Saturday 31 March 2018

35. Gel Gel Yanalım Ateş-i Aşk'a - Nagano şifa çemberi - Cadıların misafirperverliği


Gel Gel Yanalım Ateş-i Aşk’a

Sabah uyandığımda dilime dolanmıştı… diye yazdım…

Aslında dilime dolandığını söylediğimde bunun gerçeğin yüksek titreşimini yansıtmadığını anlayıverdim. Olan şuydu; gözlerimi açtığım andan itibaren içten geldiği için bu mantrayı söyleyip duruyordum.  Bu, senelerdir duymadığım, zamanında M.F.Ö.’nün kısmen yorumladığı haliyle bildiğim, bir ilahi’nin cümleciğiydi. Tekrarladıkça tekrarladım. Elimi yüzümü yıkadım, üstümü değiştirdim, ekmekleri dilimleyip fırına attım, yeni uyanan Maya’yı kucağıma alıp döne döne dansettim ve bunları yaparken bir taraftan tekrar tekrar söyledim:

Gel Gel Yanalım Ateş-i Aşk’a…

Gel Gel Yanalım Ateş-i Aşk’a…

Söyledikçe içsel bir spirali döne döne tırmandığımı hissettim. Kahkaha atma ve  hıçkırarak ağlama arasındaki hisleri dizginleyerek tekrar tekrar, seslendirdim.

Gel Gel Yanalım Ateş-i Aşk’a…

Sonra, havadaki yanık kokusunu duydum. Bu yanan ben olabilir miydim? Kendimden o kadar mı geçmiştim ve yanmıştım? Gözlerimi ve diğer algılarımı açtım. Maya omuzuma başını koyup yeniden uyuyayazmıştı. Başım dönüp durmaktan atalet almış, durduğum halde dönmeye devam ediyordu. Fırından çıkan dumanı gören gözlerim ve kokuyu alan burnum sonunda birleşti ve ‘Allah! Yandı ekmekler!’ diyerek fırına koştum.
EE o kadar büyük bir istekle yanmaya davet etmiştim ki tüm varlıkları, ekmek buna daha fazla dayanamayıp yanmıştı.
Ekmeklerin yanan yüzünü kazıdım. Kahvaltıya oturduk. Mantra içimde hala tekrar tekrar dönmekte idi.
Ekmeklerin varlığıma ve TANRI’ya eridiklerini anladım. Ekmekleri yerken gözlerim yine yaşardı. Onlar aşkın ateşine eridiler. Ekmek kimliklerini arkalarında bırakıp yeni maceralara doğru ışık hızında yol aldılar.

Sonra masayı topladık, evi temizledik, mantra yüksele yüksele döndü durdu. Valizlerimizi, enstrümanlarımızı, Maya’nın birkaç oyuncağını ve kendimizi arabaya bindirip 6 saat uzaktaki, Nagano dağlık bölgesinde, Komagane kasabasına sürdük. Saatlerce mantrayı zaman zaman içimden, zaman zaman seslice söyledim. Bizi Nagano’ya çeken bu mantradaki çağrının ta kendisiydi.
Nagano’da Soul Gathering (ses ile şifa çemberi) tutacaktık. Buraya gelişimiz fiziksel olarak bir kaç ay evvelden planlanmıştı; ruhsal olaraksa, zamanın olmadığı bir yerde kararlaştırılmış, kontrata alınmıştı. Bu güzel Dünya bahçesine gelecek ve anlamaya-aktarmaya gücümüz yetmeyecek, büyük ve güzel olayların küçük parçaları olacaktık.

Geldik. Bizi karşılayan ve evinde ağırlayan Yuuka’nın eski bir dostu, tatlı bir cadı, bir otacı, bir Tanrıça huzmesi, Yumi-chan’dı. Bize doğadan topladığı vahşi bitkiler ve baharatlarla aşkın yemeklerinı pişirmiş. Onlar’da eridiler varlığımıza, sonsuzluğa. Bu karşılama, bu ziyafet, bize Tanrını’nn hoşgeldin deyişiydi; öyle duyumsadık. Yediklerim bütün çakralarımı harekete geçirdi. Duyduğum haz fizikselin ötesinde idi.

İkinci günün sabahında da mantra aklımda dönüp dururken uyandım. Sabah kahvaltısından sonra evin güneşli arka bahçesinde, nehirin, kenarına oturduk. Yuuka’dan video’ya çekmesini istedim.

Gel Gel yanalım Ateş-i Aşk’a, birlik bilincine çağrıdır. Bu çağrı varlığımdan böyle taşmak ve böyle uzaklara gitmek istedi. Böylece videosu çekildi. Toprağın, suyun, havanın, ateşin, taşların, bitkilerin, hayvanların, insanların, ve üstadların ruhlarını birlikte aşkın ateşine yanmaya davet ettim.

Doğa ruhları güneşin sudaki yansımasına eridiler.

Aşkın lavı aktı gözlerimizden.

Bu davet size.

Bu davet size.

Ateş-i Aşk Yaradandır. Onun birliğine erimek için bütün kimliklerinizi, bütün inançlarınızı, ben ve benim dediğiniz her şeyi onun ellerine teslim etmeye niyet etmeniz ve içsel spiralin sizi, lambanın etrafındaki bir pervane gibi döndürerek yakmasına izin vermeniz gereklidir. O yanmak hiç bir şeye benzemez.
‘Bilmez yanmayan Ateş-i Aşk’a…’

Bir defa yandıysanız, bütün varlıklara karşı derin bir anlayış, şefkat ve sevgi duyar onları da bu yola sizinle birlikte yanmaya davet edersiniz.

Bu davet alsın başını gitsin, mayalansın, büyüsün, taşsın, aksın, uçsun…

Bütün varlıklar uyansın.

Bütün varlıklar uyansın.

Şükürler olsun. 



(Video’nun youtube Link’i yazının en sonunda.)
-----
31 aralık Dolunay’ında dünyanın pek çok yerinde, bütünün hayrına tutulan şifa çemberlerinden biriydik.
Toplantımızda 2 ruh-u cadı insan vardı; bir süpürgeleri yoktu. Ama zaten süpürge çocuk hikayeleri için bir uydurmaymış. :) Şimdi bütün eski cadılar ışık için çalışıyor ve araba sürüyormuş…






  (Tavsiyem Hd çözünürlükte ve kulaklık ile dinlemenizdir)



Büyük ekranda izlemek için Videonun youtube link’i: 







No comments:

Post a Comment

Note: only a member of this blog may post a comment.