Thursday 7 June 2018

43.İlahi işaretlerle dolu bir yolculuk, Shasta Dağ’ından Kutsal Vadi’ye..

“Bütünün en yüksek hayrına işim ve aşkım şifacılık, ışığa kanallık, seyyahlık, yazarlık. Blog yazılırımı okuyup, çektiğim fotoğraflara bakarak kendi hayatınız için ilhamlar alıyorsanız, hizmetlerimi bütünün hayrına buluyorsanız ve bu şekilde yaşamaya devam edebilmemi diliyorsanız; yolculuğuma bu gerekçeyle, manevi desteğiniz gibi maddi destekte de bulunmak istiyorsanız, yazının sonunda vereceğim banka hesap bilgisi ile bana ulaşıp bağışta bulunabilirsiniz. Yardımınız bizim için evrenin akan bolluk ve bereket nehridir. Şükürle alır ve bütünün en yüksek hayrına değerlendiririz. Varlığınıza ve ruhunuza Şükran.”

İlahi işaretlerle dolu bir yolculuk, Shasta Dağ’ından Kutsal Vadi’ye


(Bu yazımda okuyacağınız şeyler için kalbim dışında bir kaynak gösteremem. İleteceğim bilgilerin bir kısmı bilinen genel bilgiler olmakla birlikte bir kısmı son bir ay içinde bulunduğum kutsal alanlarda bana iletilen ve de genlerimden doğan bilginin sözlere dökülmesidir. Bu yazıda size ulaşması gereken bir enerji frekansı varsa, yazı dikkatinize gelecektir. Kalbinizle okuyup, almanız gerektiği kadarını almanızı dilerim.)


Hawaii ve Maui adaları, yeryüzü cennetinin bizim gördüğümüz en nadide güzelliğiydi. Bu adalarda size tehdit hissettirebilecek hiçbir yırtıcı hayvan türü, yılan, zehirli örümcek ya da akrep yok. Tropikal bir ormanda evinizin bahçesindeymiş gibi emniyetli yürüyebilirsiniz. Hiçbir tehdidin olmadığı bu vahşi yaşam alanlarındayken kendinizi ya başka bir gezegendeymiş gibi ya da bu gezegenin kadim zamanlarında yaşar gibi hissedebilirsiniz.
Bu adalar, (California)Shasta Dağı’na kadar uzanan Mu kıtasının topraklarıymış. Büyük afet sonunda kıta sular altında kalmış. İlerleyen dönemde kıtanın canlı lav kanalları lav püskürtmüş ve suyla temas eden lav hemen soğuyarak kaya parçalarına dönüşmüş. Suyun altındaki lav patlamalarının oluşturduğu bu kaya kütlesi yükselerek su üstüne çıkmış. Okyanusun dibinde kalan Mu’nun kendine has bitki örtüsü, zaman içinde uyanıp büyümüş ve bu adaları yaşanır hale getirmiş.  Mu ve Lemuria kıtaları dünyanın karanlık çağa girişine dek, üstündeki toplumların barış, huzur, bolluk, bereket içinde ve birlik bilincinde yaşadığı yerlermiş. Batış olmadan önce düşük bilinçli, yüksek teknolojili başka Galaktik ırkların aralarına karışması ile bozulmalar yaşamışlar. Kutsal yaratıcı, dişil enerji, kaba eril enerjinin baskısı altına girmiş. Yüksek bilinç frekansında kalmayı başaran sayılı varlık, büyük afeti, dünyanın yüksek dağlarına uçan arabalarıyla ulaşarak, ya da dünyanın atmosferinde kalarak atlatmışlar. Suların çekilmesinden sonra dünyanın başka bölgelerine göç ederek yeniden yüksek bilinçli toplumlar kurmaya uğraşmışlar. Dünyanın 13 bin yıl sürecek karanlık çağının başında olduğunu bildikleri için kuracakları yüksek bilinçli toplumların karanlık, kaba güçlerin saldırısına uğrayacağını ve tekrar ve tekrar yıkılacağını bilmişler.  Yine de ellerinden geleni yapmış, bu süreçlerde, bilincin anahtarlarını taşıyacak, öğretmenden öğrenciye gelecek nesillere doğru aktaracak, ruhani görevliler yetiştirmişler. Bu ruhani görevliler Tibet’te budist rahipler, Mısır’da İsis Rahibeleri, İrlanda’da duruidler, uzak doğuda çi üstadları, kabile hayatlarında şamanlar, Hawaii adalarında Kahunalar, daha ileri zamanlarda dinlerin saflığını koruma misyonundaki 4 dinin hizmetlileri olarak görünmüşler. Yarattıkları yüksek enerjili ışık tapınaklarında, en ileri öğrencilerine inisiyasyonlar ile bilincin daha yüksek kapılarının anahtarlarını vermişler. (Bu anahtarlar DNA’nın çok yüksek potansiyel taşıyan yapılarıymış.)

Karanlık çağın en karanlık döneminde hakim olan en düşük frekanslı enerjiler, insanlığın dna’sındaki yüksek bilinç kodlarını yavaş yavaş kapatmış. Ruhani görevliler bu durumu atlatabilmek için bir plan uygulamaya sokmuşlar. Bu plan gereği bir kısmı dünya’da kalıp uyku ve unutkanlığa insanlığın geri kalanı gibi düşecek, bir kısmı ise galaksinin yüksek bilinçli alanlarına ve yeryüzünün iç dünya denilen yüksek bir boyutuna göç edip, karanlık çağın ortası geçildikten sonra dünyadaki kardeşlerine uyandırıcı sinyaller ve hatırlatıcı mesajlar gönderecekmiş. Dünyadan ayrılanlar daha sonra, galaksinin başka gezegen ve yıldızlarının temsilcilerinden oluşan galaktik birliğin yardımını alarak, dünyanın uyanışına  çok daha büyük bir güçle yardıma dönmüşler. Bir taraftan dünyada uykuya dalmış olan ruh eşlerini ve kardeşlerini uyandırmışlar bir taraftan da insanlığın Dna’sına, aktarılan sinyalleri daha iyi alabilmeleri için, çok hassas ve yüksek bağlantılı galaktik ırkların dna’sını tohumlamışlar.  Dünya üstünde yeniden uyanışa geçen ruhani görevliler ise dna tohumlaması yapılan insanları bulup onları öğrencileri haline getirmiş ve yüksek bilincin anahtarlarını onlara iletmeye başlamışlar. Öğrenciler gelişip yeni öğretmenler haline gelmiş. Karanlığın türlü oyunlarına rağmen dünyanın dört bir tarafına yayılmayı ve insanlığın kollektif bilincine evrenden gelen yüksek bilgileri ekmeyi başarmışlar.

Hawaii ve adalarının hikayesine geri dönecek olursak, bu kara parçaları Mu kıtasının yüksek bilinç enerjisinin fiziki bir güzelliği olarak yansıma bulmuş. Üzerinde zehirli hiçbir bitki ve hayvan yetişmemiş. Şelaleleri, kumsalları, gölleri, karlı dağ tepeleri, tropikal ormanları ve hatta çölü ile yeryüzünün geçmiş ve gelecek cennet deneyimlerinin sembolü olmuş. Maui adası yüksek aşk bilincinin sembolü olarak dünyanın yeni kalp çakrası haline gelmiş. Bilincin giderek düşmekte olduğu dünyada, Yüksek bilinçli bir toplum bu adalarda yaşam bulmuş. Bir süre için ışıklarını korumayı başardılarsa da karanlık çağın ortasına doğru Tahiti adalarından gelen eril kaba, savaşçı güce yenik düşmüş, asimile edilmiş ve karanlığa erimişler. Bilgiyi saklamak ve aktarmakla görevli olan Hawaii rahip ve rahibeleri – (Kahunalar) ve tüm aileleri Tahitililer tarafından katledilmiş. Kahunalar, takip eden hayatlarında kim olduklarını ve dünya misyonlarını unutmuşlar. Adanın ışık dolu ruhani seremonilerinin yerini yeni ve karanlık bir şamanizm almış; seremonilerde insan kurban edilmiş. Hawaii’nin yanardağı defalarca kez patlayıp üstündeki ağırlığı atmaya çalışmış. Dünyanın her yerini saran yoğun karanlığı artık arındıracak gücü kalmayınca yanardağ uzun süren sessizliğe girmiş. Amerika yerlilerini katledip onların yüksek bilinçli öğretilerini örtbas eden Avrupa’dan gelen karanlık, 1893 senesinde yolunu Hawaii’ye de bulmuş ve adaları eline geçirmiş. Hawaii Amerika’nın eyaleti olmuş.

21 aralık 2012 itibariyle Dünya, Aydınlık çağına giriş yaptı. Son yüz yıl boyunca Dünyamız alaca karanlıktaydı. Ne aydınlık ne de karanlık tam olarak hakim güç değildi. Günümüzde ışığın ilerlediği ve karanlığın gerilediği her geçen gün daha görünür hale geliyor. Yavaş yavaş aydınlığa çıkıyoruz. İnsan Dna’sındaki, ışığın yüksek kodlarını taşıyan galaktik tohumlar patladı. Yıldız tohumu insanlar uyandı ve çevrelerinde uyanışı başlattı, hızlandırdı. 13 bin yıl sürecek yeni bir ışık çağının başındayız.


Kadim zamanlardaki kutsal hayat deneyimlerine özlem duyan insanlar, değişim ve dönüşümün yayılmasında aktif roller aldılar. Ortak yaşam ve paylaşım alanları kurdular. Bunlardan bir tanesi geçen seneki blog yazılarımdan birinde de değindiğim, Peru’nun kutsal vadisindeki bir Türk evi olan, Vamoss. Okumak isteyenler için o blog yazısının linki: http://journeyto-miracle.blogspot.com/2017/07/19-san-pedro-huachuma-buyuk-baba-ve.html )

Hawaii’ye doğru yola çıkmadan belki bir ay evvel, Vamoss’un kurucu babası, henüz yüz yüze tanışmadığım ama uzaktan güzel kalbini bildiğim ve takdir ettiğim bir insan olan Arda bana bir mesaj gönderdi. “Senin ilgini çekeceğini düşündüğüm bir projemiz var; burada bir köy kuruyoruz”, dedi ve “Detayları göndereceğim” diye ekledi. Bu projenin ne olduğunu, neye benzeyeceğini, bilmeden, hiçbir şeyi bilmeden kalbimizde bir coşku, mutluluk ve buluşmak üzere arzu duyduk. Taşınmak üzere Peru-Kutsal Vadi’ye doğru yola çıkacaktık ve Arda gibi güzel bir ruh oradan bize sesleniyordu. Sonraki 1,5 ay hiç bir mesaj yollamadı. Onun çok yoğun bir çalışmayla meşgul olduğunu ve detayları anlatmak için bizimle buluşmayı beklediğini anladık. Yola çıktık.

21 mayıs’ta Maui – kalp çakrası toplu meditasyonumuzdan sonra rotamız, 29 mayıs taç çakra toplu meditasyonunu gerçekleştireceğimiz Shasta Dağı’na doğru oldu.

Shasta Dağı’nın buzları henüz erimemişti. Soğuk, yağmurlu bir günde San Francisco havaalanından kiraladığımız araçla, Shasta’nın küçük kasabasına varıp, kasabanın ortasındaki kamp alanına çadırımızı kurduk. 3 çantayla yolculuk etmek bizi o ana kadar zorladıysa da, orada, taşıdığımız her bir kazak ve kamp malzemesi için birbirimizi kutladık. Yaktığımız küçük bir ateşin üstünde mütevazi yemeğimizi pişirdik. Maya bize yine dünyaya ilk kez geldiğini anlatırcasına, sıfırın altına düşen gece soğuğunda uyku tulumunun dışına çıkıp yarı çıplak uyudu. Pek çok kez uyku tulumuna geri sokmama rağmen her defasında beni uyutup yine dışına çıktı. Yuuka ve ben, dünyada uzun süre geçirmiş varlıklar olarak uyku tulumunun içinde üşüdük. Maya’nın burnu bile akmadı.




Kasabada çok sayıda kristal marketi ve şamanik dükkanlar var. Onlardan birinde uzun seneler aradığım ve beklediğim davul ile kavuştum. Bufalo derisinden yapılmış, eril ve bir o kadar yumuşak enerjisi olan davulu buldum. Yuuka’da davulunu geçen sene Shasta’da bulmuştu. Onunkisi ise ceylan derisinden yapılmış dişil eneri de bir davul. Böylece davullarımız da, ikimizin arasındaki fiziksel ve ruhani uyuma benzer bir uyumu yakaladı. İkisini aynı anda çalmamız alandaki eril ve dişil enerjileri dengeye getiriyor.
Shasta dağının eteğine tırmandığımız ilk gün bizden istenen o ses ile şifa chanting’ini yapıp videoya kaydettik. Bu videoyu facebook’ta ilgili kanallık mesajı ile birlikte paylaşmıştım. O mesajı bir kerede buradan paylaşıyorum:

“Yeni Lemuria'nın Shasta Kapısı'ndan, Ruh seslendi size.
Kapınının 1 adım gerisinde durmuş, toplum tarafından kabul edilen her şeyini, öğrenmiş olduğu tüm kalıp düşünceleri ve inançları arkasında bırakmadan önce son bir korku yaşayan, Siz'e seslendi ruh. Kalbinin çağırdığı yola adımını atmadan evvel son bir korkuya düşen, Siz'e seslendi Ruh. 
Değişimi ölüm gibi hissedenlere de seslendi Ruh.
Dedi ki, doğrudur. Değişim de ölümdür ve aynı zamanda yeniden doğumdur.
Şimdi o kapıdan geçmeye davet ediyoruz sizi... Aşkın bilinmezliğine dalın. Yaradan'a sonsuzcasına teslim olarak kapının ardındaki aşkın sonsuzluğuna dalın...
Biz'e doğru dalın...(Biz: Ruhlar aleminin Işık Üstadları)”

Yüksek çözünürlükte izlemenizi ve dinlemenizi tavsiye ederim.
Shasta dünyanın taç çakrası olarak şifa dolu bir alan. Yalnızca dağ ve etekleri de değil; çevresine yayılmış olan göller, nehirler, şelaleler, lav tünelleri, mağaralar çok yüksek frekanta enerjiler ile titreşiyor. Shasta ve çevresi Amerikan yerli kabileleri için her zaman kutsal bir buluşma noktası olarak görülmüş. Kabileler burada buluşmuş, kendi aralarında evlilikler ve seremoniler gerçekleştirmiş. Shasta’nın altında Telos isminde bir iç dünya şehri olduğu kanallık mesajları aracılığıyla biliniyor. İçinde yürüdüğümüz, meditasyon yaptığımız, aşağıdaki gösterilen lav tünelleri’nde bu iç dünya boyutunun ve varlıklarının yüksek enerjilerini biz de sezdik.







Meditasyona iki gün kala rehber ruhlarımın buldurmasıyla Shasta’da kutsal geometri ve ölçüleriyle yapılmış olan Shasta piramidine getirildim. Bu piramidi yapan Omaran isminde şimdi 70li yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim bir indigo ruh.  20 sene kadar evvel dünya dışındaki ruhani görevlilerin kendine ulaşıp ondan istemesi üzerine aşağıdaki resimde gördüğünüz piramidi inşaa etmiş. Bu piramit Mısır’daki büyük piramidin küçük bir kopyası olmuş. O zaman bu zamandır, yıldız tohumu insanlar gelip bu piramidin içinde yüksek inisiyasyonlar yaşamışlar.

Gözleri sevgiyle ışıl ışıl parlayan Omaran, ruhani görevini yerine getirmekte olmanın mutluluğuyla gülümsüyordu. Sımsıcak bir kardeş samimiyetiyle sarıldı. “Hoş geldin Strong Wings, Sana bir şey izah etmeme gerek yok, dedi.” “İçeri girdiğinde herşeyi anlayacaksın”…

1 saat meditasyon yapmak üzere, piramidin altındaki bir tünelden geçerek, merkezindeki odaya çıktık. Piramidin tepesinde ufak bir alan camdı ve akşam güneşinin çok ince bir huzmesi içeri sızıyordu. Gözlerim karanlığa alışana kadar yanımda kalmak niyetindeydi. Daha ilk saniyelerde, piramidin merkezinde ayakta dururken yüksek enerji ile titremeye başladım. O da bunu anlayıp son bir yardımla yerdeki 7 renkli çemberin mor merkezine beni oturttu. “1 saat sonra gong sesi duyacaksın. Gong sesinden 5 dakika sonra kapıyı açacağım”, diyerek ayrıldı.

O, kapıyı kapar kapamaz, bedenime yüklenen ışık gücünü sindirmekte zorlanarak kıvrandım. Öylesine büyük bir güç ve bu beden öylesine küçük… Kıvranmam bir dansa dönüştü. Dans ettikçe ışık, merkezime ve Dna’ma oturdu. Baş melek Metatron ve Tanrıça İsis’in ellerindeydim. Defalarca ağzımdan, uzak geçmişteki bir yaşamımın ses tonu ile “Ben yaradanın mükemmelliğiyim”, “Ben tam ve tamamım” “Ben Benim” dedim ve dakikalarca ışık dillerinde chant ettim (ilahiler söyledim). Sanki Dmt5meo’daki gibi ışıktan hızlı boyutlar arası yolculuklarda, buluşmalarda bulundum.

29 mayıs toplu meditasyonu için hazır edilmiştim. Gong sesi geldiğinde, fiziksel realiteye dönmekte güçlük çektim. 5 dakika sonra gücü tüm varlığımda hissederek dışarı çıktım. Akşam güneşine bakarak toprağın üstünde çıplak ayaklarımla durdum. Dünya anneye ve Güneş Baba’ya şükranla ağladım. Bir kere daha neden Dünya’da olduğum hatırlatılmıştı. Şükranla ve coşkuyla kutladım kendimi ve tüm insanlığı. Çok uzun süren bir karanlıktan hep beraber çıkıyorduk. Omaran ile uzun uzun gözlerimiz yaşlı sarılakaldık.
Sonunda toplu meditasyon günü geldi çattı. Yuuka ve Maya kasabanın Kafesinde bırakıp dağın eteklerine doğru sürdüm.

 O sabahın ilk güçlü güçlü işareti 77. dereceden 11:11 'di

Meditasyon sonrası, sezgilerimi fb gurunda paylaşmıştım. O paylaşımımı bir kere de buradan kopyalayarak paylaşıyorum:

“Meditasyon yapacağım yeri ararken Haleakala zirvesinde olduğu gibi, yine üst üste dizilmiş taşları buldum. Bir tanesinin yanına vardığımda 20-30 metre ilerdeki başka dizgilere gözüm ilişti. Böyle, üst üste dengeye getirimiş taş kümelerini takip ede ede meditasyonu yapacağım yere getirildim. Shasta'ya bembeyaz enerji iniyordu. Hava bulutsuz ve parlaktı.
Merkezlenerek hazırlandım, ve bana katılmanızı bekledim. Ve geldiniz. Üstadlar ve galaktik komşular her birimizle ayrı ayrı ilgilendiler. Merkezi yokmuş gibi algılanabilecek bir eterik kürenin içine yerleştirildik. Meditasyonun merkez kanalı değildim. Ben de sizlerle birlikte aynı kürenin içindeydim. Hepimiz eminim birbirinden çok farklı deneyimler yaşadık ve kendimizi çeşitli geçmiş ve ya gelecek yaşam anlarında bulduk. O küre hepimiz için farklı bir alan algısı yarattı. Galaktik komşular-akrabalar-aileler (dünya dışı zeki yaşam formları) gemileriyle birlikte fiziksel olarak da Shasta'nın üstündeydi. Çeşitli enerjetik şifalandırmalardan geçirildikten sonra Türkiye saatiyle gece yarısında kürenin dışına alındık. Hepimize şifa olsun.
Gözlerimi açtığımda gökkuşağı rengindeki enerjilerini bulutların ardında sezdiğim uzay gemilerinin gerçekten orada olduğunu, bu ilginç bulut formlarını gördüğümde anladım.
Bir kaç dakika olmuştu bakmaya başlayalı, o bulutlardan bir tanesi, güneşin etrafında açılan gökküşağı çemberi ile birleşti.
Gönderilen işraetlere şükürler olsun.
Her şey Yaradanın İlahi Planı gereği gibi... Yaradana şükürler olsun. Bütüne hizmette buluşan bütün kardeşlerime şükürler olsun. Yolumuzu aydınlatan üstadlara şükürler olsun.
(Fotoğraf çektiğim makina 5 megapiksel, düşük çözünürlükte idi, dolayısıyla, ancak bu kadar çekebildim)
Ruhunuzun bilgeliği nefesinizin ve hayatınızın merkezi olsun.”










Shasta’ya bir kere daha veda ederek Peru’ya doğru yola çıktık. En ucuz uçaklarla, pek çok aktarma yapıp, havaalanlarında uzun saatler bekleyerek, 3 gün sonunda Peru’ya varıp vakit geçirmeden, Kutsal Vadi’deki Vamoss evine ve Arda’ya gittik.


Maya Peu'ya indiğimiz ilk gün, ilk bebek dişini düşürdü. Gözlerinde çok heyecanlı, mutlu ve hüzünlü bir parıldama vardı. Dişine hoşçakal dediği için hüzünlüydü. Yenisinin ve daha güçlüsünün geleceğini öğrendiği için mutluydu. 



No comments:

Post a Comment

Note: only a member of this blog may post a comment.