor.

Ama bunların hiç birinin kaynağı değilim. Belki bir köprü, bir vasıta, bir aracım Tanrı öyle istediğinde. Ben öyle olmaya açığım ve gönüllüyüm.

Yaptığıma-daha doğrusu benim kanalımla yapılanlara şamanlık denebiliyor. Onun için de insanlar şamanizm ile ilgili sorularını sormaya bana doğru çekiliyorlar.

Oysa şamanizmle ve ya sonu "izm" olan hiç bir şeyle bağlantım yok. Yine de sorulara yanıtlar gelebilir.

Bu kendimle ilgili minik bilgiyi verdikten sonra Ayahuasca ile ilgili deneyimlerimi paylaşmaya ufak ufak başlayabilirim.


2016-2017 senelerinde Peru'da 4 kere ayahuasca törenine katıldım, arınmak, şifalanmak ve özümle arama girmiş illüzyonları çözmek niyetiyle.

Bu bir çok insanın fiziksel deneyimiyle kıyaslandığında pek minik bir deneyim. orada 69 kere törene katılmış bir kimseyle tanışmıştım ve girmeye devam ediyordu.

Orada törende 3-4-5 bardak ayahuasca içenler olduğuna şahit oldum. Oysa benim için çok küçük bir doz yeterliydi. Hatta son Ayahuasca törenimde yalnızca 1 yudum aldım. Bünyem çok hassas, perdeler kolaylıkla kalkıyor. 

Sonra yüksek dozlara rağmen "bu neydi, hiç birşey yaşamadım, uyuya kaldım, bir şey hatırlamıyorum" diyenlerle de karşılaştım.


O minik dozlarla girdiğim  4 deneyim 4 büyük kitap çıkartır. Bana hayatımın kodlarını baştan yazdırdı. Bir daha hiç birşey aynı olmayacak diye bir iddealı söz var ya.. işte o oldu.

tabii unutmamalıyım ki aynı sene benim astroloji haritamda büyük kırılımlar, ölmeden ölmeler, şamanik inisiyasyonlar vb. gözüküyordu ve numoroloji olarak da o seneki hayatıma etki eden olaylar silsilesinin sayısal değeri 7 idi: 7'nin nomorolojik anlamı hakikati aramak, ona yanaşmak, çekilmek.

...ve bunlar düşünerek ayarlanmamıştı. Tam tersine orada, bizzat yaşarken fark ettim daha büyük bir resmi: "ah bugün seremoni günü ve güneş tutulması"

Yani hepiniz bilirsiniz ki ruhun trenine bindiğinizde bazen çok hızlı çeker sizi ve bir biri ardına mucizeler, farkındalıklar, vs.


Velhasıl, o vakit yaşadığım Ayahuasca törenlerinden sonra yazdığım blog yazıları okuyanlara çok içten, derinden geldi, dokundu..

Birçok kişi sonradan bana ulaşıp Ayahuasca ve Toad ile ilgili sorular sordu. 

Fiziksel deneyimim minikti ama içsel deneyimim dinlemeye değer güçteydi sanırım. Ve aynı güç beni şimdi gurubunuza davet etti, çekti.

Bu arada atlamamam gerekir ki ilk 3 çayı kendimle çalışmak için içmiştim; dördüncü çayı ise 12 kişin şifası için.(Evet bir ayahuasca şamanı olmadığım halde-Ayahuasca Annenin bizzat çağrısı ve müsadesi ile.)

O süre içerisinde bir kere de dünyanın en güçlü ilacı olarak bilinen Toad ilacını aldım.

Ayahuasca annenin 4 tören yani yaklaşık 32 saat süresinde verdiği tüm anlayışı sıkıştırılmış bir ders gibi 20 dakikada verdi ve yaşattı ve belki bir Ayahuasca seremonisinde duyumsanabilecek olan zorlayıcı gücün milyar katınca zorlayarak.

Ayahuasca anne "vakti geldi artık kapıları aç" dediyse Toad, "geç kalıyorsun" deyip  kapıları parçaladı.

O zamandır bir daha bir ilaca çekim duymadım Ayahuasca dahil. 

Çalıştığım tek ilaç kalbime dolan frekans-ışık.

Çalışırken kullandığım araç ise ses. Buna da ses ile şifa diyorlar. 



------------


Yazı 2:


Ayahuasca hakkındaki anlayışım geçen seneler içinde derinlik kazandı. Tıpkı okunan bir kitabın verdiği bilginin içinize sinmesinin de zaman aldığı gibi.

Ayahuasca ve ya Toad herkesin yolu değil. Onlarla tanışmak ve birleşmek ya kötü karmanın sonucu ya da iyi karmanızın sonucudur. Çünkü onlar ilaç olup şifalandırabileceği gibi zehir olup yakma gücüne de sahiptirler. Onların hangi gücüne bağlantı kuracağınız ise sizin bilinç frekansınızla ilgilidir. Tuz da öyle şeker de, doğadaki tüm elementler de öyle.

Onları bedeninize zihinsel bir ittirmeyle mi aldığınız ruhsal bir çekimle mi aldığınız, alırken niyetinizin ne olduğu, onlarla bir bağımlılık kurup kurup kurmadığınız, 

şifa olabilecek tüm elementleri sizin için zehre dönüştürebilir.


Ayahuasca ve ya Toad ile çalışmak istiyorsanız kendinize sorun: neden?

Bu ilaçlar size ölümü tattırır.

Siz buna hazır mısınız? Buna gönüllü müsünüz? uçurumdan aşağı sonsuz ışığınıza doğru dalmaya cesaretiniz, iradeniz, isteğiniz var mı?

Kendinizi bulmak adına ölümden geçmeye razı mısınız?

Kendinizi bulma yoluna o derece adanmış durumda mısınız?


Bir çok insan için kendini arayış yolu denilen yol bile tüketici fiziksel hayatlarının bir kötü kopyasına dönüştü.

Biraz ondan denemek, biraz bundan, biraz o ilaç, biraz bu ilaç, biraz o yoga, biraz bu, biraz o hoca, biraz bu hoca...

Bu kutsal ilaçlara en güçlü, en saf niyetinizle, tüm açıklığınızla yaklaşmanız en hayırlısıdır.

O istek öyle güçlü olsun ki o ilaca giden yol ayaklarınızın altında açılıp kaysın.

O ilaca giden yolda imkansızlıklar yok.

Her şey mümkün. Çünkü o ilaç sizin özünüzle buluşmanızda açacağınız önemli bir boyut kapısı. 

Bu yol sizin yolunuzsa, içinizde duyduğunuz istek çok güçlü ve sizi her türlü engelin üstünden aşıracak ve sizi hedefe-kapıya ulaştıracak-korkuyor bile olsanız-.

Korku bilinmeze karşı normal bir insani duygu.

Korkunun içinden geçip gidişiniz ise özünüzü bulmaya yönelik adanmışlığınızın bir numaralı göstergesi.

Yalnızca bu derece cesaret gösterenler bu kapıdan geçebilir.


Yoksa o kapıya bir turist olarak varanlar için, 3-5 bardak-100 tören yeterli değil.

Onlar ilacı bedenlerine aldıktan sonra güçlü zihinsel bir duvar yükseliyor ve kendi duvarlarına çakılıyorlar. Uyuyup kalıyorlar ve ya bilinç altının karanlık labirentlerinde ürkütücü yolculuklar yaşayıp dönüyorlar. Yahut Galaktik aldatıcı ışıkların lunaparkında bir eğlence turu yaşayıp geliyorlar. Sonunda ilaçtan gerçek bir kazanımları olmuyor.

Yaşadığım Ayahuasca Ve Toad deneyimlerini güçlü ve kazançlı kılan şu niyetim ve ona verilen ruhsal cevaptı:

"Yaradanım, bu anda son nefesimse aldığım, razıyım, sana teslimim ve özüme giden yoldan 1 adım geri dönmeyeceğim. Kendimi içsel karanlığıma doğru hakikati bulmak üzere bırakıyorum.

Sana güveniyorum. Sana teslim oluyorum."


Bu teslimiyet bir karakteristik değil bir kazanım. Yaşlı bir ruhun  birçok reenkarnasyon sonunda kazandığı bir güç.

Bu gücü çocukluğumdan beri fırsat bulunca ortaya çıkarttım, ya da kendiliğinden öyle oldu.

İlkokul Öğretmenim sordu, kim bu uzun şiiri ezberlemek ister, okullararası bir festivalde çıkıp okumak üzere. Hiç öyle bir gücüm olduğunu bilmeden atıldım. Ben dedim. Ben yapıcam. Çıktım okudum.

Lisede öğretmen seslendi: kim 19 mayısta okul şovunda gitar çalıp şarkı söylemek ister?

Atıldım. Ben dedim. Ben yapıcam. henüz gitarım bile yoktu. Daha tek nota çalmayı bilmiyordum ve 1 ay sürem vardı.  O ana dek içimde hep bir gitarım olması isteğim vardı ama ailemin maddi sıkıntısından ötürü bunu onlardan isteyemiyordum. Dayım çıkageldi. Ne hediye alayım sana dedi. Gitar dedim. Aldı, çalıştım ve çıkıp 2 şarkıyı okul önünde çalıp söyledim.

Bunlar basit olaylar gibi gözükse de kanatlarımın gücünü test edebilmem ve özümün değerlerini yansıtabilmem için birer şanstı ve şans kapıyı çalınca ben "ya, ama, peki, yoksa," demeden gözüm kapalı dalışa geçtim.

25'lerimde bir Amerikan yerlisi usta (Tonny Night Eagle- ataları amerikan yerlisi olan bir Güney Kıbrıs vatandaşı) bana ruhumun bir adı olduğunu söyledi. "Strong Wings" adını kulağıma fısıldadı. Güçlü kanatlar.

Eşimle tanıştığımda 9 yıldır gemilerde kaptan olarak çalışıyordum. Her şeyi yakıp yeni bir hayata kanat açma zamanıydı. Tüm diplomalarımı ve sertifikalarımı bir ateş çukuruna atıp yaktım.

Hangi deli diplomasını yakar dedi ailem. Beni evlatlıktan da reddettiler. Cebimde yalnızca 50 dolar para ile Japonya'ya uçtum yeni hayatımı yaratmak üzere. Şifacı olmalıydım. Sonra o vakit herkesin delilik sandığı kararlarım iyilikler güzellikler doğurdu. Kızımız doğdu, ailem beni geri kucakladı. Zehirli bağlarımız temizlendi.

Bir gece içime bir bilgi doğdu ancak bir deli takip eder derler. Aldım davulumu , bindim arabaya, sürdüm dağa ve ormana. Kadim bir mezarlık ve dolunay, gittim oturdum orda bacaklarım titreyerek, nefesim kesilerek. Davulu çaldım. Sardılar beni ruhlar her yönden. Onlar bile kim bu manyak dedi sanırım. Davulu çaldıkça nefesim açıldı, gelen çok yüksek enerjileri ağzımdan sözler ve sesler olarak bıraktım.

Her bir dalış beni bana yaklaştıran bir şamanik inisiyasyondu.

Bir başka sefer elimizdeki birikimi bir yatırım aracına koydum; hepsini birden. Bunu duyan yine delilik der. O senin çocuğunun okul parası, geleceği, ne yaptın aptal adam der...

Yuuka demez. Eşim Yuuka bir şaman ve içime dolan rüzgarları en iyi o biliyor. Benimle birlikte uçabiliyor.

Ben çılgınlık gibi gözüken o hareketi yaptıktan bir kaç ay sonra koyduğum paranın kat ve katı geldi ve biz o parayla hayalimiz olan çiftliği bir dağ başına yaptık.

Şimdi orada yaşıyoruz. Yıldızlar altında, zeytinler arasında... 


Ben burada bir kaç tane örnek olarak yazdım ama hayatım bu çeşit dalışlarla dolu. Dışardan bakan biri bu adam neye güveniyor da bu kararı alabiliyor, Ya deli ya çok şey biliyor diye düşünebilir..


Oysa hiç birşey bilmiyorum. İçimden bir rüzgar kalkıyor sanki ve ben kanatlarımı açıp ona teslim oluyorum. Bu Yaradan'a olan güvenim.

Daha bir kere bile yanlış bir yere konmadım. O kalkan rüzgar beni hep olmam gereken yere götürdü. (O rüzgar olmaksızın atlayışlarım da oldu ve onlarda ise canım acıdı :))

İçimden kalkan rüzgara , Tanrının elimden tutan, kalbimden çeken gücüne olan inancım, güvenim sarsılmaz.

İşte böyle biri olaraktan Ayahuasca ve Toad'un kapısında durdum ve ben geldim dedim. Tam birbirimize söz verdiğimiz vakitte buluşmuş olduk.

Benim bu ilaçlarla olan güçlü deneyimim şamanlığımdan, ezoterik çalışmalarımdan, ruhani bilgilerimden vb. gelmiyor. Ben bir ilacın ustası değilim.

Yaradan'a olan sonsuz güvenim ve ona koşulsuz şartsız teslim oluşum güzellikler yaratıyor.

Bu yazı ile sizlere güven ve teslimiyetin -korkuya-rağmen- ne kadar önemli ve yol açıcı olduğunu anlatabildim mi?


Aşk olsun, Hu  






--------


Şimdi içimden yükselen rüzgara teslim oldum ve Kasım'da kısmetse İstanbul'a geliyorum, Ruhani rehberlik ve şifa seansları sunmak üzere.

10-16 kasım-Şişli.

İlgilenenler lütfen strongwings121212@gmail.com adresinden ulaşarak bilgi alsın.







Sunday 15 October 2023

71. Filistin-İsrail ? Savaşanlara açık mektup. Cennet'te Buluşmak üzere


        

         Çocukluğumdan beri süre gelen bir içsel oyun bu, kalbimin topraklarında acı çekenleri buluşturmak...


         Çocukluğum ve gençlik yıllarım boyunca Filistin'lilere yapılan zulmün haberlerini dinleyerek üzüldüm. Kalbimin içinde onlara karşı yumuşak bir alan vardı. O alan haksızlığa uğrayan toplumlar, insanlar, hayvanlar, bitkiler, dağlar taşlar için hep vardı. Sanki zulümden kaçanların girip ev bilip yaşayabilecekleri bir topraktı-boyuttu orası. Sanki gelin burada yaşayın sonsuza dek diyordu içim.

Sonra farkettim ki bombalar İsrail'i de vuruyordu. İsrail'li masum insanlar da ölüyordu. Kalbimin o yumuşak alanında İsrail'liler ve Filistin'liler buluşuyor ve kardeşçe birlikte yaşamaya başlıyordu. Ne tuhaf; iki taraf da birbirlerinin zulmünden kaçıp kalbime sığınıyordu.

          Kürtler için üzülerek büyüdüm. Hayır bildiğim kadarıyla kürtlük yok kanımda. Ama insan olmak var mayamda. Onların kendi dillerinde şarkı söylemelerine bile karışmıştı devletimiz. Onların ana diliydi o.  Onların da hakkıydı kendilerini hissettikleri ve bildikleri gibi ifade etmek. Köyleri basıldı, çoluk çocuk katledildi. 

         Sonra bombalar atıldı sokaklara, alışveriş merkezlerine. Türk olarak kimliklenmiş insanlar yandı, Bakırköy yandı, kalbim yandı.

Çok zordu bu kadar acıya şahit olmak bir çocuk olarak-bana.


         Sonra kalbimin en yumuşak yerinde buluştu Türkler ve Kürtler kardeşçe. İki taraf da birbirilerine ettikleri zulümden kaçıp orada buluşmuşlardı. Orada-sevginin topraklarında paylaşamayacakları hiç bir şey yoktu. Hatta bir şarkı Kürtçe başlayıp Türkçe devam edebilirdi ve Kürtçe bitebilirdi. Kimsenin buna itirazı olmazdı. Çünkü herkes hiç birşeye itiraz edemeyecak kadar dansetmekle, gülmek ve coşmakla meşgul olurdu. Mutlulukla, birlikle, aşkla meşgul olan hiç kimsenin savaşmaya ayıracak enerjisi-isteği-zamanı olmaz. 


        Kıbrıs'a gittim okumaya üniversite zamanı.

        İlk senemdi. Lefkoşa'nın ortasından geçen sınırda durdum ve Güney'deki insanlara, Rumlar'a baktım. Kalbimin o yumuşak yerinden el salladım onlara. Beni görenler durup el salladı karşıdan.

Sonra bir tanesi çıkıp orta parmağını gösterdi. 

        Yaşım 20'idi ama içimdeki çocuk hala küçüktü ve kolaylıkla gözlerim yaşarıyordu sevgisizliği gördüğümde. O adam için üzülmüştüm. Kalbimi açmış onu cennetime davet ederken, o dışarıda durup savaşmayı seçmişti. Arkasından bakmaya devam ettim. Birkaç kez daha dönüp parmağını gösterdi. Bense sadace üzgündüm.

        Kalbimin en yumuşak o yerinde, Cennet'te Kuzeyli ve Güneyli , Rum ve Türk buluştular. Orada buluşanların artık etnik kimliği de kalmıyordu. Sadece Yaratan'dan olmanın-bir olmanın bilincine kavuşuyorlardı.


Oysa bir çokları gerçek cennet'in dışında kalıp, kendilerine vaad edilen sahte bir cenneti ararken, o uğurda birbirleriyle savaşabiliyor.

Vaad edilen cennet...

Vaad edilen toprak...

Vaad edilen bir statü...

Size kim vaad etti bütün bunları?

Kim dedi o cennet senin hakkın diye?

Kim dedi o toprak size söz verildi diye?

?


Nasıl hala kullanıldığınızın farkında değilsiniz?


        Ne cennet, ne toprak umurunda bile olmayan, sizleri birbirinize düşürmekten hem enerjisel hem maddesel olarak beslenen, perdenin arkasından kukla şovu oynatan, kendine elit-seçilmiş diyen, karanlıklar efendisine tapan,  psikopat, sosyopat, faşist, şeytanlar tarafından kullanılıyorsunuz.

Ey insanlık seni kullanan bu varlıkları tanı!

Nasıl kardeşi kardeşe düşürdüklerini artık gör, bil.

Uyan be oğlum artık. Uyan be kızım. Yetmedi mi birbirinizi acıttığınız. Kalbim yandı sizi izlerken, defalarca kez kül oldu, dirildi.

Yeter!


         Hamas denilen bu gurup bizzat İsrail ve Amerika tarafından kurulmuş, Filistin'in haklı mücadelesiymiş gibi kendini  gösterirken cani cinayetler işleyen ve bu yolla da İsrail'in dünya sahnesinde kendine haklılık payı çıkartmasına yarayan bir alet. İsrail kendini bu cani canavarlar karşısında haklı göstererek cani bir canavara dönüşüyor. Dişe diş ya...

Pkk gibi, İsis gibi, Hamas da barış olmaması için kendilerinden daha büyük canavarlar tarafından yaratılmış minik canavarlar -alet-edavat-araçlar.

       İsrail diyor ki binlerce yıl önce biz buradaydık. Burası bizim. Bu zihniyetle o zaman bütün Türk toplulukları bir araya gelip Çin'e dese ki, "biz sizin şimdi yaşadığınız topraklardaydık 10 bin yıl önce. Ülkenizi şimdi bize verin çünkü o bizim hakkımız. Tanrı bize söz verdi.  Birlikte yaşayabiliriz ama adı Çin olamaz: Türk birleşik devletler'i olacak ve yöneten de yalnızca Türkler olacak."


       Bu, iki ana okulu çocuğunun sınıfta buldukları bir oyuncağı iki tarafa çekiştirmesi ve önce ben buldum savaşı vermesinden daha akıllı bir şey değil.

       Öğretmenin gelip müdahele etmesi lazım. "Çocuklar bu oyuncak ikinizin de malı değil ama ikiniz birlikte oynamayı öğrenebilirsiniz."

        Dünya sizin malınız ve oyuncağınız değil. Toprağı tutmuş ve hayır Filistin'dir, hayır İsrail'dir diye çekiştiriyorlar ve Dünya'nın hissedebilen, duyabilen, hatta konuşabilen bir ruhu olduğunu tamamen görmezden geliyorlar. Dünyaya körler.

        Dünya'nın parmağını tutmuş çekeleştiriyorlar, hayır bu benim diye.

        Yeter yahu bu cahilliğiniz. Ama hiç kimse merak etmesin; Dünya, üstünden silkelemeye başladı uyanmamakta ısrar edenleri. Bir arınma, şifalanma ve dönüşüm vakti bu içinde yaşadığımız.

         Savaş adeta kollektifin patlamış iltihabı.

 

         Evet kalbim hem acıyor canı acıyan herkes için, hem de kutlama var aynı anda. Çünkü ışık ve uyanış geliyor Dünya'ya. 

         Herkes Dünya Anne'nin ve kendi kalplerinin en yumuşak yerinde kardeşçe bir araya gelecek. Orası özlenen gerçek cennet.

         Cennet'te buluşmak üzere.


         Aşk olsun Hu



--------

Not: 10-16 Kasım 2023, Kısmetse, İstanbul'da Bireysel Ruhani Rehberlik ve Şifa seansları vereceğim. İlgilenenler bana strongwings121212@gmail.com email adresimden ulaşıp, bilgi isteyebilir.

Saturday 26 August 2023

70. Dünya ve insanlık tarihinin neresindeyiz-Bir toparlama yazısı


Gözlerinize bakarak konuştuğumu hayal etmek isterim. Onun için kendi fotoğrafımı başa iliştiriyorum.

 


Dünya ve insanlık tarihinin neresindeyiz?-Bir toparlama yazısı

Burada üzerinde duracağım konular, yeni dünya düzeni, büyük resetleme, küresel ısınma, küresel kıtlık, yangınlar, depremler, lgbtq+, salgın hastalık geçmişi ve geleceği, Kripto paraların geçmişi ve geleceği, hakikat ve çözüm.


Evet dostlar, bir toparlamaya ihtiyaç var. Çünkü kişisel, ailesel, toplumsal, ülkesel problemlerin içinde kayboluyor insan ve bunların ötesine geçip daha büyük resme bakmakta eksik kalıyor bazen. Sözlerim komplo teorisi olarak yaftalanmış bilgilerin bazı tekrarı olacaktır. Kaldı ki komplo denilen bir çok şeyin gerçek olduğu ortaya çıktı ve dünya tarihinde tam bu noktadayız.

Sadece televizyonumda gördüğüme, gazetemde okuduğuma inanırım diyenlerdenseniz ve kazaara bu yazıya geldiyseniz, sorun yok. Kendinizi koruyup dilediğiniz an bu sayfadan çıkabilirsiniz. Bu yazı derin uykunuza zarar verebilir. Sizi inandıklarınızdan şüphelenmeye ve uyanmaya çağırabilir. Ama kalmayı da seçebilirsiniz, açık bir kalp ve zihinle duymak için... Sonunda kalbiniz bilir. 


Konuları doğru bir temelin etrafında sarıp aktarmak gerek. Yeni Dünya Düzeni! Dünyanın ekonomisini ve insanlığın gidişatını, para, dincilik, tarikatçılık, cinsiyetçilik, ırkçılık, bilimcilik, uyuşturucu, insan ticareti, petrol, savaşlar, hatta atmosferik olaylar gibi araçlarla yöneten, kendine elit diyen, dünya nüfusunun 0,01'i olup da zenginliklerin çoğunluğuna sahip olan, düşünebileceğinizin çok ötesinde teknolojik kapasiteye sahip, binlerce yıldır kan bağıyla yönetime gelen, hasta ruhlu, büyücü, varlıkların saldırısı altındayız, insanlık ve dünyan olarak.


Tekrar söyleyeyim: Dünya ve insanlık olarak bizden sayıca çok küçük ama üzerimizde duygusal, zihinsel, hatta ruhsal kontrol araçları kullanan karanlık bilinçli varlıkların saldırısı altındayız.


Buraya kadar söylediklerim bilimkurgu fantezi gibi geldiyse, daha dur, başlamadık bile. Hakikat çiğneyip yutması ve sindirmesi çok zor bir taş gibi.


Kolaylık açısından bu andan itibaren o karanlık niyetli guruba "gidiciler" diyeceğim.

     

Gidiciler dünyayı daha kolay yönetebileceklerine inandıkları yarım milyar nüfus seviyesine çekmek istiyorlar.  O yarım milyar insanın da duygu, düşünce ve bedenleri üzerinde tam kontrol kurmak istiyorlar. Planlarının ilanını her yıl Dünya Ekonomik Forum toplantısında gerçekleştiriyorlar. Tabii bu kısmi bir ilan; tüm açıklığıyla değil. Yalnız sır perdesinin önünde görünen kadarını ilan ediyorlar. Çok daha az katılımcılı, özel ve daha karanlık toplantılarda alınıyor asıl kararlar.

Ekonomik forumuna,  planlarının uygulayıcısı olacak ülke başkanları, şirket sahipleri, üniversite profesörleri, toplum rol modeli haline gelmiş bazı aktör ve aktristler, hatta dini önderleri, çevreci önderler vb. katılıyor.

  Nüfusu düşürmek için salgın hastalıkları, yiyecek firmalarını, ilaç firmalarını, gdo'lu tohum fidan üreticilerini, gökyüzüne zehirli atıklar salacak uçak ve kimya şirketlerini, uyuşturucu üretimi ve dağıtımında mafyaları ve devlet insanlarını vb. kullanıyorlar. 

Senelerce her ülkeyi alt sınıf, üst sınıf, solcu, sağcı, dinci, dinsiz, beyaz, sıyah vb. bölmüşlerdi. Şimdi daha da çok kompartmana ihtiyaçları olduğu için LGBTQ++, sıvılananlar, sıvılanmayanlar, bilime inananlar- inanmayanlar gibi de ayırmaya başladılar. Ne kadar çok kompartman olursa insanlık o kadar hızlı boğulur ve yok edilir.

Şimdi gidicilerle ilgili o çirkin temel gözüktüyse planlarını birer konu olarak etrafında toparlayalım.


LGBTQ+ 

Gerçekten böyle bir ayrıma ihtiyacımız var mı? Eşcinsel topluluk kendilerini toplumun ayrıştırılmış bir ırkı olarak tanımladı sanki. Toplum içinde siyah beyaz, müslüman hristiyan, kadın erkek olarak ayrılmaksızın her kes her işi icra edebilir, her kes her hizmetten eşit olarak faydalanabilir, her kes düşüncelerini, tarzını başkalarının özgürlüklerini çiğnemeden ifade edebilir. 

Gidiciler ayrışmanın daha da güçlenmesi için cinsel tercihleri cinsiyetle karıştırarak konunun etrafında akılları karıştırıcı bir bulut yarattılar. Ah onlar çok fırsatçıdır ve olmakta olanı sahiplenip daha fazla kaos ve beyin sisi yaratmak konusunda ustadırlar.

Önce net bir şekilde ifade olsun ki iki cinsiyet vardır doğada. Kadın ve erkek. 

2 tür cinsel tercih vardır heteroseksüel, transseksüel. Yani karşı cinsle ve ya hem cinsle hormonal ve fiziksel bağlantı kurma durumu.

Cinsel tercihler karmasal nedenlerle belli olur. Kontrol dışıdır. Cinsiyetiniz ne olursa olsun hormonlarınız öyle gerekiyorsa karşı cinsiyete yakınlık doğurabilir. Bu da demek oluyor ki karmasal nedenler ortadan kalkarsa beden ve hormonlar da kendini yeniden düzenleyip karşı cinse ilgi göstermeye başlayabilir.

Bunun örnekleri çoktur. Ama bir ameliyat geçirilirse, hormonal ilaçlar kullanılırsa o geri dönüş kapısı bu hayat için kapıtılmış olabilir. Bu da tabii onurlandırılması gereken bir seçimdir.

Ama bu gidiciler cinsel tercihleri çoculara, gençlere seçebilecekleri birer cinsiyet olarak öğretip dahası türlü yöntemlerle özendiricilik yaratmaya çalışıyorlar. 

Alternatif internet kanallardan izleyerek, dünyada çoğaldığını gördüğüm bir durum bu. Ve bu gençlere ailelerinin rızası olmadan hormon tedavisi alabilmeleri ya da ameliyat olabilmeleri için yol da gösteriyorlar. Özendiricilik ise Disney filmleri başta olmak üzere, nerdeyse tüm filmlerde, şarkılarda, ünlülerin çocuklarında ortaya çıkıyor. 

Lgbtq+' ın son harfi olan Q, queer diye bir kelime. Anlamı garip, tuhaf. Böyle bir cinsiyet olduğunu söylemek kadın ve erkek olmanın kutsallığına hakarettir. O sondaki "+" ise yeni sözde cinsiyetlerin doğmak üzere olduğunu ifade ediyor. Örneğin Pedofililer. Tabii ne büyük uğraş içindeler bunu normalleştirmek için.

Şu an size uzak geliyor olabilir ama Amerika'da oluyorsa tüm dünyada olması planlanmıştır. Amerika'da anne, baba, kayınvalide, kayınpeder , kız, oğul gibi kelimeler cinsiyetçilik olarak kabul edilip kullanımdan kaldırılıyor. Kadınlara artık kadın değil "Doğum yapabilen" diyorlar.

Erkekleşmiş kadınların ve kadınlaşmış erkeklerin toplumunda hormonal bir kaos yaşanıyor. 

Hadi ama Gökhan daha önemli konularımız var diyenleri duyuyorum... Çocuklarınızın kadın ve erkek konusunda kafası karışık yetişmesine izin vermeyin dostlar. Onlara yanaşan tehdit çok sinsi. 

Üreyemeyen bir toplum, hele de yapay zeka ile birleştirilirse, yarı insan yarı robot bir toplum ortaya çıkar; tam fişi çekmelik olur. 


Yapay zeka modülü, başka bir yapay zeka modülüne derki:


"Hey şuna bak xu22b emirlere karşı çıkıyor."

 Diğeri cevap verir: Fişini çek.


Yok artık, iyice bilim kurgu oldu mu diyeceksin?

İnsan beyni ve Ai'ı birleştirme projesi Elon Musk denilen kukla karaktere ait. Oğluna verdiği isim ise: X Æ A-12 Musk. Şaka değil. 


Gökhan sen değilmiydin hepimiz biriz diyen, kadına kadın dense ne olur denmese ne olur o zaman...

 Evet, zihninizi durdurduğunuz yerde, daha yüksek bir bilinç alanına girildiğinizde ne kadın kalır ne erkek, ne beden, ne zihin... O meditasyondan aldığınız deneyimin gücüyle gözlerinizi dünya realitesi denilen rüyaya daha bilinçli açarsınız; kadın, erkek, siyah beyaz demeden tüm varlıkların Tanrısallıklarını bilir ve onurlandırırsınız. Ancak dünya realitesini yok saymazsınız. Para varsa vardır. Erkek-kadın varsa vardır. Savaşlar varsa vardır. Güzellikler varsa vardır. Gidiciler ve planları varsa vardır. Olanı saptırmadan, olduğu gibi görür ve kabul eder ve pozitif bir dünya değişimi için sen ne yapabiliyorsan onu yaparak yaşarsın. Realiteyi olduğu gibi net görememek rüya içinde rüya görmeye döner. Sonra rüya içinde rüya, içinde rüya içinde rüya... Ah dejavu.

Diğer bir konuyu saralım temelin etrafına: KÜRESEL ISINMA. Kocaman bir yalan. Yalanı ne kadar büyük atar ve ne kadar çok bağırarak tekrarlarsan o kadar çok insanı inandırabiliyorsun.

 Bir çok onurlu bilim insanı dünyanın toprak buzul katmanlarında yaptıkları çalışmalar ile, uzun zaman periyodları içinde dünyanın bazen ısındığını bazen de soğuduğunu ve bu değişimleri manyetik kutup kayması denilen  doğa olayının takip ettiğini ortaya koydular. Onları duydunuz mu? büyük ihtimalle duyamadınız. Çünkü medya o küçük karanlık gurubun , küçük karanlık bilim insanlarını ilahlaştırırken, ajandalarına hizmet etmeyen bilim insanlarını komplo teorisyenliğiyle, delilikle, cahillikle suçluyor. Bu da yetmiyorsa lisanslarını iptal ediyorlar. Yetmezse vurup ortadan kaldırıyorlar. 

Gidicilerin bilim insanlarının desteğine çok ihtiyacı var. Çünkü bir çok konuda hikayelerini daha inandırıcı hale getirecek olanlar toplumun güvenini kazanmış olan bilim insanları.

Geçen bir kaç sene o bilim insanlarına körü körüne inanan, sıvılanmayanlara maddi manevi baskı uygulayan, kendisi de 3-5  doz sıvılananlara neler oldu?

Ama bilemezsiniz medyanız bu haberleri vermediği için. Ben söyleyeyim. Çok insan kalp krizi yaşadı, öldü, sakat kaldı.  Almanya ve Japonya'da sıvı ölümleri davaları açıldı. Devletleri milyonlarca dolar ödeme yapmaya başladı. Sıvılananlardan olduysanız  endişe etmeyiniz . Bedeninizi detoks edecek yiyecek-içecek ve uygulamaları aramaya başlamanızı tavsiye ederim. 

Velhasıl küresel ısınma diyorduk. Bu balonu kullanarak insanlığı, dünyayı ısıttıklarına ve sayılarının azaltılması gerektiğine, hayatlarının da onların belirleyeceği şekle sokulması gerektiğine inandırmaya çalışıyorlar.

Evet gidicilerin insanlığın geleceği için detaylı tasarımları var. Mesela mülkiyeti olmayan, vegan adı altında labaratuar eti yiyen, çiftleşmeyen, üremeyen, bir inanca ve ya ideale bağlantısı kalmamış insanların ufak topluluklar halinde, minik ai (yapay zeka) yönetimli kasabalarda yaşaması. Her kesin cüzdanının çip olarak bedenlerinde olması. 

Et yersen, araç sürersen, ürersen dünyayı ısıtırsın. Hatta nefes vermeyi bırak; karbondioksitin fazla geliyor bu dünyaya.

Komik olmayan bir fıkra gibi. Ama onlar özel jetleriyle sıradan bir insanın bir ömür üretemeyeceği karbonu bir yolculuklarıyla üretiyorlar. 

Karbon; bu kelimeyi daha çok duyacağız önümüzdeki günlerde. 


Bu arada 10 seneyi aşkın süredir veganım. Dilerim ki bir gün tüm insanlık vegan olur. Doğru gerekçeyle, doğru şekilde olması en hayırlısı olur. Nasıl olur da bir insan bedeni ihtiyacı olan tüm gıda değerlerini, nefesten, güneşten, sudan, sebzeden, meyveden, baklagillerden alabilir de yine de bir hayvanın canının alınmasına razı olabilir? 

Bu gün bu, çoğunlukla umursamazlık - görmezden gelme ile oluyor.

Çünkü bakılsa ve verilen acı hissedilse , vicdan bir daha izin vermez yemeye. 


Gidicilerin hayalindeki gelecekte de herkes vegan; güya... Hayvan dna'sı ile modifiye edilerek labaratuardan üretme etler.  Böcek burger falan..

Nerde kalmıştık... Bu iğrenç yapının üstüne bir konuyu daha dolayalım. Orman yangınları, depremler, fırtınalar.

Öncelikle dünyanın manyetik kutup değişim zamanına yaklaştığımız için her türlü güçlü doğal afetler kendiliğinden gerçekleşmekte. Ama gidiciler bu durumu da aşırılaştırarak küresel ısınma plan ve programlarını alelacele devreye almaya çalışıyorlar.

Her türlü hava durumunun ve depremin  H.A.A.R.P teknolojisiyle gerçekleştirilebildiğini biliyorsun değil mi? Aaa yok canım buna da komplo diyecek birileri yaşıyor mu 2023'de... Evet yaşıyor. İyi günler.

Şimdi bir de Lazer silahıyla gökyüzünden  odaklandıkları yerde yangınlar çıkartabiliyorlar. Çok ısındı ya dünya ondan yanıyor her yer hesapta...

Yakınlarda Maui adasının bir bölümü yandı. Aynı yolun üstünde mavi renkte olan araç ve alanlar yanmamış. Neden? Lazer mavi renk olan yerde yakma etkisi doğuramıyor. Bir sokak dolusu araba yanmış, mavilere hiç bir şey olmamış...

Aynı gün dünya üzerinde çıkan yangınları gösteren nasa haritası kıpkırmızı. Dünyayı yakmışlar. Bazı yerlerde bir sokak yanmış yanındaki orman yanmamış. Çünkü o şehirde uzun zamandır akıllı şehir  yapma arzuları varmış.

Bizdeki yangınların da türlü yollarla aynı amaçlar doğrultusunda çıkarıldığına inanıyorum. 

Bu satırları okuyup umutsuzluğa düştüğümü sanmayın. Fırtına bir öyle çarpıyor, bir böyle çarpıyor. Silkelenmemiş insan kalmadı dünya üstünde. Bu uyanış demek. Umutluyum.

Hem konuları toparlayıp bu çirkin yapıyı gözlerimizin önüne bir kere daha görünür çıkarmak istedim, hem de umudumu sizlerle paylaşmak istedim dostlar.

Çok güzel şeyler oluyor. Bunlardan biri de Kripto-Blok zinciri - merkeziyetsiz ekonomi.

Yönetimi tüm kullanıcıların elinde olan elektronik-online bir ağ (blok zinciri). O ağın her bir yapı taşı (blok) bir değer. Her bir blok üzerinde bilgi taşıyabiliyor. Yöneticisi olan topluluk kimi 15 yaşında Afrika'da, kimi 30'unda Türkiye'de, kimi 60'larında Japonya'da, kimi 20'lerinde Rusya'da, Amerika'da, Nijerya'da. tüm ülkelerde ve milyonlarca senin benim gibi insanlar.

Milyonlarca insan bu ağları merkeziyetsiz bir şekilde şeffafça tutabiliyorlar. Ağa konulan bilgi asla manipule edilemiyor. Çünkü aynı anda tüm kullanıcıların bağlantısında görünür oluyor.

Böyle merkeziyetsiz bir sistem bir gün oy kullanma sandıklarının yerini aldığında hileye imkan kalmayacak. Bir gün dünya ekonomisi bu ağ üzerinde olduğunda karanlık oyunlara yer olmayacak. 

Bir gün kişisel bilgiler bu ağ üzerinde olduğunda, bilişim tarihinde ilk kez tam bir bilgi mahremiyeti oluşacak ve hiç bir kurum kişisel bilgilerini çalamayacak. Çünkü ağdaki milyonlarca insanın bilgisayarları bu güvenliği sağlayacak şekilde dizayn edilmiş  programı kullanıyor olacak. Benim anladığım kadarıyla anlatabiliyorum.

Ayrıca bu ağın yapı taşı para yerine geçebilen bir değer. 

Bir gün derlerse ki: "sıvılanmayanlar bankadan parasını çekemez", kullanacağın bu çeşit bir merkeziyetsiz ekonomi yapısıyla özgürlüğünü korumaya devam edebilirsin. Altın ve gümüş de işe yarar o zaman. ama onları taşımak çok daha zor.

(aman sanki külçe külçe altımız var.. ben de ilahii .. hihi..) yani diyorum varsa külçeleriniz zor olur taşımanız ve güvenliği.

Geçen sene Kanada'lı kamyon şoförleri sıvıları protesto ettiğinde banka hesapları dondurulmuştu.

Bu çeşit bir güvenlik ve bu çeşit bir merkeziyetsizlik yüzünden, gidicilerden ve kuklası olan hükümetlerin baskıcı düzenlerinden kaçan milyonlarca belki de miyarlarca insan bu yeni ve düzene meydan okuyan sisteme akın edecek. O zaman blok zincirlerin para yerine geçtiğini söylediğim yapı taşlarının değeri de çok yükselecek.(Yatırım tavsiyesi değildir demeyeceğim. Kalbine ve zekasına güvenenler için gayet güzel yatırım aracıdır.)

Bitcoin o kripto projelerinin babası-ilk jenerasyonu imiş. Ve merkeziyetsizliği yeni jenerasyon projelere göre çok zayıf.

İkinci jenerasyon kripto projeler doğmuş. Öncüsü Etherium. Güvenlik ve merkeziyetsizlik geliştirilmiş.

Sonra da 3. jenerasyon projeler doğmuş. En merkeziyetsiz , en güvenli, en hızlı olanlar bu 3. jenerasyonda olsa da bitcoin ilk gelmiş olmanın avantajını fiyat olarak hala yaşıyor. 

Gidiciler kripto camiyasını da elinden geldiğince sahiplenip bünyesine almaya çalıştı. Çünkü yok etmeyi başaramayacağı bir gelişimdi. Şu an aşırı alım ve satımlarla piyasada büyük dalgalanmalara sebep olarak küçük yatırımcıları acıtıyor ve yeni yatırımcıların gelişini engellemeye çalışıyorlar.

Ama insanlar dalgalar halinde hareket ediyor ve gelmekte olan yeni dalga gidicilerin kontrol edemeyeceği büyüklükte bir dalga.

O dalga hem ruhani yükseliş dalgası hem de fiziksel güzel gelişmelerin dalgası. Dünyada kontrol edemedikleri, edemeyecekleri bir çok güzel gelişme oluyor her gün.


Mesela 15 yaşında bir otistik çocuk çıkıyor ve canı öyle istediği için pentagonu hackliyor.

İlahi planı kalbim öyle seziyor ki, insanlığı daha iyi günler bekliyor.

Belki şimdi en kaotik, en acıtıcı andayız. Ve o çirkin yapı gözlerimizin önünde sallanıyor. Evet sallanıyor. Sağlam değil. Bunu onlar da biliyorlar ve hep panik halindeler.

Gün geçmiyor ki hata yapmasınlar ve  yeni bir ifşaa gerçekleşmesin. Bir bilim insanı çıkıyor ve diyor ki mesleğimi kötüye kullandığım için çok pişmanım. Bunu bunu bunu, şunu şunu yaptık ve buna sebep olduk.

Yıkılmak üzere olan yapılarının üzerine geri kalan birkaç paçavralarını da saralım.


KITLIK. Buğday siloları yakılıyor, buğday tarlaları yakılıyor. Savaş yoluyla tahıl ticaret yolları kapanıyor. Büyük tarım arazileri gidicilerin şirketleri tarafından satın alınıyor. Çünkü kendi dizayn ettikleri yiyecekle beslenmesi şart o yarım milyarın. Buna böcekler de dahil. Billgates bu konularda öncülük yapan hayırseverimiz.  

Bir de bir SALGIN daha...Bir salgın daha istiyorlar ve geliyor gelmekte olan. Geçen sefer korkutup istediklerini yaptırabildikleri insanlara aynısını yapabilecekler mi?

Bir çok insan "Akıllandım artık, asla diyecek".

Kimi de yine balıklama atlayacak.

Belki bu defa korkutuculuk dozunu arttıracaklar. İradene sahip çıkabilir misin?

Ruhunla bağlantıda kalabilir misin? Nefes al.

Olmakta olan güzel şeylerden biri de dünya çapında bir pedofil ağının ortaya çıkartılmasında çok yeni bir basamağa varılmış olması. 

O pedofil ağını ifşaa eden ve çökertmekle meşgul yüzlerce insan iş başında. Pedofil, gidicilerin en sevdiği konulardan biri. Kollarını sıvayıp çıkamıyorlar işin içinden. Çünkü her yön delil ve her yönleri , her yerleri pislik ve günah.  

Sound of Freedom isminde bir ifşaa filmi yapılıp 5 sene süren durdurulma çabalarına rağmen bu sene yayınlandı ve kollektifde büyük bir uyanış başlattı. 


Gidicileri gönderecek olan bizleriz. Bizim çağımız geldi. Işığın ve sevginin çağı geldi. Herkesin yapabileceği harika şeyler var. Herkes kendi yapabileceği harika şeyleri yapsın ve çevresine mutluluk ve umut yayılsın. 

Kimisi de hayatını riske atacağı ve hatta belki feda edeceği konumlarda yaşıyor. Herkes o büyük dalgayı bekliyor harekete geçmek için. 


Benim şu anda yapabildiğim en harika şey bu yazıyı yazmak ve paylaşmak oldu. biraz sonra yapabileceğim en harika şey bir papatya çayı içip dinlenmek olacak.

Geçen gün de kalbime dolan sözlerle aşağıda linkini paylaşacağım şarkıyı yaptım ve paylaştım.

Şarkı diyor ki: Ben Benim ve Bu Yeterli


Bu çürük binanın yıkılması için yapabileceğin tek şey kendin olmak.

Kendini yetersiz ve küçük hissedersen hatırla:

https://soundcloud.com/gokhan-atis/mutlulugun-sirri-ben-benim

Ben Benim ve Bu Yeterli

Sonsuz şükür.



Not: Soundcloud üstünde iki dosya- 27 şarkı kaydettim. hepsini bilgisayarına indirebilirsin.


ÖNEMLİ EKLEME !!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!

Yazıyı paylaştıktan 2 gün sonra karşıma çıkan yabancı kaynaklı bir haberi okuyarak şu yazıyı yazıp paylaştım fb'ta (Sıvılananlar için detoks programı!)

!taşlar yerine oturuyor. Amerikan ilaç jurnalinde sıvıların yan etkisi olan spike protein ve sonucu olan kanda pıhtılaşmaya karşı bir detoks programı -kür yayınlanmış. İlgilenen dostlara duyurulur.
(Yazıya hızlıca göz attım:
• Nattokinase: 2000 fibrin units (100 milligrams) ağızdan günde 2 defa
• Bromelain: 500 milligrams ağızdan günde 1 defa
• Curcumin: 500 milligrams ağızdan günde 1 defa
(bunlar bazı doğal enzimler ve bitkisel maddeler)
türkiye de var mı hemen biraz baktım:
Nattokinase (nattodan alınan bir enzim -bir japon fermente yiyecek)
Online satılıyor. Var.
Bromelain (Trendyol'da bile var)
Curcumin (çiçeksepetinde var.. bir kaç yerde var. Zerdeçal ekkstraktı bu.
aslında her gün zerdeçal karabiber yağda kızdırarak yemeklerinizde kullanmanız da düzenli olarak işe yarayabilir (Bu çok uzun zamandır benim diyetimde ve sağlıklı bir bedenin önemli bir destekçisi)
ayrıca makaleyi yazan ünlü profesör der ki:
ilk sıvılanma sonrasındaki 2 gün içinde herhangi bir yan etki deneyimlediyseniz risk devam ediyor ve bu 3 ilacı her gün 1 sene boyunca almanızı tavsiye ediyor.
eğer sıvılanma sonrasında bir yan etki yaşamadıysanız büyük ihtimalle riskinizin olmadığını söylüyor.
Bu amerika'nın ve dünyanın saygın sayılan ilaç magazinlerinden biri!
Bizde de sıvılara karşı uyaran güzel doktorlar vardı. Ve onların da bazı detoks tavsiyeleri var araştırırsanız..
Ruhunuzun güzelliğini ve ışığını temsil etmeyen tüm zehirler bedenlerinizden dökülsün. Aşk olsun.

haber kaynağı: