İnsanlığın
uyanışı öyle hızlı, öyle yaygın ki, gün geçmiyor unutulmuş bir bilgelik
hatırlatılmasın…
Gün geçmiyor ki birileri
merkeziyetçi ana akım medya ve sistemlerin baskısına rağmen hakikatin güçlü sesi
olarak ortaya çıkmasın.. Toprağı delen ince fidanlar gibi dünyanın dört bir
tarafında ortaya çıkıyorlar.
Bu uyanışın
hızından, gücünden, yoğunluğundan ötürüdür ki muazzam, durdurulamaz, coşkun bir
bilgi akışı var her yönden.
Bu yazımda, ilk
kez bu gün videosunu izleyerek tanıştığım, kendisini genetik, mikrobiyoloji,
permakültür konularında geliştirmiş olan Doktor Zach Bush’u ve sözlerini sizlere ulaştırmak istiyorum..
(Videoyu yazının sonunda bulabilirsiniz. Türkçe altyazısız ve ingilizce)
Diyor ki, biri
bana yeni bir vürüs türedi derse, söylediğinden şüphe ederim. Çünkü hiv virüsü
dahil olmak üzere, her virüs türlü formlarıyla dünyanın başından beri dünyanın
bir organı olarak mevcuttu.
Aynı şekilde
kendi bedenlerimiz de en az 30 bin farklı mikroba, milyonlarca çeşit bakteriye,
mantara ev oluyor. Bedenimizdeki bu mikro canlılar bedenin tüm işlevlerinin
gerçekleşmesinde bilgi-enerji-emir taşıyıcı roller oynuyor. İnsan bedeni bu
mikro canlılar ile birlikte dengede ve sağlıklı.
Bir yağmur ormanı
da içindeki sayısız mikro ve makro organizmalar ile dengede ve sağlıklı. Ama
üstüne oraya ait olmayan genetik bir materyal (ilaç) sıkıldığında dengesini
kaybediyor, ve o vakit yabani otlar ormanı sarmaya başlıyor.
Aynı örneği insan
bedenine götürelim; insan genetiğiyle oynanmış tohumların ürünü olan
sebze-meyve ve hayvan ürünlerini tüketip, zehirlenmiş suları içip, zehirlenmiş
havayı soluduğunda kendi içindeki mikro organizmalar arasındaki dengeyi
bozuyor.
Denge bozulana
dek yabani otun orada, toprağın altında olduğuna dair tek bir işaret yoktu…
Denge bozulana
dek hastalık olarak ad taktığımız bir virüsün orada var olduğuna dair en ufak
bir fikrimiz yoktu…
Ama ormanı ot
kapladı… İnsan hayatını sarsan bir hastalık peydah oldu..
8000 sağlıklı
denekten alınan dna örnekleriyle yapılan testler gösterdi ki, hiçbir semptom
göstermeyen, sapasağlam olan bireylerde hiv, hepatit vb virüsler tespit edildi.
Bu çok şaşırtıcı bir bulguydu.
Dünyanın
genetik-mikroorganizma havuzunda zaten mevcut olan ve yalnızca dengenin
bozulduğu hallerde ortaya çıkıp kendini gösteren zerreleri; orman için yaban
otları ve insan bedeni için hastalık adlarıyla sınıflandırdığımız bazı
mikroplar birşeyin habercisi ve elçisi.
Örneğin aynısafa
çiçeği tarlanızın ortasında durduk yere yoğun bir şekilde çıktıys bu sene
toprağınızın çok sertleştiği anlamına gelir. Bu uyguladığınız ilaçlama
nedeniyle ya da hidro termik santralin kurutuğu dere kolları nedeniyle vb…
Aynısefanın güçlü kökleri toprağı delip havalandırmaya çalışıyor…
Ama çiftçiye otu
yolup yoketmesi öğretilmiş. Çiftçi yaban otlarını düşman bilmiş.. Ona
zehirlerle saldırıyor.. Bilmiyor ki bu sefer o otları bir kutu ilaçla yoketmeyi
başardıysa seneye 5 kutu ilaca ihtiyacı olacak.. ertesi sene 10…
Aynı şekilde
bedenin sağlıklı işlevine geri döneblmesi için görevini yapan mikroplar da
düşman ilan edilmiş ve onlara da ilaçlarla saldırılmış.
Evet korona dahil
birçok hastalığın mikrobu labaratuar ortamında Tanrıcılık oynayanlar tarafından
geliştirilmiş olabilir ama bu mikroplar orada değillerdi ve kendi kendilerine
değişmiyorlardı demek değil… Onlar hep oradaydı ve her an evrimleşerek çoğalıyorlardı.
Zaten birçok türü olan kovid’in bir türünü ele alıp onun içinde birşeyleri
değiştirmek mikrop-gen havuzunda zaten varolanı bulup ortaya çıkartmak olur. İnsanın
varolmayan bir şeyi yarattığını sanması ruhani cahillik olur.
Bu noktada Covid’in
hangi türünü, ne sebeple bulup ortaya çıkarttıklarını düşünmek gerek:
Covid 19 adını
taktıkları bu mikrop yüksek irtifadan kaynaklı hücresel yaralanma ve siyanür
zehirlenmesinden kaynaklı hücresel yaralanmalara benzer bir etkinin ortaya
çıkışında rol oynuyor. Bu hücrelerin oksijensiz kalması anlamına geliyor.
Ve bu hava
kirliliğinin yoğun olduğu bölgelerde daha yoğun oluyor; kronik hastalıkları
için sürekli ilaç kullananlarda oluyor, ya da su ve yiyecek yoluyla
kimyasallara maruz kalan insanlarda daha ağır oluyor.
Doktor Zach, Corona’nın,
hastaların bedenlerinde birikmiş ağır toksinlerin salınmasına sebep olarak
bedenin oksijenden yoksunlaşmasına neden olduğunu söylüyor. (Yani ilahi plan
zoraki bir detoks göndermiş diye içime geliyor.)
Bu hastalığın
iyileştirilebilmesi için sağlıklı vegan bir diyete dönülerek bedenin sağlıklı
mikroorganizma dengesinin geri getirilmesi gerektiğini söylüyor. (Ben de buna
toprağa basması ve yatması, açık havada oksijen soluması, denizde yüzmesi,
güneşlenmesi gerektiğini eklemek isterim.)
Koronanın hiçbir türünün
(Sars ve Mers) 2 yıldan fazla sürmediğini, bunun da sürü bağışıklığı yaratarak
2 yıl içinde aşısız bir şekilde geçeceğini söylüyor).
Ancak hastalığın
2. Yılına girildiğinde bazı devletlerin insanları aşıya zorlayacaklarını, bu
hapı yutmamamız gerektiğini söylüyor.
Bütün bunların
insanlığın ölüm korkusunu yansıtan olaylar olarak ortaya çıktığını, ölümle
barışmak gerektiğini ve doğayla aramıza koyduğumuz yalıtımı-engelleri kaldırıp
kaybettiğimiz %90 oranındaki mikroorganizmayı geri kazanmamız gerektiğini
söylüyor.
Kendisi, ekibiyle
birlikte hem dünyanın hem insanın bozulan iç dengesinin geri kazandırılması
konusunda projeler üretiyor.
İnternet sayfası
burada:
Normal bir hastanade doğumunda dakikalar içinde göbek bağı
kesilir belki birkaç saat içinde banyo yaptırılır, gözlerin içine antibakteriyel
krem sıkılır ve aşılar yapılır…
Bunun nasıl bir yokedicilik olduğunu daha iyi
anlayabiliyorsunuz değil mi?
Bebek annesinin rahminden sayısız mikrop ve bakterinin
eşliğinde çıkıyor. Bu bakteriler ve mikroplar onun gözlerinde, kulaklarında,
derisinde ve içinde… Bu mikroorganizmalar insanın anne rahmindeki büyümesinde
rol oynadı. O insanın içsel ve dışsal organları.. Doğumdan sonra da bi rsüre
dünyaya alışmasında rol oynayacaklar. Bu organları öldürmek insanı doğar doğmaz
sakat bırakmak demektir. Bu sakatlığın sonuçları pek tabi ilerleyen yaşlarda
kendini hissetitrecektir.
Lütfen kusura bakmayın, nerede Doktorun sözleri bitiyor,
nerede benim sözlerim başlıyor belli olmuyor yazımda. Çünkü O’nun ifade ettiklerini kalbimle biliyorum, onaylıyorum ve zaten içimde yaşıyorum.
Yuuka’m Maya’mı ellerime doğurdu.(Şimdi 7 buçuk yaşında)
Göbekbağının kendi kendine kuruyup düşmesine izin verdik (4 gün-lotus doğum).
21 gün banyo yaptırmadık. Daha 2 haftalıkken onu bahçenin toprağıyla
tanıştırdık. Büyürken onunla dünyanın çeşitli ülkelerine seyehat ederek bu
sonsuz mikrop okyanusundan kendimize faydalı mikroplar ekledik. Hiç aşı olmadı,
hiç doktora gitmek zorunda kalmadı. Ateşini düşürmek için ilaç vermedik. (Tümden
şifalanması için verdiğimiz homeopati ve enerji şifa yöntemleri dışında). Oyun
oynarken kirlenmesine, soğuk havada üşümesine, sıcak havada terlemesine
müdahele etmedik. Onu ve kendimizi hiçbirşey uğruna kapalı-kirlenmiş-sıkışmış
ortamların parçası haline getirmedik. Kendi yemeğimizi kendimiz yaptık. Organik
çiftçilerden alışveriş ettik. O çok sağlıklı. Bizler de.
Artık doğayla daha da yakın olmak istiyoruz. Bir rüyamız
var; doğada bir toprak edinmek ve üstüne ekolojik evimizi inşaa edip,
bahçemizde meyve ve sebzemizi yetiştirmek…
Herşey tam zamanında…
Kardeşim Dr. Jeff Bush’un söyleşisi:
Son olarak, 58. Blog yazımda öfkemizin nasıl pozitif
yaratımlara gebe olduğunu yazmıştım.
Bu gün karşıma o öfkeyi başarılı olarak bütünün hayrına bir
hizmete dönüştüren bu cesur ve güçlü kadın çıktı:
İtalya'da bir parlamento vekili olan Sara Cunial, arada sırada
yuhalayan seslere rağmen, Bill Gates ve W.H.O. ın merkezinde olduğu insanlık
üzerinde oynanan karanlık oyunu özetleyip, Cumhurbaşkanlarının Bill Gates'le
yaptığı-yapacağı telefon konuşmalarını kullanarak, tutuklanması talebiyle insan
hakları mahkemesine şikayette bulunmasını istedi...
Bir tarih yazılıyor. Gözlerim doldu dinlerken.
(Takip etmek isterseniz Sara Cunial'ın fb sayfası: https://www.facebook.com/saracunial.camera/ )
Kardeşim Sara Cunial'ın videosu:
--------------------
Uzaktan görü rehberlik ve şifa seansı vermeye devam
ediyorum. İlgilenenler seansla ilgili bilgiyi buradan okuyabilir:
Ve bana strongwings121212@gmail.com
adresinden ulaşabilir.
Aşk ile
No comments:
Post a Comment
Note: only a member of this blog may post a comment.