Saturday 13 July 2024

79. Rüyanın çıkış kapısı

 

Bu yazıyı öncelikle ruh eşim Yuuka Shimada'ya bir teşekkür yazısı olarak adıyorum.

Japon Kapısının Türkiye’ye açılmasına kendine has zorluklar ve sınavlardan geçerek emek veren, Türkiye’yi adım adım dua ederek gezen, görünmez işçiye, eşim Yuuka’ya teşekkür ediyorum. Artemis’in rüyasını benimle tanışmadan seneler önce gördü. Akdeniz’in zeytinli tepelerini ve güneşini benimle tanışmadan seneler önce özledi. Sonunda geldi, burada. Ben görüyorum, ben biliyorum tüm hizmetlerini, ben sana teşekkür ediyorum.

Sonra bu yazıyı Tanrı işçisi günümüz nebilerine teşekkür olarak kaleme alıyorum. İyi ki varsınız, iyi ki olmanız gereken yere vardınız, iyi ki yapmanız gerekeni yapıyorsunuz, aşk oluyor. Aşk doğuyor yüreklerde.


Biliyorsunuz zaman zaman yaşadığım mucizeleri paylaşırım bu kanaldan. Sanki şifalı ekşi maya hamurundan bir tutam vermek gibi bu... Alan çoğaltsın ve başkalarıyla paylaşsın ve mucizeler çoğalsın diye niyetle. Mucizeler çoğalıyor gören kalplere...

Yine öyle bir şey yaşadım. Yaşadığım mucizeyi anlatabilmem için ona giden yoldaki olayları da biraz anlatmalıyım.


İlahi plan öyle istemiş ki 2012 senesinde Yuuka ile evlenmem Türkiye’ye Japonya’dan ruhani bir kapı açtı. (belki sayısız kapılara biri daha eklendi demek daha doğru olur.) O zaman bu zamandır bir çok Japon kardeşimiz ki bazıları şifacı olmakla birlikte hepsi ruhani insanlardı, Türkiye’ye yolculuklarını bir dua olarak yapmışlardı, bir haç yolculuğu gibi hem şifalanmak, hem de bu ülkeye şifa olmak dileğiyle. Bu insanların ortak özelliği bütünün şifası için olmaları gereken yerde olma arzularıydı... Yani Tanrı onları nereye çekiyorsa oraya gitme, orada bulunma güçleri vardı. Dirençsizce akan insanlardı; tıpkı bedeni şifalandırmak için gitmesi gereken yere gidip toplanan beyaz kan hücreleri gibi. (Dostum Ryu’nun söyleyişiyle) Onların Yuuka ile evliliğimizi bilmeleri, sonra Bizim Türkiye’de yaşamaya başladığımızı görmeleri, ruhlarından gelen Türkiye’ye gitme arzuları ve sonunda da güçlü bir çekim duyarak Türkiye’ye gelmeleri büyük bir planın aklımızın eremeyeceği yap boz parçaları gibi yerine oturdu. Siz de aynı şekilde belki ülkemizin veya Dünyamızın farklı yerlerinde belli zamanlarda bulunma arzusunu duymuşsunuzdur, çekilmişsinizdir. Belki bazılarınız bu arzuyu takip etmeyi başarmıştır. Bilmeden buranın kolektif bilincinden bir parçayı gidip oranın kolektif bilincine ekmişsinizdir; öyle gerktiği için. Bilmeden buranın şifasını oraya, oranın şifasını buraya getirmişsinizdir; öyle gerektiği için. Belki oradan af dileyenlerin sesini buraya getirmiş, buradaki affedenlerin sesini oraya götürmüşsünüzdür...

Bilmeden attığınız her adımda evrensel bir şifanın bedeninizden geçip oralara ekilmesine vesile olmuşsunuzdur...

Senelerce böyle hediyeler toplayıp hediyeler dağıtarak dünyayı gezdik. Daha doğrusu o arzuyla. Bazen bir çöl, bazen bir dağ başı... nereye çekildiysek orada...


Velhasıl o Japon dostlardan biri olan ve ilk tanıştığım an itibariyle ruh kardeşim dediğim, Ryu(Ejderha), eşi Kumiko ve 6 yaşında oğulları ile birlikte birkaç hafta evvel ülkemize geldiler. Ülkemizin enerji merkezlerinde yolculuk yaptılar, getirdikleri hediyeleri bıraktılar, verilen hediyeleri de gidecekleri yeni yerlere bırakmak üzere aldılar, yüklendiler.

En son, Kumiko ve Yuuka Selçuk Artemis Tapına’ğında dans ettiler. Ryu ve ben de ses ile evrensel kutsamayı ilettik. (Bu seremoninin bir videosu var-hazır olduğunda yayınlayacağım)

İçimizde kutlama ve açılım hissini duyumsadık. Bizlerden çok önce ekilmiş bir uyanış tohumunu, sayısız sulayanların yalnızca sonuncusu olduk. Kutsal dişi enerjinin varlıklarımızda ve topraklarda uyanışını hissettik. Artemis tapınağındaki seremoninin sonunda, fotoğrafta gördüğünüz kanadı buldum. Onu Artemis’in hediyesi olarak hissettim ve şükranla aldım. Kısmetse onu ruhani toplantılarda etkin bir arındırıcı güç aracı olarak kullanacağım.





Oradan sonra Meryem Anne’nin evini ziyaret edip kutsamasını aldık.


O bölgede, aynı dağ üzerinde yaşayan Züleyha annemiz ve Namık babamız var ki bizi kucakladılar, yedirdiler, içirdiler, kalbimizi, karnımızı doyurdular, dinlendirdiler. Şifayı paylaştık hep beraber.


Ertesi gün benim çok sevdiğim güç noktalarından bir diğeri olan, Bergama’ya gittik. Nebiler şelalesinde yıkandık, kutsandık, şifalandık ve yine varlığımıza dünyanın farklı yerlerinden katılmış frekansları bıraktık. Nebiler, peygamberler demek; İlahi Mesajı İletenler. Kadim zamanlarda bilinen yüz binin üstünde mesaj ileten- Peygamber yaşamış... Bugün bence sayıları milyonlarca. Giderek de çoğalıyor. Çünkü toplu bir uyanış o kadar yakın ve ruhlar alemi dünyaya o derece yakın.


Oradan bir diğer sevgilim olan Asklepion’a gittik; bilinen ilk holistik hastahane. Hastalıkların sebeplerinin sadece fiziksel bedende olmadığını bilen, onun köklerini duygularda, zihinde, ruh katmanlarında bulabilen, onunla çalışabilen üstadların çalıştığı bir şifalanma merkezi. Ne tuhaf dedik bundan 3600 sene önce böyle bir bilgelik vardı ve böyle bir hastahane vardı ve bu gün hala yok. Tabii güzel işaretler çok. Ses ile şifanın, reiki ve benzer tür enerji şifalarının hatta hayvanlarla terapinin hastaneye girmeye başladığı örnekler var.

Asklepion’un her zaman merakımı en çok cezbeden noktalarından biri olan uyku ve rüya terapilerinin yapıldığı koridorlara vardık. Orada kanallardan akan suların huzur verici şıkırtısında uyuyan insanlar rüya görür, uyandıklarında kahinlere, şifacılara ve rüya yorumcularına danışırlarmış. Belki hastalıklarının çözümünü, belki hayatlarında yapmaları gereken hayırlı bir değişimin bilgisini bu yolla öğrenirlermiş.


Ryu’ya dedim ki burada uyumak ve rüya görmek isterdim.

Etrafına bakındı ve dedi ki neden olmasın, kimseler yok. “Yere uzan ve ben sana Craniosacral terapisi uygulayayım. Çok rahatlatıcıdır ve belki rüya görürsün.”

Kumiko hemen şalını çıkardı ve yere serdi. Uzandım. Başımın arkasında Ryu oturdu ve ellerini taç çakramın üstüne koydu. Enerji hemen akmaya başladı.


Bu şifa merkezinde uyunan en son uyku, görülen en son rüya, -simyacıdaki çoban Santiago'nun uyuduğu tapınak şayet orası değilse- 3600!! yıl önceydi. Bunu düşünmek heyecan vericiydi ve birkaç dakika bu heyecandan sıyrılmak için derin nefes alıp verdim. Sonra bedenimi hissebiliyordum, nerede olduğumu biliyordum ama rüyadaydım. Turuncu bir ışık geldi. Dişi bir bilinçti. Gökhan zaten hayatım dediğin şey rüyanın ta kendisi, bu yeterli değil mi, başka neyin rüyasını görmek istiyorsun?, diye sordu.


Hayatın bir rüya olduğu bilincimde derin bir yere sahip olsa da bir an sarsıldım. Sonra neyin rüyasını görmek istiyorum diye merak ettim, sordum, içime bakındım.


Rüyadan çıkışın rüyasını görmek istiyorum, dedim.


Sonra bir anda kendimi gökkuşağı renklerinde akan bir suyun altında buldum. Rengarenk su tüm zerrelerimi yıkıyordu. Ben diye bir şey yoktu. Ve bir an sonra kendimi suyun dışında buldum. Orada, onun dışındayken sayısız rüya görüvermiştim-bir anda-, hepsi iç içeydi, uyandım yeniden suyun altında...

O su, rüyadan çıkış kapısı olarak gösterilmişti-hatırladım. Ama kapının arkasına geçmek isteği doğmadı. Çünkü hala burada olmak istediğimi fark ettim. Hala rüyanın içinde olmak istediğimi anladım ve gözlerim açıldı. Bunu daha önce de farklı deneyimlerde duyumsamıştım. Rüyanın sınırlarına kadar gitmiş nerede olduğumu tespit etmiştim.

Rüyanın içinde uyanık kalabilenlerden olalım.


Geri dönüş yolunda İzmir’e doğru sürerken aracı, yağmur bulutları büyüdü. Havada yıldırımlar görüldü. Yağmur şiddetle yağarken önümüzde bir de çifte gökkuşağı açıldı. O sırada arabanın teybinde son günlerde beni çok ağlatan Yaradan’a duyulan aşkın anlatıldığı o şarkı çalıyordu...

Nefeslerimin çelengine sevgilimin adını nakşediyorum

Sevgilim hayatın güzelleştirici süsüdür

Sevgili, isminin sonsuza kadar hafızamda kalması benim dileğim ve ibadetimdir”


Çifte gökkuşağı arasında gökten boşalan yağmur ve arka planda dinlediğim bu şarkı... Asklepion’da gördüğüm rüya... Hepsi birleşti ve kendimi durdurmadan bıraktım göz yaşlarımı. Zaten trafik te durma noktasındaydı.


ahhh... amma rüya gördüm.. amma rüya.. iç içe iç içe..sonsuzmuş gibi... İç içe..


Adın kalbimde daim kalsın ve bu rüyanın içinde hep rehberim olsun. Ve oyledir sonsuz şükür.


Sanki Asklepion İzmir’in kuzey kutbuydu ve Selçuk Güney kutbuydu. Sanki iki kutup arasında üst üste iki gün yapılan bu yolculuk boyunca bir enerji alışverişi, bir kayma, bir değişim olmuştu.

Ve yine de hepsi bir rüya.. hepsi bir rüya...


Bir de Yuuka Sudhosi Budhosi mantrasını okuduğumuz ses dosyasına klip yapmış... herşey kendi kendine, doğal akışında böyle oldu.

Mantranın Türkçe çevirisi şöyle:


Sen sonsuza dek saf sonsuza dek öz
ve bu dünya rüyası sana asla değemez
O halde bırak tutunmayı
Bırak şaşkınlığı
ve uç yere rüyanın ötesine


---


Rüyanın ötesine uçmak ne zamana kısmetse o zaman. O zamana dek birbirimiz için şimdi buradayız. Hep birlikte, rüyanın içinde, uyanışta.





Aşk olsun Hu


                          Youtube video: Sudhosi Budhosi Mantra -Sanskrit-İngilizce-Türkçe




Asklepion Rüya Koridorları

Geri dönüş yolunda Gök kuşağı kapısı 



                                                                                ---



Yuuka



---

Ryu & Kumiko (Mersin ses ile şifa çemberi)




                                               Züleyha Anne ve Namık Baba




      Japon kız kardeşlerimiz , Ayako, Yukimi, Michiko, Sano, Yooko, Hiroko, Akiko



Jumpei & Yoshika


             Tokyo'da Yuuka'nın çemberi                                         Mersin'de çember

Bursa'da Japon kız kardeşlerin Bursalı kız kardeşlerle buluşması ve Ayşenimiz



Züleyha Anne ,Yuuka, Akiko Artemis tapınağı dansı 

Tayland Çember

İzmir Didem ve Ayten'le sarılma etkinliği



13'ün mucizeye yolculuğu - Peru

Sedona

Peru'da Yaz gündönümü çemberi 

Bolivya uyuni



Shikoku Adası çember

Brezilya'da bir çember

Brezilya gökkuşağı kapsı

Meksika Maya Güneş Piramidi 

Amerika'da bir çember

Shasta Dağı -Dünyanın Taç çakrası

Sedona'dan gelen bir kristalin Göbeklitepe'ye iletilmesi

Titicaca Gölü Ay Adası -Dünyanın sakral çakrası

Maui-Hawai adası Dünyyanın kalp çakrası

Mısır dünyanın psişik kapıları

Yuuka çıplak ayak ateşin üstünde yürürken-Japonya

Fuji dağı zirvesi -Dünyanın solar pleksus çakrası

Angkor Wat



Rishikesh Hindistan



Hayalini dahi kuramayacağımız bir akışın içine teslim olarak an ve an, adım ve adım, ilmek ilmek ışıktan örülen bir ağın içinde bu ana vardık. Sonsuz şükür










No comments:

Post a Comment

Note: only a member of this blog may post a comment.