Saturday 31 March 2018

35. Gel Gel Yanalım Ateş-i Aşk'a - Nagano şifa çemberi - Cadıların misafirperverliği


Gel Gel Yanalım Ateş-i Aşk’a

Sabah uyandığımda dilime dolanmıştı… diye yazdım…

Aslında dilime dolandığını söylediğimde bunun gerçeğin yüksek titreşimini yansıtmadığını anlayıverdim. Olan şuydu; gözlerimi açtığım andan itibaren içten geldiği için bu mantrayı söyleyip duruyordum.  Bu, senelerdir duymadığım, zamanında M.F.Ö.’nün kısmen yorumladığı haliyle bildiğim, bir ilahi’nin cümleciğiydi. Tekrarladıkça tekrarladım. Elimi yüzümü yıkadım, üstümü değiştirdim, ekmekleri dilimleyip fırına attım, yeni uyanan Maya’yı kucağıma alıp döne döne dansettim ve bunları yaparken bir taraftan tekrar tekrar söyledim:

Gel Gel Yanalım Ateş-i Aşk’a…

Gel Gel Yanalım Ateş-i Aşk’a…

Söyledikçe içsel bir spirali döne döne tırmandığımı hissettim. Kahkaha atma ve  hıçkırarak ağlama arasındaki hisleri dizginleyerek tekrar tekrar, seslendirdim.

Gel Gel Yanalım Ateş-i Aşk’a…

Sonra, havadaki yanık kokusunu duydum. Bu yanan ben olabilir miydim? Kendimden o kadar mı geçmiştim ve yanmıştım? Gözlerimi ve diğer algılarımı açtım. Maya omuzuma başını koyup yeniden uyuyayazmıştı. Başım dönüp durmaktan atalet almış, durduğum halde dönmeye devam ediyordu. Fırından çıkan dumanı gören gözlerim ve kokuyu alan burnum sonunda birleşti ve ‘Allah! Yandı ekmekler!’ diyerek fırına koştum.
EE o kadar büyük bir istekle yanmaya davet etmiştim ki tüm varlıkları, ekmek buna daha fazla dayanamayıp yanmıştı.
Ekmeklerin yanan yüzünü kazıdım. Kahvaltıya oturduk. Mantra içimde hala tekrar tekrar dönmekte idi.
Ekmeklerin varlığıma ve TANRI’ya eridiklerini anladım. Ekmekleri yerken gözlerim yine yaşardı. Onlar aşkın ateşine eridiler. Ekmek kimliklerini arkalarında bırakıp yeni maceralara doğru ışık hızında yol aldılar.

Sonra masayı topladık, evi temizledik, mantra yüksele yüksele döndü durdu. Valizlerimizi, enstrümanlarımızı, Maya’nın birkaç oyuncağını ve kendimizi arabaya bindirip 6 saat uzaktaki, Nagano dağlık bölgesinde, Komagane kasabasına sürdük. Saatlerce mantrayı zaman zaman içimden, zaman zaman seslice söyledim. Bizi Nagano’ya çeken bu mantradaki çağrının ta kendisiydi.
Nagano’da Soul Gathering (ses ile şifa çemberi) tutacaktık. Buraya gelişimiz fiziksel olarak bir kaç ay evvelden planlanmıştı; ruhsal olaraksa, zamanın olmadığı bir yerde kararlaştırılmış, kontrata alınmıştı. Bu güzel Dünya bahçesine gelecek ve anlamaya-aktarmaya gücümüz yetmeyecek, büyük ve güzel olayların küçük parçaları olacaktık.

Geldik. Bizi karşılayan ve evinde ağırlayan Yuuka’nın eski bir dostu, tatlı bir cadı, bir otacı, bir Tanrıça huzmesi, Yumi-chan’dı. Bize doğadan topladığı vahşi bitkiler ve baharatlarla aşkın yemeklerinı pişirmiş. Onlar’da eridiler varlığımıza, sonsuzluğa. Bu karşılama, bu ziyafet, bize Tanrını’nn hoşgeldin deyişiydi; öyle duyumsadık. Yediklerim bütün çakralarımı harekete geçirdi. Duyduğum haz fizikselin ötesinde idi.

İkinci günün sabahında da mantra aklımda dönüp dururken uyandım. Sabah kahvaltısından sonra evin güneşli arka bahçesinde, nehirin, kenarına oturduk. Yuuka’dan video’ya çekmesini istedim.

Gel Gel yanalım Ateş-i Aşk’a, birlik bilincine çağrıdır. Bu çağrı varlığımdan böyle taşmak ve böyle uzaklara gitmek istedi. Böylece videosu çekildi. Toprağın, suyun, havanın, ateşin, taşların, bitkilerin, hayvanların, insanların, ve üstadların ruhlarını birlikte aşkın ateşine yanmaya davet ettim.

Doğa ruhları güneşin sudaki yansımasına eridiler.

Aşkın lavı aktı gözlerimizden.

Bu davet size.

Bu davet size.

Ateş-i Aşk Yaradandır. Onun birliğine erimek için bütün kimliklerinizi, bütün inançlarınızı, ben ve benim dediğiniz her şeyi onun ellerine teslim etmeye niyet etmeniz ve içsel spiralin sizi, lambanın etrafındaki bir pervane gibi döndürerek yakmasına izin vermeniz gereklidir. O yanmak hiç bir şeye benzemez.
‘Bilmez yanmayan Ateş-i Aşk’a…’

Bir defa yandıysanız, bütün varlıklara karşı derin bir anlayış, şefkat ve sevgi duyar onları da bu yola sizinle birlikte yanmaya davet edersiniz.

Bu davet alsın başını gitsin, mayalansın, büyüsün, taşsın, aksın, uçsun…

Bütün varlıklar uyansın.

Bütün varlıklar uyansın.

Şükürler olsun. 



(Video’nun youtube Link’i yazının en sonunda.)
-----
31 aralık Dolunay’ında dünyanın pek çok yerinde, bütünün hayrına tutulan şifa çemberlerinden biriydik.
Toplantımızda 2 ruh-u cadı insan vardı; bir süpürgeleri yoktu. Ama zaten süpürge çocuk hikayeleri için bir uydurmaymış. :) Şimdi bütün eski cadılar ışık için çalışıyor ve araba sürüyormuş…






  (Tavsiyem Hd çözünürlükte ve kulaklık ile dinlemenizdir)



Büyük ekranda izlemek için Videonun youtube link’i: 







Friday 23 March 2018

34. Yeni insanın bildirgesi



Dünya sahnesindeki hikaye herkes için nerede ve nasıl başladı bilmiyoruz. Ancak bu güne, bu ana baktığımızda nasıl süregeldiğini, nasıl dönüşmekte, nasıl evrilmekte olduğunu görüyoruz. Üçüncü boyut, kutupsallığın, ayrımın, ilüzyonların boyutuydu; geçtik içinden ve geçiyoruz hala. Kendimizi bir birey olarak gelmiş geçmiş tüm toplumlardan ve atalarımızdan ayrı göremeyiz. Biz sonsuz bir yaratım dalgasının parçasıyız. Bu dalganın bir ucu üçüncü boyutun üst ötesine, bir ucuysa alt berisine dokunuyor; yani bilincin çok yüksek ve çok düşük olduğu uçlara.

Bu mesajı okurken içsel bir bilişle onaylayanlar!: Biz  bu dünyaya ilk enkarne olduğumuzda 3. boyut okulunun giriş kapısındaydık. Şimdi çıkış kapısındayız. Ama bu okulda her zaman birinci sınıflar vardı ve hep olacak.

Bu okul deneyimleterek öğretti. Meraklı çocuklar gibiydik; birbirimizi dürttük, ittik, sevdik, seviştik, savaştık,öldük, öldürdük.  Yalnızca kendimizi görebildiğimiz en dar bilinç sınıfındayken, ‘ben ve benim’ dedik. Şimdi okulun son sınıfına varmış olanlarımız, çok daha geniş bir bilinç penceresinden bakıp , ‘Biz-Kutsal Biz’ diyor; biz için nefes alıyor, biz için nefes veriyor.

Dualite okulunun başlangıcında kadın ve erkek olduğumuzu sandık. Okulun son sınıfının son günlerine yaklaşanlar ise bedenen erkek de olsa kadın da olsa, cinsiyeti olmayan bir ruh olduğunun farkında. Onlar hem hassas, ince, güzel, yaratıcı, hem güçlü, kudretli, güvende, bilge; hem anne, hem baba, sonsuz şefkatli ve sevgi dolu varlıklar.

Peki bütün kalıpların dışına çıkmış olan bu insanlar, oraya varana dek neler yaşadılar?
Şu anda oraya doğru yolda olan ruhlar neler yaşamaktalar?

Erkek ve kadın ayrı ilüzyonların içine düşmüştü. Erkek savaşmak ve kazanmak zorunda olduğunu sandı. Göz yaşlarını sakladı. Sanatsallığını, ince yaratıcılığını, hassas dokunuşlarını, güzellik anlayışını sakladı.

Kadın beğenilmesi ve sahiplenilmesi gerektiğini sandı. Dönemden döneme değişen güzellik formlarına kendini uydurmaya, sahibinin nadide, kırılgan gülü olmaya çalıştı. Kendi ayaklarıın üstünde durmayı unuttu. Gücünü unuttu.

Erkek hassaslığını, kadın güçlü duruşunu aradı. Jenerasyondan jenerasyona, ebeveynden çocuğuna ve atalarından torunlarına aktarılan kalıplaşmış, ilüzyonlarla dolu hayat anlayışlarını yıkmak ve hakikati bulmak her zaman zincirin son halkasına, yani size düşen bir görevdir. Bize düşen görevdir.
Hakikati bulmak alışılagelmiş olanın dışına çıkmayı gerektirir. Bu yürek ister. Alışılagelmiş olan her zaman minimum emniyetli alan vaadeder ve sizi küçük kutunuzun içinde, bunalımda tutar. Aradığınız hakikatse bütün duvarları yıkmanızı gerektirir. Yıkarsanız kendinizi ailenizin, arkadaşlarınızın, toplumun zıt yönüne doğru yürürken buluverirsiniz. Bu ürkütücüdür. Ancak o minik kutunun içinde öylesine uzun süre hapis kalmışsınızdır ki, artık ne olursa olsun yürürsünüz. Ne kadar canınız acırsa acısın, ne kadar korkarsanız korkun yürümeye devam edersiniz. İşte bu gerçek mezuniyetine yürüyen öğrencidir.

Tüm erkeklerin matematik profesörü olduğu bir aileden çıkan ilk mistik olursunuz.

Tüm kadınların kendilerini sakladıkları bir aileden çıkan ilk dansçı kadın olursunuz.

Kadınların dövüldüğü bir aileden çıkıp, kadın hakları savunucusu bir erkek olursunuz.

Dededen babaya, babadan çocuğa karanlık sırların aktarıldığı bir aileden çıkarsınız da, sırları dünyaya ifşaa eden ilk insan olursunuz.

Kadınların hapis hayatı yaşadığı bir toplumdan çıkar özgürlüğün sembolü bir efsane Tanrıça olursunuz.

Akıntının tersine yüzüyormuşsunuz gibi gözükse de, o ters akıntı aslında yalnızca yüzeyseldir. Siz, hakikatin peşinde, derinden gelen çok güçlü bir akıma kapılmışsınız.O, ruhun akımı; ruhun akışı O…

Bu satırları yazdığım akşam bir kardeşim bana özel mesajla, aşağıda paylaşacağım videoyu gönderdi. (Dil japonca, alt yazılar ingilizce.) Beş asır evvel kurulmuş bir budist tapınağının rahipliğini babadan oğula aktararak gelenek ve görevi sürdüren bir aileden, tapınakların sıkıcı yerler haline geldiğini düşünen bir erkek evlat çıkmış. Budist eğitim ile büyütülen bu erkek evlat,  aile ve çevre baskısına rağmen kalbinden çıkan yolu takip etmiş ve DJ olmuş. Garip oğul pek çok sene Dj’lik yapıp bambaşka bir hayat yolu sürdükten sonra tapınağa geri dönüp baş rahipliği üstlenmiş. Hiç kimsenin tahmin bile edemeyeceği bir şey yapmış. Dj’liği  ve rahipliği harmanlamış.

 Japonya gibi alışılmışın dışına çıkmanın çok zor olduğu, sert kalıpları olan bir ülkede, tekno müzik, ışık sanatçılığı ve budist mantralarını birleştirerek bu dünyada eşi benzeri olmayan bir seremoni yaratmış. Yaşı belki altmış, belki daha da fazla.

Eskiden haftada bir kaç kişinin geldiği tapınağa şimdi bir seremonide, her yaştan, her çeşit onlarca insan geliyor; realiteyi sorgulatan rengarenk ışıkşar, evrensel ritimler ve harmonik seslerle kaynaşan yüksek frekanslı budist mantralarını dinliyorlar.

Şimdi onu tanıyanlar onun dünya görevini daha açık görebiliyorlar. Tapınağı terkedip Dj’lik yolundan gittiği vakitse büyük ihtimal yargılanıyordu.

Japonca  ve ya  İngilizce bilmiyor da olsanız bu videoyu yine de izlemenizi ve aktardığı çok yüksek enerjiyi ve ilhamı almanızı tavsiye ediyorum.

(Ben de bu tapınağı bizzat gidip ziyaret etmeye karar verdim)

Orjinal video:


(video açıldığında sağ alt köşedeki youtube logosuna tıklayarak yeni açılan pencerede büyük çerçevede izlemenizi tavsiye ederim. Yani videoyu Youtube adresinde izlerseniz büyük ekran izleyebilirsiniz.)


Yaaaaa…Kutsal mekanın koruyucusu ve tutucusu budist rahip bir aileden çıkarsın da önce Dj olur sonra Tekno budist olursun. Onun adı Gyosen Asakura.



Bu cesur yürüyüşü okulun son sınıf öğrencileri sergiliyor. Dünya çapında bu yürüyüşe şahitlik ediyoruz. Bu 26 bin yılda bir görünen kutsal bir yürüyüş. Yürüyenler ellerinde yolu aydınlatan meşaleler taşıyorlar. Onları görenlerin gözleri doluyor, yürekleri kabarıyor. Silkelenip kendilerine geliyorlar. Kendilerine sormaya başlıyorlar. Ben ne istiyorum?  İsteğimi neden yerine getirmiyorum?
Kendimi toplumun ve ailenin çizdiği erkek ya da kadın kalıbında mı tutmaya çalışıyorum?

Bu en az 144 bin yeni insanın evrenlere ve tüm varlıklara bildirgesi:

“Ben yeni insanım; ne bildiğiniz erkek, ne de bildiğiniz kadın. Benden beklentileriniz için sizi bağışlıyorum. O beklentileri karşılama çabasındaki tüm yaralanışlarım için kendimi bağışlıyorum. Sonsuz gücümü, sonsuz özgürlüğümle birleştirip, sonsuz olasılıkların en hayırlı realitelerini doğurmaya, kutsal yola çıkıyorum. Meşalem kalbimde yanıyor; ilahi onur ve mütavazilikle Tanrı-İnsan olarak yürüyorum.
 Yolum üçüncü boyutun üst ötesine ama seçiminiz her ne olursa olsun kalbim hep sizinle bir, hep beraber. Aksi artık mümkün değil.”

Bütün varlıklar uyansın

Bütün varlıklar kalplerindeki ilahi meşaleyi yaksın

Hepinizin varlığına ve ruhuna şükran.

Yaradana sonsuz şükran.

---


Mayıs ayına kadar uzaktan görü rehberlik ve şifa seansları vermeye devam edeceğim.
Seans isteğinizi strongwings121212@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.


(Bu seans sizin adınıza mucizeler yaratmaya söz vermiyor; kendi mucizenizi kendiniz yaratmanıza nasıl katkısı dokunacaksa öyle çalışmaya söz veriyor.)

---









---


Monday 12 March 2018

33. Büyükİfşaat ve Kanaga hakkında kısaca...


33. Büyük İfşaat ve Kanaga hakkında kısaca...

İfşaa: (gizli bir şeyi) açığa vurma, açıklama, yayma.

Conspiracy: (Komplo): Bir kimseye, bir kuruluşa karşı toplu olarak alınan gizli karar, gizli düzen

                               (Venüs Elçisi Valian Thor)

İfşaa çağında yaşıyoruz. Yani tüm sırların döküldüğü, döküleceği bir devir…
Dünya tarihimiz sırlar ve yanlış yönlendirmeler üzerine kurulu. İnsanın gözünü açabilecek, aklını uyandırabilecek her tür öz bilgi, coğrafya, tarih, felsefe, din, fizik, kimya, biyoloji, psikoloji vb. bilimlerden sistematik olarak yok edilmiş, saklanmış,  üstlerine yalan, yanlış dolu bilgiler hakikatmişçesine jenerasyonlar boyu yayılmış. 

Dünya ve insanlık olarak binlerce yıl yükselecek bir bilinç dalgasının başındayız. O bilinç birlik bilincidir. İçinde sırların ikiliğini taşımaz. Yıldızlar, gezegenler, güneş patlamalarından çıkan radyasyon bizi öyle enerjisel geometrilerin merkezinde, ışık içinde bırakıyor ki, sır saklamaya çalışırken kendimizi ele veriyoruz. İnsanlığa binlerce yıl egoist amaçlarıyla yön vermiş güç konumundaki guruplar, varlıklar büyük hatalara düşüyor ve çok uzun süre sakladıkları sırlar kendini açık ediyor. O sırları yeniden saklama isteğiyle bu defa ifşaatı kendi ellerine alıp, kontrollü ifşaa yaparken bir taraftan doğru tınlayan bilgilerin içine akıl karıştırıcı yalan bilgiler katıyorlar. Diğer taraftan da uzun süre kirli sisteme hizmet etmiş insanlar vicdanlarının sesiyle hakikati paylaşmaya başladıklarında, onları komplo teorisi üretmekle suçluyorlar, komik duruma düşürmeye çalışıyorlar. Bunu beceremezlerse intihar veya hastalık süsü vererek hayatlarını bitiriyorlar. Buna rağmen her gün, her alanda cesur insanların öne çıkıp konuşmasıyla, büyük ifşaat dünya çapında düzenli bir hızla ilerliyor.

Komplo teorisi olarak gösterilen, buna rağmen ilgili konu ile ilgili araştırma yapan, konuşan, ifşaa edenlerin işlerinin sonlandırıldığı, akıl hastanesine kapatıldığı, ya da öldürüldüğü, en bilindik sırlara birkaç örnek verirsek:

-          Çocuk aşıları, bebek ölümlerine ve otizme neden oluyor.

-           Dünya nüfusunu azaltmak için hastalıklar yaratıp, ilacıymış gibi de kısırlığa yol açan aşılar üretip yayıyorlar. 

-          Radyo, tv, telefon sinyalleri ile insanların düşünsel gücünü düşürüyorlar

-          Diş macunlarının ve suların içine kattıkları florür ile epifiz bezine (pineal gland)zarar verip, kendi kendine karar alamayan itaatkar insanlar yaratıyorlar. İnsanların ruhları ile iletişimini zayıflatıyorlar.

-          Geo engineering teknolojileri ile dünya atmosferine kumanda edebiliyor, diledikleri hava durumunu yaratabiliyorlar. Deprem yaratabiliyorlar.

-          Dünyanın etrafındaki konumlanmış binlerce uzay gemisinin neden burada olduklarını saklayabilmek için milyonlarca dolar para harcıyorlar.

-          Bir taraftan da kontrollü ifşaat ile buradalar ama dünyayı istila etmek için buradalar hikayesini alttan alttan filmler ile, youtube kanalları ile sunarak korku yaratıyorlar.

-          Dünya ülkelerinin başkanlarını, büyük bilim insanlarını, devlet-asker-polis içindeki kilit konumdaki insanları ya klonlama ile tamamen değiştiriyor, ya da akıl kontrolü altında tutuyorlar.

-          Chem trail – uçaklar ile gök yüzünde kimyasal izler bırakıyorlar. Bu kimyasal izlerin içinde insan sağlığını etkileyen, nano çipler, robotlar, zehirler var.

-           Zero point energy – yakıtsız, sıfır kaynaklı, (evrensel enerji ile çalışan) jeneratörlerin üretilmesine engel olup, petrol savaşlarını sürdürüyorlar.

-          Dünyanın gerçek tarihi saklanıyor. Sümer tabletlerinde Annunaki isminde bir uzaylı ırkından bahsediliyor. Vaktinde dünyaya gelmiş,dünyada buldukları maymunların Dna'sıyla kendi dna'larını birleştirerek kendilerine hizmet edecek insan ırkını yaratmışlar. Adem ve Havva yaratılmış. (Bu bilginin yayılması, halkları kontrol etmek için din aracını kullanan gurupları sarsıyor.)  

-          Aşkın zıt kutbu olan korku enerjisini yaymak için sahip oldukları medya kanallarından dünyanın sonunun geldiğini, 3. Dünya savaşını başlatacaklarını söylüyor, çıkarttıkları afetlerle dünyanın yandığını, bittiğini gösteriyorlar. 


Oysa çok güzel şeyler oluyor. Öyle güzel şeyler oluyor ki, bakan görür, arayan bulur.   İnsanların akıllarına ve kalplerine kara büyü ile ektikleri umutsuzluk sisi gün ve gün açılıyor.
Korku zincirine bağlı tuttukları insanlar kendilerini özgürleştirip hakikati ifşaa ediyor.

Büyük ifşaatta bir diğer rol ise kendi ışığına uyanmış, bilinci yükselen insanların, dünyaya daha büyük bir pencereden bakıp gördüklerini paylaşmalarıdır.

Mehmet Günsür ve birlikte çalıştığı ekip sessiz bir mütavazilikle dünya tarihine, bilime ve ruhaniyete ışık tutarak, Kanaga isminde bir Web dizisi hazırlıyorlar. İlk sezonun tamamı çekilmiş, her hafta 15er dakikalık birkaç bölümü yayınlanıyor. Mehmet Günsur, dizide Mardin ismindeki bir kuantum fizikçisini canlandırıyor. 30 yıl evvel öldüğü söylenen dünyaca tanınmış bir arkeolog olan babasının bıraktığı izleri takip ederek, onu arıyor.

Babası ona diyor ki;

“Uzak geçmişin insanları, evrenin ve insanlığın kaynak kodunun aynı ve doğanın bütün elementlerinin bunun bir parçası olduğunu biliyorlardı. Bu kaynağa ister ruh, ister aşk diyelim; ateşi, suyu, havayı ve toprağı sonsuzca birleştiren O’dur.
Dünya konuştu, eski insanlar onu dinlediler. Bu kadim bilgi gelenek oldu. Biz bu bilgeliği kaybettik. Unutulmayacak olanı unuttuk. Bir arkeolog olarak kutsal bilgiyi bu güne taşıyıp geleceği kurmanın benim sorumluluğum olduğunu düşünürdüm. Şimdi anlıyorum ki kadim zamanların bilgeliği çok daha derin ve gizemli. Bu derinlikte kaybolmadan yolumu bulabilecek miyim?”

Babasını ararken Mardin kendini bulacak, kendisine bağışlanmış güçleri keşfedecek.

Kendi olanaklarıyla çektikleri bu diziyi izlerken bir Hollywood filmi tadında görsel efektler beklemeyin derim. Bu filmin tadı başka. Aşkla yapıldığı için, bütüne hizmet ettiği için, hakikate doğru yolculuk ettiği için, bambaşka bir tadı duyarak izleyeceksiniz. Özü arayışın mistik ve gizemli çekiciliğini veriyor.


                                                 (Böyle bir dizi henüz japonya'da yok)



Bütün varlıklar kendini bulsun,
Kendini bilsin.

Aşkla

----


Mayıs ayında Mucize’ye yolculuğumuz Dünya’nın kalp çakrası olan Hawaii’ye, oradan Dünyanın taç çakrası olan Shasta Dağına, ve Peru’nun kutsal vadisine doğru devam edecek. Dünya çakralarından yapacağımız toplu meditasyon çalışmalarını hem blog sayfasından hem de facebook’tan vakti geldikçe duyuracağım.
(Shasta Dağı kuvvetli topraklanma nedeniyle pek çok kişi tarafından kök çakrası olarak algılanıp tanımlanır. Bizse ilk deneyimimizde gördüğümüz ve içinde oturduğumuz mor alev enerjisi nedeniyle oranın taç çakrası olduğunu tahmin ediyoruz)

Bütünün hayrına olan yolculuğumuzda bize maddi destek sunmak isterseniz email ve ya fb aracılığıyla ulaşabilirsiniz.

O vakte kadar uzaktan görü rehberlik ve şifa seanslarım devam ediyor. Seans isteğinizi strongwings121212@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.




  

Tuesday 6 March 2018

32. Mucizeye Yolculuk, son durum




Mucizeye yolculuğumuz bir süre için durağanlaştı. Fırtına eser geçer, arkasında yaprağın bile kımıldamadığı bir dinginlik bırakır. Nehir coşkuyla gürler; dağ, taş, kaya ıslatıp gider ve sonunda kımıltısız, ayna gibi bir havza olur. Akıl coşar, ileri geri koşar, hoplar zıplar, sonunda hiç düşünemediğin sessiz bir boşluk olur. Şimdi buradayız, Japonya’da, evimizde. Burası sanki bizim mağaramız. Süperman’in mağarası gibi. Burada durup geçmişimize bakıyoruz. Geçmişin bize kazandırdıklarını varlığımızda dinliyoruz.  Geçmişte açılmış ve hala şifalanmamış yaralarımız varsa onların farkına varıyoruz. Kalbimize doğan gelecek hayalleri varsa onları alnımıza çıkarıyoruz. O geleceği şimdi olurcasına içimizde yaşayıp, Tanrısal yaratım sihrinin aktif ve bilinçli parçacıkları oluyoruz. Geçmiş ve geleceğin merkezinde, anda, evimizde, mağaramızdayız.

 Evin pek çok boyutu var tabii. Bu beden bu ruhun evi. Bu dünya bu bedenin evi. Bu galaksi bu Dünya’nın evi. Bu evren bu galaksinin evi. Tanrı evrenlerinin ve tüm yaratımının evi. Tanrı Kendinde Mevcut. Her halukarda evdeyiz.


4 duvarı olan, Maya’nın içine doğduğu, benim şifacılık yoluna girdiğim, çekirdek aile olmayı deneyimlediğimiz, hatıralarımızın her köşesine işlediği yuvadan bahsederken, insan olduğumuzu hissediyorum. Tanrı oluşumuzla beraber, altı üstü insanız. Dinlenmeye, güç toplamaya, dirilmeye ihtiyaç duyuyoruz. Bir yuvanın sıcaklığını, koruyuculuğunu, sarıp sarmalayışını, dinlendiriciliğini özlüyoruz.


Maya anaokuluna gidiyor. Yolculuğumuz boyunca yetişkinlerle ilişki ve iletişim kurmuştu. Japonya’da yaşıtlarıyla iletişim kurmakta ilk etapta zorlandı. Okula gitmek istemedi. Korkusunu ve endişelerini onurlandırmayı ihmal etmeden, sınıfın kapısına kadar, bir ay, her okul günü, beraber yürüdük. Şimdi okulun bahçesinden içeri girmemizi istemiyor. Artık gülerek okul kapısından gururlu girişini izliyorum.  

 Yuuka Japon danışanlarına bireysel şifa seansları veriyor. Çoğu Tokyo’dan 2 saatlik tren yolculuğuyla, bazılarıysa uzak uzak şehirlerden geliyorlar. Eski dans kıyafetlerini internet üzerinden satışa çıkarttı. Gardırobunu saflaştırmak, duygu bedeninin saflaşmasının bir göstergesi olmalı. 

İkimiz de Mucizeye Yolculukta yaşadıklarımızın uzun vadeli şifalarını şimdi hissediyoruz. Bazen duygularımız sivri kayalar gibi yerden yükseliyor. Birbirimizi acıtmamak için gayret gösteriyoruz. İnsanın kendi duygularından sorumlu olması mutlu ve uyumlu ilişkilerin temelini oluşturuyor. Birliktelik bir çift ruhun, birbirine değişim, dönüşüm, şifa için alan tutmaya gelmesidir. Bu, eşlerden birinin duyguları sivrildiğinde diğerinin sabrı, metaneti ve bilgeliğiyle bilinçte kalmasıyla mümkündür. Evlilik alanının tutulması, bir çemberin içinde dans eden iki kişinin, dans ne kadar kaotik olursa olsun birbirlerini yok etmeden, denge halinde kalmalarıyla gerçekleşir. Böylece dans çemberi yalnız varlığını sürdürmekle kalmaz, evrimleşir, genleşir, genişler. İlahi aşkın dans eden tezahürü olur.
 
Birkaç senedir kutsal geometri çalışmaları yapmıyordum. Özlemle pergeli, cetveli, boya kalemlerini elime aldım. Yaşam çiçeği, yaşam ağacı, Metatron’un Kübü’nü çizip derinliklerindeki görülmeyen geometrik şekilleri ve değerlerini bulup boyayarak ön plana çıkartıyorum. Maya ilgiyle izliyor. Pergelle çemberler çizmeyi öğrendi. Bitirdiğim çalışmaları Maya’ya teslim ediyorum, dilediği gibi yazıp çizerek yaratıma katılsın diye. Her çalışmada çizdiğimin ötesindeki boyuta girmeye niyet ediyorum. O boyutta sezdiklerim gerçek kazançlar. Ne olduklarını hemen anlamasam bile, güveniyorum. Anlama isteğimi bir kenara bırakıp öyle çiziyorum. Eskiden böyle çalışmalar için meditatif bir sessizlik arzulardım. Şimdi Maya sol kulağımda sorular sorarken ve sağ kulağımda Yuuka akşam yemeğini hazırlarken bunu yapabiliyorum ve şükrediyorum.



Maya'ya aldığımız minik boy klasik gitarı ben çalmaya başladım. Gitarla yeni bir ilişki kurdum. En baştan tanıştık.
“Merhaba, ben Gökhan. 14 yaşımdan bu yana çok değiştim. Beni hatırlamıyor olabilirsin. Senden hiçbir beklentim yok; sana dokunmak ve sesini duymaktan başka.“
Gitar ve ben… Her gün buluşuyor parmaklarımız, tellerimiz ve kalbimiz. İşte o vakit rüzgar olup esiyorum.

Akşamları sobanın ısıttığı küçük odamızda, belki bir portakal, bir elma, bir çayın eşliğinde dvd film ya da animasyon izliyoruz. Eskiden izleyebileceğim film yelpazesi çok daha genişti, tıpkı yiyebildiğim yiyecek ve dinleyebildiğim müzik yelpazeleri gibi.

Bilinç, ego kimliklerini kontrolü altında tutmaya başladığında, artık ona tat verebilecek fiziksel hazlar giderek azalıyor. Bu sığ bir bilinç tarafından hayat tatsızlaşıyor, rensksizleşiyormuş gibi algılanabilir. Hakikatin eterik hazzını henüz tatmamış olan o ruha, fiziksel hazzın illüzyon olduğunu anlatmak mümkün olmaz.  Velhasıl, durum böyle olunca film seçmekte zorlandık. Çünkü filmlerde tema yapılan konular kolay kolay varlığımızda dokunacak yer bulamıyorlar. En son izlediğimiz 4 film, Snowden, Arrival, Midnight Special ve Moana idi. Bu filmlerde de konuların işleniş tarzı her sahnesiyle içimize sinmediyse de, insanlığın dikkatine getirilmesinin bütünün hayrına olduğunu sezerek, sevinerek izledik.




 Bu günlerde Maya'ya bisiklete binmeyi öğretiyorum. Destek tekerlekleri yakında çıkartacağız. Erik ağaçlarında çiçekler açtı. Güneşin kendini gösterdiği günlerde çiçekli yollarda yürüyoruz ya da arabayla çevre köylere doğru ufak maceralara çıkıyoruz.
Kış mevsiminin yavaş yavaş ayrılışını, baharın yavaş yavaş gelişini izliyoruz, yaşıyoruz.

Yaklaşmakta olan daha hareketli günleri görüyoruz.
Mucizeye yolculuk Mayıs ayında ziyaret edeceğimiz dünyanın kalp çakrası olan Hawaii adasına doğru şimdiden yönlendi. Yakında uçak biletimizi alırız. Bazı yol çantalarımızı yeniledik. Gideceğimiz yerler için ucuz ve uygun konaklama yollarını araştırıyoruz. Belki yalnızca kamp yaparız.
Hawaii'den sonra California - Shasta Dağı’na bir kere daha gideceğiz. Çağrı böyle. Amerika bizi o kapısından alır da nereden salar bilinmez. Oradan salındığımızda Peru'ya doğru yol alacağız.

Havaii adası, Maui Adası, Shasta, Kutsal Vadi-Peru…

Niyeti öyle olan insanlar, ağ ören örümcekler gibi, bilinci dünyanın etrafına örerler, sihri paylaşırlar.
Vakit yaklaşırken duyuracağım; dünyanın kalp çakrasından ve taç çakrasından toplu meditasyon çalışmaları ile buluşup uyanış sihrinin Türkiye’ye topraklanmasına birlikte hizmet edeceğiz.

Mayıs ayına kadar uzaktan görü rehberlik ve şifa seansları vermeye devam edeceğim.
Seans isteğinizi strongwings121212@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
(Bu seans sizin adınıza mucizeler yaratmaya söz vermiyor; kendi mucizenizi kendiniz yaratmanıza nasıl katkısı dokunacaksa öyle çalışmaya söz veriyor.)

Bütün varlıklar uyansın
Bütün varlıklar mutlu olsun

Aşkla


----

                      Kış akşamı, ev eylencesi..
 Japonya - Soul Gathering - ses ile şifa çemberinden bir kare.