Maya
DOĞRU ANLAYIŞ
Doğru anlayışın ne kadar önemli olduğunun altını ne kadar çizsem az kalır. Doğru anlayış!
Vipassana ve ya herhangi bir ruhani araç doğru bir anlayışla uygulanmadığında insanı daha fazla illüzyona, daha fazla acıya sürükler. Doğru bir anlayışla kullanılmayan ruhani araçlar insana bir türlü ve ne yaparsa yapsın gelişemediği inancını getirebilir. Bu, ruhani arayış yolunun başlarındaki kişilerde yılgınlık ve ruhani yoldan kopmayı getirebilir. Seneledir o yolda yoga yapıp ruhani olarak bir adım ileri gidememiş, hala kimliğine-egosuna tutkun insanlar var. Senelerce bir çeşit meditasyonu uygulamış, bir guruyu ya da dini takip etmiş ve o tekniğin, gurunun, dinin ateşli savunucusu olmuş; bunu yaparken sonsuz olasılıklara gözlerini kapatmış kimseler çok. Ki o kimselerden bazıları günümüz ruhani camiasının öğretmenleri haline gelmişler. Kendilerine hocam diyen çok insan olduğu için ve bu hocalıktan keyif aldıkları için kendileriyle yüzleşmekten, uyguladıkları ruhsal araçların eksik, yetersiz, ya da doğru bir anlayıştan olmadığını kabul etmekten uzaklar. Bazıları umursamazlıkla devam edip kendi illüzyonlarının içine yeni öğrencileri de dahil ediyorlar.
Doğru anlayış her ruhani yolun merkezinde olmalı. Doğru anlayış, ruhani yolun ta kendisi olan YAŞAM’ın merkezinde olmalı. (Ancak belli bir gelişim seviyesinden sonra YAŞAM, Ruhsal YOL olarak anlaşılmaya başlar.)
Doğru anlayış nedir? Doğru anlayış insana en büyük hakikatin yönünü işaret eden anlayıştır.
Doğru anlayışın merkezinde olduğu bir ruhani yol, bu araçtan (Gökhan) kelimelere anca bu kadar dökülebiliyor:
1. Ben denilen inanç bütünlüğü ve onun yansıması olan beden & dünya, bir rüya. Öz Ben ise her an her yerde ve her şeyle bir Olan’ın zerresi. Ben O’ndan bir parçayım; O’nun sevgisinden sevgi; O’nun gücünden güç; O’nun aşkından aşk; O’nun şifasından şifa; onun sonsuz bolluğundan doğan bereket nehri benim. Ben insan olma rüyasının içinde uyanmaya; kutsallığımı, sonsuzluğumu, zamansızlığımı bu rüyanın içinde keşfetmeye, anlamaya, olmaya doğdum. Bu rüya, bir zerre olarak sonsuzluğumu anlayabilmem için dizayn edilmiş bir oyun sahnesi.
2. Uyanışın cevheri bende saklı. Bu cevheri benim için ortaya çıkartabilecek hiçbir araç, hiçbir şifacı ya da öğretmen yok. Ben kendi uyanışım ve yükselişimden bizzat sorumluyum.
3. Bütün ruhani araçlar ve öğretmenler; yoldaşlar ve yaşanan tüm deneyimler bana kendimdeki uyanış cevherini bulmamda, anlamda yardımcı birer ayna.
4. Bu rüyanın içinde hissettiğim her şey gelip geçici, buna egom da dahil.
5. Rüyanın ve her şeyin geçiciliğinin farkında değilken egoma hizmet ediyor, ona itaat ediyorum. Bunu yaparken ben her şeye karşı tepki gösteriyorum ve bu bütün acıların kaynağı.
6. Her an, ego ve ruh arasında; rüya ve hakikat arasında bir seçim anı. Bunun farkında olmadığım her an egoya, rüyaya ve acıya daha yakınım.
7. Acıdan mutluluğa, tepkisellikten ilahi uyuma, rüyadan hakikate, egodan öz benliğe, karanlıktan aydınlığa geçmeye niyet ediyorum ve yaşamakta olduğum hayatın her nefesini, her anını bu geçişe adıyorum. Kendimi tepkilerimle bağladığım tüm geçmiş bağlantı noktalarından affedilmeyi dileyerek ve affederek özgürleştirmeye niyet ediyorum.
Ruhani arayış yolunun bir noktasında en çok vuku bulan illüzyon, kullanılan araçların araç olduğunun unutulması ve amaçlaşması... Bu böyle olduğunda bir guruya tapınan insanlar, bir tekniği savunan savaşçılar ortaya çıkıyor... Uzun seneler yoga yapan birisi için artık amaç sanki yoga yapmak olmuş, ya da takip ettiği guru ve bu takip hayatının yegane amacıymış gibi...
10 günlük vipassana’ya ilk kez gelen İngiliz kardeş İan, kursun sonunda acaba başaramadım mı diye hayıflanıyordu ya... Sanki vipassana araç değil de amaç olmuştu onun için ve onu başarıp başaramadığını düşünerek hayıflanıyordu..
“Bu 10 gün inziva vesilesiyle kendimi biraz daha iyi tanıyabildim mi? Acıma şahit olabildim mi? Evrensel hakikate dair bir anlayış doğdu mu? Böyle soruları yoktu mesela.
Vipassana bir amaçtı ve 10 gün sonunda amaç da bitmişti. “Tamam başardım ya da başaramadım geçti bitti işte. Şimdi hayatıma kaldığı yerden devam edebilirim...”
Vipassana merkezinden çıktıktan 2 gün sonra gece vakti bana bu fotoğrafı gönderdi ve dedi ki “Ölümden döndüm, şoktayım”
Ertesi sabah İan’la buluştuk. Neler olduğunu anlattı.
Kasabada yürürken Vipassana merkezinde tanıştığı bir Hint’li çocukla yeniden karşılaşmışlar. Çocuğun yanında bir kız varmış; o da on gün aynı merkezde bizimleymiş.
Hintli çocuk benim de tanıştığım, 22 defa 10 günlük inziva bitirmiş 20’li yaşlarında bir delikanlı.
Hani 22 defa böyle bir kursu bitirmiş, hayatının 220 gününü sessizlikte geçirmiş birinin bilgelik kazanmış, dinginleşmiş olmasını beklersiniz, değil mi?
Bu delikanlı İan’a demişki:
“Biz bu gece bir bara gidip içmek istiyoruz. Bizimle gelir misin?”
İan’ın kafası karışmış bir an. Gitsem mi...? Bu benim hayat akışım değil mi?
Kız da biraz iş koyar gibi bir enerjiyle, İan’a göz kırparak “gel gel”, demiş.
O an İan’ın kafası çözülüvermiş. “Tamam geliyorum”, demiş.
O gece çok içmişler. Sonra da Hint’li çocuğun arabasına binip kasabaya geri dönmeye başlamışlar. Hint’li çocuk aracı sürerken bir taraftan vipassana hakkında yazdığı rap şarkısını coşkulu bir şekilde okuyormuş. Sonra nasıl olduğunu anlayamadan bir elektrik direğine çakılmışlar. Mucizevi olarak herkes kazayı ufak sıyrıklarla atlatmış.
O sabah Pushkar gölüne karşı oturmuş çayımızı içerken hikayesini böyle anlattı ve ben nerede hata yaptım diye sordu.
“Bir abiye ihtiyacım var ve sen osun. Bana anlamamda yardımcı olur musun? Ben akışı takip ettim? Hata bunun neresinde?”
-“İan, her eylemin merkezinde “doğru anlayış” olmalı. Doğru anlayışın eksikliğinde, insan daha çok rüya, daha çok acıya yönelir. Neden 10 günlük vipassana inzivasına gittin? Bence bunun cevabını tam olarak bilmiyorsun. Bilmediğin için de amacın 10 günü tamamlamak ve atlatmaktan, belki bundan gurur duymaktan, ruhani bir kimliklenme edinmekten daha derin bir şey değildi. Bunu nereden biliyorsun diye sorarsan derim ki:
Doğru bir anlayıştan gelen bir amacın olsaydı, bunu biliyor olsaydın, 10 gün bittiğinde o amacın sona ermediğini, hala o amaca doğru yürüdüğünü bilirdin ve o bilişte olsaydın bara davet edildiğin o an kaybolmazdın; içmeye gitmezdin.
Acıtabilir ama sevgiden ötürü daha açık söyleyeyim; amacın gerçekten ruhsal uyanış olsaydı, vipassanın o uyanış yolunda karşına çıkan bir araç olduğunu bilir, o aracı kullanabildiğin kadar iyi kullanır, kurs bittiğinde de kaldığın yerden öz amacına doğru, ruhsal uyanışa doğru yani daha yüksek frekanslı bir bilinç haline doğru hayatını adımlamaya devam ederdin. İhtiraslara kapılıp onların peşinden sürüklenmek akışta olmak değildir. Bilincin daha düşük frekanslı hallerine düşmektir. 10 gün yaptığın meditasyonlar boyunca, eylemin temelinde doğru anlayış olmasa bile, evrensel bir hediyenim sonucu olarak hakikate bir nebze yaklaştırıldın. Bil ya da bilme bilincinin frekansı bir düzeye yükseltildi. 10 gün biter bitmez bu yüksek frekansı arkanda bırakıp, ihtirasın peşinden süreklenip, daha düşük bir bilinç frekansına geri döndün.
İan: “Doğru, doğru abicim... Galiba aynen böyle oldu...”
-“Vipassanayı yanlış bir anlayışla da yapmış olsan; yanlış seçimlerle, yanlış şeyler yapıp daha çok acı yaşamış da olsan, Yanlış değilsin! İnsansın! İnsan Doğru anlayışı ve doğru yolu hatalardan, acılardan geçerek bulur. Şimdi en azından bu olaylar sonrasında kendine şunu sormaya hazırsın: “Ben gerçekten kimim ve ne istiyorum? Hindistan’a uzun bir yolculuğa gelmişsin. Neden burada olduğunu biliyor musun? Bu yolculuğu bir amaca adadın mı? Çünkü bilmiyorsan ve adamadıysan, bu yolculukta daha çok kaybolabilirsin.”
İan: “Yola çıkmadan önce şu iki istek arasında sıkışıp kalmıştım:
Ruhani bir deneyim yaşamak ve sahil partilerinde kızlarla içip sevişmek... Dün beni o bara çeken önemli diğer bir sebep o kızın bana karşı açıklığı ve davetkarlığıydı... Çağırılıyorum, demek bu benim akışım diye düşündüm.”
-“İan, eğer o kızla sevişecek olsaydın, Vipassanadan çıkar çıkmaz bara gidip içen çok ender insanlardan biri olmakla kalmayıp, bir vipassana kız kardeşiyle yatağa giren ilk insan da olacaktın.”
Bu ikimizin de kulağına oldukça abzürd bir o kadar gerçek geldi ve bir süre boyunca güle durduk.
“Yolculuğunun amacını bilmezsen daha nice yanlış çağrıya kapılıp gider ve kaybolursun ve burada bahsettiğim yolculuk yalnızca Hindistan yolculuğun da değil; tüm hayat yolculuğun.
Tüm hayat yolculuğunu kendinle ilgili hakikati bulmaya, o hakikat olmaya adarsan, pusulan hep sana o yönde işaret edecektir. O arayışa adanmışlığın ne kadar güçlü olursa dışarıdan gelen; beş duyu organına, nefsine, egona takılan her şeye karşı daha net bir anlayışın olacak; daha güçlü bir iradeyle merkezinde kalıp, daha kolay bir şekilde hayırlı yöne sevk olacaksın. Hayırlı olan yön, hakikate doğru olan yön. Günden güne bütünün hayrına olan yön daha çekici gelecek sana. Doğru anlayışla doğru yönde akacaksın.”
İan: “Hmmmm.. Doğru anlayışla doğru yönde akmak... Yani akabileceğim birçok yön var ama hayatımın amacını daha iyi bilirsem, ona daha iyi adanırsam, daha doğru bir akış yaşayacağım ve akış beni daha mutlu, daha bilge bir hayata götürecek...”
-“İşte bu kardeşim. Bunu zaten için biliyor ve ben şimdi hayatının bu dönüm noktası olan yer ve zamanda sana içini yansıtmış oldum. Umut ediyorum artık ne istediğini daha doğru bileceksin.
İan’ın gözleri parladı.
“Evet, evet, daha bilge, daha gerçek bir ben olmak istiyorum. İsteğim bu.”
----
Ruhsal gelişim: doğru anlayış+iyi ahlak+ doğru konsantrasyon
Doğru anlayışla uygulanmayan her türlü ruhsal araç bir oyalanma ve dolayısıyla acı getirir. 22 defa 10 gün... Hakikat hakkında rap yaparken direğe toslayıp ölümden dönmek... Bu kadarı bile insana çok şey anlatıyor. Resmen evren konuşuyor; ona ve hepimize diyor ki:
Bu anda sonsuz olasılıklardan oluşan 2 yön var. Yalnızca 2 yön. Rüyanın yönü ve hakikatin yönü. Hangisinden gitmek istiyorsun?
Diğer taraftan en hata gibi gözüken seçimler bile bizi çeşitli acılara batıp çıkardıktan sonra doğru yöne sevk edecektir. Çünkü evrim geçici düşüşleri olan daimi bir yükseliş olarak dizayn edilmiş.
Şimdi yaptığımız her seçimi, kullandığımız her ruhsal aracı baştan ele alıp sorgulayalım. Neden? Nasıl bir anlayıştan onları kullanıyoruz?
Mesela 1000 kere bir duayı ya da mantrayı mı tekrar ediyoruz? Neden? Bunu yaparken ne hissediyoruz? Bir aracın bizi kurtarmasını, yükseltmesini mi bekliyoruz?
O dua ya da mantranın içinde en yüksek hakikatin bir izi, frekansı mavcut mu? Onunla babğlantı kurabiliyor muyuz? O hakikatin güçlü çekimine kapılıp teslim olabiliyor muyuz?
Yoksa zihinle ve bedenle o araca manasız bir tutunuş mu sergiliyoruz?
Tüm seçimlerimize, tüm ruhani araçlarımıza bakalım, ince ayarı yapıp aynı aracı kullanmaya devam edelim ya da o ince ayar sonrasında belki de 20 senedir yaptığınız yogayı-duayı-ritüeli bırakıp başka bir yoga türüne, başka bir ruhsal araca geçiş yapmak isteriz... kim bilir...
Başından beri bildiğim amaç bu yazı dizisi için bu noktaya kadardı: NOKTA.
Amacım tüm yaşam boyu bütüne hizmette olmak ve ona konulabilecek bir nokta yok. Ölüm bile nokta değil.
Başka yazılarda, başka derin konularda, başka yaşamlarda kucaklaşmaya devam. Vipassana yazı dizisi şimdilik burada bitti.
Aşk olsun, Aşk oldu Hu
---
Bizden kısa haberler:
Şu an Güney Goa’dayız. Maya kara kalem çizim kurslarına gidiyor. Birlikte sörf öğreniyoruz. Yuuka bazı ruhani seremonilere katılıyor.
6 martta evlilik yıl dönümümüzü kutlamak üzere, evlilik teklif ettiğim ve ruhani olarak evlendiğimiz Rishikesh’e doğru bu pazar yola düşeceğiz. 33 saat tren yolculuğu...
Maya doğru anlayışla doğru bir yönde akışta. Okulda. Bu onun okulu.