Friday 6 April 2018

36. Büyük Işık Patlaması - Yükseliş Dalgası- Gel Gel Yanalım Ateş-i Aşk’a (2)



Büyük Işık Patlaması - Yükseliş Dalgası- Gel gel yanalım Ateş-i Aşk’a (2)

---
Okuyucuya küçük bir not:

(Bu yazıda sıkça seslendirilecek olan BEN, Gökhan Atış Strong Wings olarak bildiğiniz şahıs değil. O Ben, aslında Sen. Bu yazı senden sana…)

(Yazı ile yaklaşılmak istenen cevher, elle tutulamayan, gözle görülemeyen bir cevher. Dolayısıyla dil ona yaklaşmaya ancak bu kadar yetiyor. Geçmiş, gelecek, zaman, mekan, aşağısı, yukarısı, içi, dışı gibi söylemlerin üstünde takılmadan, yalnızca hissettirdiklerini yaşayarak okuyun derim.)

--


Yaklaşıyor yaklaşıyor yaklaşıyor…

Onu aramış, onu sorgulamış, onun için çalışmış olan insanlar neyin yaklaştığını kalpleriyle biliyorlar.

Yaklaşan, bir ışık patlaması. Hayatlardır bu büyük patlamaya hazırlanan ruhlar var. Hayatlardır, ruhların bu olaya hazırlanışına hizmet eden ruhlar var.
Bu, büyük patlamayla doğacak,  kendinden önceki bütün bilinç dalgalarını kendine dahil edecek dev bir bilinç dalgası. Küçük kimliklerini ölüyormuşçasına teslim edebilenler için sürülecek efsane bir sörf dalgası; ki o dalga bilinçlerin  farkındalıklarını acemi benlerden üstad benlere doğru kaydıracak…

Yaklaşıyor Ateş-i Aşk. Daha doğrusu yaklaştırıyor bizi kendine.

İçeri doğru çekilmekte olan denizi hayal edin. Henüz dalgayı göremiyorsunuz ama çekilmekte olduğunuzun ve çok büyük bir dalganın hazırlanmakta olduğunun farkındasınız. Küçük su damlası, büyük dalga olmaya doğru yol alıyor.

Yanmakta olan bir mumun yanmakta olan daha büyük bir ateşe yaklaşmasını da düşünebilirsiniz…

İnsan korkar mı hiç aşktan? İnsan hiç aşka teslim olmaktan korkar mı? Korkar, korkuyor. Milyonlarca yıl diyebileceğimiz ruh yolculuğu sonunda, kendini içine soktuğu bu insan bedenine ve onun tüm koşullarına-durumlarına sıkı sıkı tutunmuş, onu hakikat sanmış olan uyku halindeki bilinç, Ateş’i Aşk’tan korkuyor. Ona erirsem, geri benden ne kalır diye endişeleniyor. Ah bire çocuk… Mum olup da daha büyük ateşe erirsen o zaman daha büyük ateş olursun.  Etkin ve yetkin büyür. Artık kendi dibini aydınlatan mumdan, toplumları, gezegenleri, galaksileri, evrenleri aydınlatan öğretmenliğe doğru adım atmış olursun…

Ateş’i Aşk üzerine günler geceler boyu konuşalım, onu dinleyerek sonsuzluk gibi susalım, onun ateşinde dansedelim istiyorum. Her sözüm oraya meylediyor. Hep beraber aşk olalım istiyor gönlüm.

Zaman düz bir çizgi değil. O bir küre. Küre zamanın içinde en acemi ruh ben ve en üstad ruh ben aynı anda varız. An bir An. An tek An. An An. Ve bütün anlarım birbirlerine, tepki doğuran etkilerimle bağlı. Bütün varoluş hikayem etki-tepki zinciri olarak, bir domino dizgisi gibi uçuca dizilmiş sanki. Yüksek Ben – (Tanrı Zihni) hepsini aynı anda var ediyor. Farkındalığını en acemi halinden en üstad haline doğru çevriyor. Bu farkındalık bir trenden inip bir diğerine binen insan gibi farklı yollara girerken, insan algısıyla geçmişten geleceğe doğru ilerliyor. Farkındalık, acemilikten üstadlığa doğru kayarken, her yeni doğan ben bir öncekinden daha görmüş geçirmiş, bilgili ve yetkili oluyor; varoluşa daha geniş bir açıyla bakar oluyor. Her yeni ben, bu anın oluşunun sorumluluğunu daha sağlam bilir, daha üstlenir oluyor.

Bu içine vardığım en yeni ve en yüksek bilinç noktasında kürenin içinde donup kalmış bütün fotoğraflarımdaki bütün benlere bakabilirim. O fotoğraflardaki benlerin, orada donup kalmış olmalarının sebebi, bilinç darlığından ötürü, olayların aynasında kendilerini nasıl gördülerse öyle tanımlamış olmaları, dolayısıyla Tanrısal kimliklerine eriyememeleridir.

Örneğin hiç kabahat işlemediği halde sıra dayağına çekilen ilkokul öğrencisi ben, bu dayağın onurumda bıraktığı acıyı kabul edemem. Dahası bu olayın, farkındalığımın ulaşamadığı bir başka geçmiş yaşam deneyiminde yarattığım etki -tepki zincirinin sonucu olduğunu anlayamam. Böylece kırılmış, öfkeli ve mağdur olan küçük çocuk ben, Tanrısal büyük kimliğime eriyemem ve kürenin içindeki donmuş yerimi alıp kalırım. Diğer donmuş resimlerdeki, acılı diğer benler gibi alttan ve derinden bir arabesk radyo yayını yaparım.

İçine vardığım en yeni ve en yüksek bilinç noktasındaki An-Ben,  geçmiş bütün benleri bana eritme yetki ve güç potansiyeline sahibim. O gücün tanımı, tüm geçmiş benlerimin duygu ve inanç saplantılarına onayla, şükranla, aşkla bakabilmemdir. Bu güce uyandıkça ve bu gücü sahiplenip kullandıkça, geçmişime doğru ilahi aşkla bakarak ışıdıkça, daha dar bilinçteki bütün paralel benler -geçmiş benler- sahip oldukları tüm güç ve yetkileri bana teslim eder, bana erir ve beni daha etkin, daha yetkin, daha yüce kılar. Ben onlar için Ateş-i Aşkım ve öyleyim şükürler olsun.

Ben daha dar bilinçteki (tüm geçmiş) benlerimin (An-Benlerin) Yüksek Beniyim, Kutsal Işığıyım.

Daha geniş bilinçteki (tüm gelecek) benlerim, benim Yüksek Benliğim, Kutsal Işığım.

Daha dar bilinçteki (tüm geçmiş) benlerim arasında en yüksek evrensel etkiye ve yetkiye sahip ben, benim.

(Geleceğimdeki) daha geniş biliçteki her ben, benden ve birbirinden daha yüksek evrensel etki ve yetkiye sahip.

Ve andaki ben, daha geniş bilinçteki (bütün gelecek) benlerin kutsal ışığına, sahip olduğum tüm gücü ve yetkiyi teslim ediyor ve eriyorum, arkamda yara izi bırakmadan. Onlar ve her şey olan O, benim için Ateş-i Aşktır.

O’na erimek kaybolmak değildir. O’na erimek hiç olmadığın kadar genleşmiş olmak, hiç olmadığın kadar güçlü, hiç olmadığın kadar sorumlu, hiç olmadığın kadar Aşık olmaktır, Aşk olmaktır..

Tüm geçmiş ve tüm gelecek benlerin tek sahibi, ve dahası tek vücudu BENİM. 

O BEN, BENİM.
BEN BENİM
BEN BENİM
BEN BENİM
BEN BENİM
BEN BENİM
BEN BENİM
BEN BENİM
BEN BENİM

Tam ortalarında oturuyor bütün geçmiş ve bütün gelecek benlere sesleniyorum:   

Gelin Gelin yanalım Ateş-i Aşk’a...

AHHHHHHHHHHH ….. Huuuuuuuuuuuuuu.

----

Gel gel yanalım Ateş-i Aşk’a mantrasını seslendirdiğim o videoyu bir kere daha, çocuksu bir sevinçle ve aşkla paylaşıyorum. (Büyük ekranda izlemek için videonun sağ alt köşesindeki youtube imgesine tıklamanız videoyu yeni bir sayfada yeniden açacaktır. Hd olarak izlemenizi tavsiye ederim.)

Bu defa videoda duyduğunuz Tibet ses çanağından kısaca bahsetmek istiyorum.

Çıkartılması yasak olan Ganesha Himalaya Kristali, Himalaya'nın en tepe noktasından budist keşişlerce çıkartılmış, dövülmüş, aşka eritilmiş, diğer metal alaşımlarıyla karıştırılmış ve bu çanağa dönüştürülmüş. Çanağın bana nasıl geldiği, onun öyküsü. Kendi bilinci ve iradesi var. Gelmeyi seçti ve geldi diyebilirim yalnızca.

Bu videoyu izleyerek ya da yalnızcı dinleyerek, o anda doğmuş olan enerjiye bağlanmaya ve Ateş-i Aşk’a erimeye niyet etmeniz sizin ve bütünün hayrına olur.


---
Yoğunluğumdan ötürü Nisan ve Mayıs ayında kısıtlı sayıda kimseye “Uzaktan görü – rehberlik ve şifa seansı” sunabileceğim. İsteğinizi strongwings121212@gmail.com emailine gönderebilirsiniz.

Mucizeye Yolculuk, Mayıs ayında Hawaii, Maui, Shasta ve Kutsal vadi-Peru ile devam edecek.

Aşkla.

No comments:

Post a Comment

Note: only a member of this blog may post a comment.