Büyük Işık
Patlaması - Yükseliş Dalgası- Gel gel yanalım Ateş-i Aşk’a (2)
---
Okuyucuya küçük bir not:
(Bu yazıda sıkça seslendirilecek olan BEN,
Gökhan Atış Strong Wings olarak bildiğiniz şahıs değil. O Ben, aslında Sen. Bu
yazı senden sana…)
(Yazı ile yaklaşılmak istenen cevher, elle
tutulamayan, gözle görülemeyen bir cevher. Dolayısıyla dil ona yaklaşmaya ancak
bu kadar yetiyor. Geçmiş, gelecek, zaman, mekan, aşağısı, yukarısı, içi, dışı
gibi söylemlerin üstünde takılmadan, yalnızca hissettirdiklerini yaşayarak okuyun derim.)
Yaklaşıyor yaklaşıyor
yaklaşıyor…
Onu aramış,
onu sorgulamış, onun için çalışmış olan insanlar neyin yaklaştığını kalpleriyle
biliyorlar.
Yaklaşan,
bir ışık patlaması. Hayatlardır bu büyük patlamaya hazırlanan ruhlar var. Hayatlardır,
ruhların bu olaya hazırlanışına hizmet eden ruhlar var.
Bu, büyük
patlamayla doğacak, kendinden önceki
bütün bilinç dalgalarını kendine dahil edecek dev bir bilinç dalgası. Küçük
kimliklerini ölüyormuşçasına teslim edebilenler için sürülecek efsane bir sörf
dalgası; ki o dalga bilinçlerin farkındalıklarını
acemi benlerden üstad benlere doğru kaydıracak…
Yaklaşıyor
Ateş-i Aşk. Daha doğrusu yaklaştırıyor bizi kendine.
İçeri doğru
çekilmekte olan denizi hayal edin. Henüz dalgayı göremiyorsunuz ama çekilmekte
olduğunuzun ve çok büyük bir dalganın hazırlanmakta olduğunun farkındasınız.
Küçük su damlası, büyük dalga olmaya doğru yol alıyor.
Yanmakta
olan bir mumun yanmakta olan daha büyük bir ateşe yaklaşmasını da
düşünebilirsiniz…
İnsan
korkar mı hiç aşktan? İnsan hiç aşka teslim olmaktan korkar mı? Korkar,
korkuyor. Milyonlarca
yıl diyebileceğimiz ruh yolculuğu sonunda, kendini içine soktuğu bu insan bedenine ve onun tüm koşullarına-durumlarına
sıkı sıkı tutunmuş, onu hakikat sanmış olan uyku halindeki bilinç, Ateş’i Aşk’tan
korkuyor. Ona erirsem, geri benden ne kalır diye endişeleniyor. Ah bire çocuk… Mum
olup da daha büyük ateşe erirsen o zaman daha büyük ateş olursun. Etkin ve yetkin büyür. Artık kendi dibini
aydınlatan mumdan, toplumları, gezegenleri, galaksileri, evrenleri aydınlatan
öğretmenliğe doğru adım atmış olursun…
Ateş’i Aşk
üzerine günler geceler boyu konuşalım, onu dinleyerek sonsuzluk gibi susalım,
onun ateşinde dansedelim istiyorum. Her sözüm oraya meylediyor. Hep beraber aşk
olalım istiyor gönlüm.
Zaman düz
bir çizgi değil. O bir küre. Küre zamanın içinde en acemi ruh ben ve en üstad
ruh ben aynı anda varız. An bir An. An tek An. An An. Ve bütün anlarım birbirlerine,
tepki doğuran etkilerimle bağlı. Bütün varoluş hikayem etki-tepki zinciri
olarak, bir domino dizgisi gibi uçuca dizilmiş sanki. Yüksek Ben – (Tanrı
Zihni) hepsini aynı anda var ediyor. Farkındalığını en acemi halinden en üstad
haline doğru çevriyor. Bu farkındalık bir trenden inip bir diğerine binen insan
gibi farklı yollara girerken, insan algısıyla geçmişten geleceğe doğru
ilerliyor. Farkındalık, acemilikten üstadlığa doğru kayarken, her yeni doğan
ben bir öncekinden daha görmüş geçirmiş, bilgili ve yetkili oluyor; varoluşa
daha geniş bir açıyla bakar oluyor. Her yeni ben, bu anın oluşunun
sorumluluğunu daha sağlam bilir, daha üstlenir oluyor.
Bu içine
vardığım en yeni ve en yüksek bilinç noktasında kürenin içinde donup kalmış
bütün fotoğraflarımdaki bütün benlere bakabilirim. O fotoğraflardaki benlerin,
orada donup kalmış olmalarının sebebi, bilinç darlığından ötürü, olayların aynasında
kendilerini nasıl gördülerse öyle tanımlamış olmaları, dolayısıyla Tanrısal
kimliklerine eriyememeleridir.
Örneğin hiç
kabahat işlemediği halde sıra dayağına çekilen ilkokul öğrencisi ben, bu
dayağın onurumda bıraktığı acıyı kabul edemem. Dahası bu olayın, farkındalığımın
ulaşamadığı bir başka geçmiş yaşam deneyiminde yarattığım etki -tepki
zincirinin sonucu olduğunu anlayamam. Böylece kırılmış, öfkeli ve mağdur olan
küçük çocuk ben, Tanrısal büyük kimliğime eriyemem ve kürenin içindeki donmuş
yerimi alıp kalırım. Diğer donmuş resimlerdeki, acılı diğer benler gibi alttan
ve derinden bir arabesk radyo yayını yaparım.
İçine
vardığım en yeni ve en yüksek bilinç noktasındaki An-Ben, geçmiş bütün benleri bana eritme yetki ve güç
potansiyeline sahibim. O gücün tanımı, tüm geçmiş benlerimin duygu ve inanç
saplantılarına onayla, şükranla, aşkla bakabilmemdir. Bu güce uyandıkça ve bu
gücü sahiplenip kullandıkça, geçmişime doğru ilahi aşkla bakarak ışıdıkça, daha
dar bilinçteki bütün paralel benler -geçmiş benler- sahip oldukları tüm güç ve
yetkileri bana teslim eder, bana erir ve beni daha etkin, daha yetkin, daha yüce
kılar. Ben onlar için Ateş-i Aşkım ve öyleyim şükürler olsun.
Ben daha
dar bilinçteki (tüm geçmiş)
benlerimin (An-Benlerin) Yüksek Beniyim, Kutsal Işığıyım.
Daha geniş
bilinçteki (tüm gelecek) benlerim,
benim Yüksek Benliğim, Kutsal Işığım.
Daha dar
bilinçteki (tüm geçmiş) benlerim
arasında en yüksek evrensel etkiye ve yetkiye sahip ben, benim.
(Geleceğimdeki) daha geniş biliçteki her
ben, benden ve birbirinden daha yüksek evrensel etki ve yetkiye sahip.
Ve andaki
ben, daha geniş bilinçteki (bütün gelecek)
benlerin kutsal ışığına, sahip olduğum tüm gücü ve yetkiyi teslim ediyor ve
eriyorum, arkamda yara izi bırakmadan. Onlar ve her şey olan O, benim için
Ateş-i Aşktır.
O’na erimek
kaybolmak değildir. O’na erimek hiç olmadığın kadar genleşmiş olmak, hiç
olmadığın kadar güçlü, hiç olmadığın kadar sorumlu, hiç olmadığın kadar Aşık
olmaktır, Aşk olmaktır..
Tüm geçmiş ve tüm
gelecek benlerin tek sahibi, ve dahası tek vücudu BENİM.
O BEN, BENİM.
BEN BENİM
BEN BENİM
BEN BENİM
BEN BENİM
BEN BENİM
BEN BENİM
BEN BENİM
BEN BENİM
Tam ortalarında oturuyor bütün geçmiş ve bütün gelecek benlere sesleniyorum:
Gelin Gelin yanalım Ateş-i Aşk’a...
AHHHHHHHHHHH
….. Huuuuuuuuuuuuuu.
----
Gel gel
yanalım Ateş-i Aşk’a mantrasını seslendirdiğim o videoyu bir kere daha, çocuksu
bir sevinçle ve aşkla paylaşıyorum. (Büyük ekranda izlemek için videonun sağ alt
köşesindeki youtube imgesine tıklamanız videoyu yeni bir sayfada yeniden
açacaktır. Hd olarak izlemenizi tavsiye ederim.)
Bu defa
videoda duyduğunuz Tibet ses çanağından kısaca bahsetmek istiyorum.
Çıkartılması
yasak olan Ganesha Himalaya Kristali, Himalaya'nın en tepe noktasından budist
keşişlerce çıkartılmış, dövülmüş, aşka eritilmiş, diğer metal alaşımlarıyla
karıştırılmış ve bu çanağa dönüştürülmüş. Çanağın bana nasıl geldiği, onun
öyküsü. Kendi bilinci ve iradesi var. Gelmeyi seçti ve geldi diyebilirim
yalnızca.
Bu videoyu
izleyerek ya da yalnızcı dinleyerek, o anda doğmuş olan enerjiye bağlanmaya ve
Ateş-i Aşk’a erimeye niyet etmeniz sizin ve bütünün hayrına olur.
---
Yoğunluğumdan
ötürü Nisan ve Mayıs ayında kısıtlı sayıda kimseye “Uzaktan görü – rehberlik ve
şifa seansı” sunabileceğim. İsteğinizi strongwings121212@gmail.com
emailine gönderebilirsiniz.
Mucizeye Yolculuk, Mayıs ayında Hawaii, Maui, Shasta ve Kutsal vadi-Peru ile devam
edecek.
Aşkla.
No comments:
Post a Comment
Note: only a member of this blog may post a comment.