Gel Gel Yanalım
Ateş-i Aşk’a
Sabah
uyandığımda dilime dolanmıştı… diye yazdım…
Aslında
dilime dolandığını söylediğimde bunun gerçeğin yüksek titreşimini
yansıtmadığını anlayıverdim. Olan şuydu; gözlerimi açtığım andan itibaren içten
geldiği için bu mantrayı söyleyip duruyordum.
Bu, senelerdir duymadığım, zamanında M.F.Ö.’nün kısmen yorumladığı
haliyle bildiğim, bir ilahi’nin cümleciğiydi. Tekrarladıkça tekrarladım. Elimi
yüzümü yıkadım, üstümü değiştirdim, ekmekleri dilimleyip fırına attım, yeni
uyanan Maya’yı kucağıma alıp döne döne dansettim ve bunları yaparken bir
taraftan tekrar tekrar söyledim:
Gel Gel
Yanalım Ateş-i Aşk’a…
Gel Gel
Yanalım Ateş-i Aşk’a…
Söyledikçe
içsel bir spirali döne döne tırmandığımı hissettim. Kahkaha atma ve hıçkırarak ağlama arasındaki hisleri dizginleyerek
tekrar tekrar, seslendirdim.
Gel Gel
Yanalım Ateş-i Aşk’a…
Sonra, havadaki yanık kokusunu duydum. Bu
yanan ben olabilir miydim? Kendimden o kadar mı geçmiştim ve yanmıştım?
Gözlerimi ve diğer algılarımı açtım. Maya omuzuma başını koyup yeniden
uyuyayazmıştı. Başım dönüp durmaktan atalet almış, durduğum halde dönmeye devam
ediyordu. Fırından çıkan dumanı gören gözlerim ve kokuyu alan burnum sonunda
birleşti ve ‘Allah! Yandı ekmekler!’ diyerek fırına koştum.
EE o kadar
büyük bir istekle yanmaya davet etmiştim ki tüm varlıkları, ekmek buna daha
fazla dayanamayıp yanmıştı.
Ekmeklerin
yanan yüzünü kazıdım. Kahvaltıya oturduk. Mantra içimde hala tekrar tekrar
dönmekte idi.
Ekmeklerin varlığıma
ve TANRI’ya eridiklerini anladım. Ekmekleri yerken gözlerim yine yaşardı. Onlar
aşkın ateşine eridiler. Ekmek kimliklerini arkalarında bırakıp yeni maceralara
doğru ışık hızında yol aldılar.
Sonra
masayı topladık, evi temizledik, mantra yüksele yüksele döndü durdu.
Valizlerimizi, enstrümanlarımızı, Maya’nın birkaç oyuncağını ve kendimizi
arabaya bindirip 6 saat uzaktaki, Nagano dağlık bölgesinde, Komagane kasabasına
sürdük. Saatlerce
mantrayı zaman zaman içimden, zaman zaman seslice söyledim. Bizi Nagano’ya çeken
bu mantradaki çağrının ta kendisiydi.
Nagano’da
Soul Gathering (ses ile şifa çemberi) tutacaktık. Buraya
gelişimiz fiziksel olarak bir kaç ay evvelden planlanmıştı; ruhsal olaraksa,
zamanın olmadığı bir yerde kararlaştırılmış, kontrata alınmıştı. Bu güzel Dünya
bahçesine gelecek ve anlamaya-aktarmaya gücümüz yetmeyecek, büyük ve güzel olayların
küçük parçaları olacaktık.
Geldik.
Bizi karşılayan ve evinde ağırlayan Yuuka’nın eski bir dostu, tatlı bir cadı,
bir otacı, bir Tanrıça huzmesi, Yumi-chan’dı. Bize doğadan topladığı vahşi
bitkiler ve baharatlarla aşkın yemeklerinı pişirmiş. Onlar’da eridiler
varlığımıza, sonsuzluğa. Bu karşılama, bu ziyafet, bize Tanrını’nn hoşgeldin
deyişiydi; öyle duyumsadık. Yediklerim bütün çakralarımı harekete geçirdi.
Duyduğum haz fizikselin ötesinde idi.
İkinci
günün sabahında da mantra aklımda dönüp dururken uyandım. Sabah kahvaltısından
sonra evin güneşli arka bahçesinde, nehirin, kenarına oturduk. Yuuka’dan
video’ya çekmesini istedim.
Gel Gel
yanalım Ateş-i Aşk’a, birlik bilincine çağrıdır. Bu çağrı varlığımdan böyle taşmak
ve böyle uzaklara gitmek istedi. Böylece videosu çekildi. Toprağın, suyun,
havanın, ateşin, taşların, bitkilerin, hayvanların, insanların, ve üstadların
ruhlarını birlikte aşkın ateşine yanmaya davet ettim.
Doğa ruhları
güneşin sudaki yansımasına eridiler.
Aşkın lavı
aktı gözlerimizden.
Bu davet
size.
Bu davet
size.
Ateş-i Aşk
Yaradandır. Onun birliğine erimek için bütün kimliklerinizi, bütün
inançlarınızı, ben ve benim dediğiniz her şeyi onun ellerine teslim etmeye
niyet etmeniz ve içsel spiralin sizi, lambanın etrafındaki bir pervane gibi
döndürerek yakmasına izin vermeniz gereklidir. O yanmak hiç bir şeye benzemez.
‘Bilmez
yanmayan Ateş-i Aşk’a…’
Bir defa
yandıysanız, bütün varlıklara karşı derin bir anlayış, şefkat ve sevgi duyar
onları da bu yola sizinle birlikte yanmaya davet edersiniz.
Bu davet
alsın başını gitsin, mayalansın, büyüsün, taşsın, aksın, uçsun…
Bütün
varlıklar uyansın.
Bütün
varlıklar uyansın.
Şükürler
olsun.
(Video’nun
youtube Link’i yazının en sonunda.)
-----
31 aralık
Dolunay’ında dünyanın pek çok yerinde, bütünün hayrına tutulan şifa
çemberlerinden biriydik.
Toplantımızda
2 ruh-u cadı insan vardı; bir süpürgeleri yoktu. Ama zaten süpürge çocuk
hikayeleri için bir uydurmaymış. :) Şimdi bütün eski cadılar ışık için
çalışıyor ve araba sürüyormuş…
(Tavsiyem Hd çözünürlükte ve kulaklık ile
dinlemenizdir)
Büyük ekranda izlemek için Videonun youtube link’i: