Sunday 2 September 2018

47. Yola çık, seni orada bekleyen bir hediye var - Vadi'nin Koynunda kutsal bir buluşma - 23 Eylül Ekinoks Meditasyonu - Türkiye'ye Taşınıyoruz



                  47. Yola çık, seni orada bekleyen bir hediye var - 
                        Vadi'nin Koynunda kutsal bir buluşma - 
                            23 Eylül Ekinoks Meditasyonu -
                                   Türkiye'ye Taşınıyoruz

Bu sabah yataktan kalkar kalkmaz kalbimdeki çağrıyı duydum. Çağrı doğaya git diyordu. Senin için bir hediye var orada. Bırak herşeyi, bırak temizleme evi, bırak Yuuka yıkar Maya’nın başını, bırak Yuuka’yla Maya eğlenirler bugün birlikte. Bırak herşeyi; üstüne kıyafetini giy, yanına davulunu al ve doğaya çık.

Dedim Yuuka, kusurabakma çağrı acil. Hemen çıkmam lazım, sanki geç kalabilirim 5 dakika beklersem. 😊

Doğa ama, doğanın neresi…? Dağlara tepelere doğru mu, vadi’nin dibine doğru mu? Nereye…?

Nehir kenarına vardım. Nehire bakarken yukarılar çekti içimi. Daha önce girmediğim bir patikaya girdim ve nehrin yukarılarına doğru, zaman zaman eğilmiş ağaçların altından geçerek ilerledim. Patikanın bittiği yerden itibaren büyük nehir kayalarının üstünden aşarak yukarılara doğru çıkmaya devam ettim. Yolun bittiğini sandığım bir noktada durdum ve ellerimi gözlerime siper ederek daha yukarılara baktım.

Belki bir kaç yüz metre daha ileri ve yukarıda bir adam görüverdim; bana doğru el sallıyor, burası burası der gibi işaret ediyordu.

Burası?

Biraz daha dikkatli bakınarak kayaların arasından yolumu bulup, adamın yanına vardım.

Kovboy şapkası takmış 50 yaşlarında esmer Peru’lu bir adamdı bu.

Adım Amaru, dedi. "Amaru yılan demek".

“Dün gece burada ateş yakıp Wachuma seremonisi yaptım” dedi.

(Geçmiş blog yazılarımdan Wachuma’yı okumamış, ya da daha önce duymamış olanlara not: Wachuma Peru’nun şifalı bitkilerinden biri. Bedeni kocaman bir kaktüs, ruhu kocaman bilge bir dede.)

Ben de, dedim Gökhan.. Gökyüzüne, havaya ve kanatlı olanlara dair.

Bir  taraftan biribirimizi tanıtan cümlelerle konuşup insana mahsus karşılaşmaların gereğini yaparken, bir taraftan da biraz sonra yapacağımızı sezdiğimiz seremoniye hazırlanmaya başladık. Ben davulu ve flüdü çıkarttım. Deniz kabuğunda yakacağımız tatlı çimen otunu ve adaçayını hazırladım. Akbaba tüyünü ve kristali Çıkarttım. Ayakkabılarımı çıkartıp çıplak ayağımı yere bastım.

O dedi ki ben Cusco şehrinde imigrasyon zabitiyim. Babam Amazonlarda yaşıyor; bir ayahuasca şamanı. Buraya yalnızca çağrıyı duyarak bir gece seremonisi için geldim. Şimdi de eve dönmek üzere toparlanıyordum. Bir taraftan, seremoni altarı için gerekli kristallerini, ve bitkisel özlerden yapılmış esanslarını çıkarttı.

Ben de dedim; Türkiye’liyim; kızım ve eşime bu gün ben yokum dedim, çağrıyı takip ederek buraya geldim.

Vadinin tepelerinde, şelalenin dibinde, dağların arasında, Pisac harabelerinin altında, İnka ruhlarının arasındaydık. Buluşmamız ve bu seremoniye hazırlanışımız sürreal bir histi. Flüdü ona verdim. O çalarken otları yaktım, davulu çalmaya başladım. Sonra koptuk. Öyle yüksek bir enerji indi ki. Öyle bir kutlama hissi. Öyle bir şükran ki… Bu iki ruhu dünyanın farklı yerlerinden alıp getiren, bu kutsal tapınakta buluşturan yüce ruha sonsuz şükran…Teslimiyet teslimiyet ve teslimiyetin içindeki sonsuz güç hissi…

Bir an durduk, göz yaşlarımız vardı. Beni ayağa kaldırdı. 4 kutsal bitki esansını akbaba tüyüyle üzerime üfürdü. Hayatımada yaşadığım en güçlü, en sarsıcı, en kendine geitirici bir şifa deneyimiydi. Sanki wachuma’nın ya da ayahuasca’nın en yüksek anında gibiydim… ancak hiç birinden içmemiştim.

Yalnızca etrafımızı saran sayısız ışık varlığının omurgamdan gökyüzüne doğru iten, yükselten ışıkları  ve özümden inen ışığın kalbimdeki birleşimine ve patlayıp sonsuza açışına, sonsuza mayalanışına,  şahit oluyordum.  

Birbirimizi kutsadık kutsadık kutsadık. Sarıldık sarıldık iki kardeş gibi.

Yer altının ve de gökyünüzün gücüne dair olan iki ruh bir araya gelmişti orta dünyada. Buluşmamız bütünün hayrınaydı.

Fizikselliğimizi anımsayarak geçirdiğimiz dakikalardan sonra Amaru telefon numarasını bir kağıda yazıp ayrıldı.

Toprağa dokunarak, şükrederek oturdum uzun süre.

Sonra da uzun sessizliğimin ardından gönlüme dolanları yazabilmek için kasabaya indim, interneti olan sakin bir kafede oturdum.
Yazdım. Yazıyorum…

Yanılgının hakikate yakın boyutlarından söylemek gerekirse, şu güzel kalbimiz Yaradanla aramızdaki telefon hattı. Oradan her daim büyük kararlarımızın ilk sinyallerini alıyor ve sonra yola çıkıyoruz.

Peki ya telefon bir süredir hiç çalmadıysa…

Oradan, haydi şimdi de şuraya gidelim ve şöyle yapalım diye , heyecan uyandıran yeni bir ilham gelmediyse, o zaman ne yapalım?

Telefon açıp yeni ve heyecan verici bir planı söylemiyorsa demek ki Yaradan, biz oluşunda dinlenmeyi, konuşmamayı, yazmamayı, yalnızca izlemeyi, dinlemeyi, kendinde kendini bulmayı istiyordur.

Ama kalp telefonu öyle büyük büyük çalıp konuşmadığında, her daim konuşmaya, koşturmaya, alışmış olan varlığımız bir şeyler yanlış mı gidiyor, bir yerde hata mı yaptım diye sorguluyor. Akıl hep meşgul olsun istiyor, sanki hiçlik olduğunu anlamaktan korkuyor. Hep etrafımda ses yapan, olay yaratan birileri olsun istiyor. Gece ışığı kapatıp tek başına uyumaktan korkan çocuklar gibiyiz.
Kendimizi gecenin karanlığına ve karanlığın hiçliğine bırakamıyoruz.

Yanılgının hakikate daha da yakın bir boyutundan konuşursak, Kalp telefonu aslında hiç kapanmayan bir hatta sahip.  Tanrı bazen dev bir orkestra gibi veriyor sesi bazen de derin ve yalnız bir OM gibi. Orkestrayı duyduğumuzda heyecanlanıyoruz. Bu orkestrayı duymayı arzulayan varlığımız derin Om sesini kaçırıyor. Aslında derin Om sesi kesintisizce ve sonsuzca orada. Om herşeyin temelindeki ses. Orkestra bile o Om sesinin üstünden seslendiriyor şarkısını. O şarkıyı duyduğumuzda doğan heyecanımıza bağımlıyız. Kalbin hızlı titreşimine bağımlıyız. Bizi yükselten, mutlu eden bir nevi uyuşturucu gibi bu heyecan. Biliyorsunuz insanoğlu uyuşturucuyu herşeyin içinde buluyor. Bazen çikolata ve kahve, rahat eski bir kanepe, seks, ya da zenginlik ve maddelerde ve ruhaniyette…

Kalbe doğan yeni fikirlerin heyecanı da böyle ruhani bir uyuşturucu. Kalbimizi sakinleştirmek ve bu güçlü olayı-enerjiyi, Om sesinin sakin sonsuz dinginliği gibi kabul edebildiğimiz gün kalbimizin üstadı olmuş olacağız. İçimizdeki hediye ve sürprizler bekleyen heyecanlı çocuk büyümüş olacak.

Böylece aldığımız büyük ilhamların heyecanında kaybolmayacağız. Evet şu anda enerji beni harekete davet ediyor, çok şükür diyeceğiz ve dinginlikle hareket edeceğiz, eylemimizin içinde kaybolmadan…

Hareket sona erdiğinde , hareket oldu ve bitti, çok şükür diyeceğiz. Ve iki eylem arasındaki sessizlikte, Çok şükür OM diyeceğiz. Sessizliğin ve dinginliğin kıymetini bileceğiz. Yani can sıkıntısı ve bunalım ve şüpheye de düşmeyeceğiz. Tanrının sonsuz bir akış olduğunu, iki eylemimiz arasındaki sessizlikteki en durgun anda dahi akmakta olduğunu sezeceğiz. Bedenimizin ve aklımızın en hareketsiz anında sonsuz akıştaki enerjinin bizi nasıl varetmekte olduğunu, an’da yaratılmakta olduğumuzu anlayacağız.

Heyecan ve cansıkıntısının tam ortsındaki boyut kapısında, An’da sonsuzluğumuzu deneyimleyeceğiz.

O an ruhani arayışımızın da nasıl bir uyuşturucu olduğunu çok daha iyi anlayacağız.

Sonsuz yaratıma tepkisizce teslim olup, izleyen olacağız.

Ve çok şükür çük şükür çok şükür.

Hem kendimde yaptığım gözlemlerde  hem de dinlediğim pek çok insanda aynı açlığı ve arzuyu duyuyor ve görüyorum. Daha evvel yaşadıkları kuvvetli bir ruhani deneyimde duydukları bir hissi, bir vizyonu yeniden yaşayabilmeyi arzuluyorlar. Bu içtiğiniz en son sigaradan sonra nikotinin geri çekilmeye başladığında duyduğunuz arzuyla aynı. Tanrı oluşumuzu, bu çekiş ve itişlerimizin, heyecan ve bunalımımızın, arzu ve korkularımızın tam orta noktasındaki dinginlikte bulabiliriz. Ve bazen o dingin, o tepkisiz orta noktayı, bulabilelim diye kalbimize doğan ilhamlar arasında bir kaç ay belki de bir kaç sene ara olabiliyor. Dere yatağının genişlediği yerde, nehrin hareket etmiyormuş gibi, gölmüşçesine gözüktüğü o kutsal kendini buluş, kendini biliş anlarına, şükürler olsun.

Ve dere yatağının daraldığı, son sürat aktığımız, güçlü nehir hallerimize, ve şelale oluşlarımıza şükürler olsun.

Bazen çok yavaş, bazen çok hızlı ama sonsuz olan bu akışa şükürler olsun. Bu akış bizi bir bilinç halimizden daha geniş bir bilinç halimize doğru götürüyor. Akışı nitelendirmeden, isimlendirmeden, olduğu gibi kabul etmek ve her an şükran hissinde olmak, yanılgının içindeki hakikate yaklaşabileceğimiz en yakın nokta olur…


---

Kalbimize seslenen orkestra diyordu, ki gidin Peru’da yaşayın. Son 6 aydır bu enerjinin içindeydik.

Bu arzuyla buraya gelmiş Arda’nın bizi davet ettiği Vamoss yaşam köyünün evimiz olacağını düşünmüştük. Çok şükür bu çağrı vesilesyle  geniş bir deneyim yelpazesini deneyimledik.
İşaretlere güvendik, inandık, takip ettik; buraya, Peru’ya geldik. Bir ev kiraladık ve Maya’yı anaokuluna gönderdik. Pisac harabelerinin altında yürüyüşler yaptık. Ben Wachuma Dede ile, Yuuka’da Ayahuasca Anne ile buluşup nasihatlarını ve ilhamlarını aldık.

Yavaş yavaş Peru’da yaşama isteğimiz yerini Türkiye’ye dönmek ve Türkiye’de yaşamak isteğine bıraktı. İki arzumuz arasında kalakaldık; Peru-Türkiye.

Akış yavaşladı, yavaşladı, yavaşladı, durma noktasına geldi. Uzun uzun sessiz kalmak istedim. O sessizlikte Vamoss'u bırakmak’tan çekindiğimi farkettim. Bunun sebebini sorguladım.
Hem Maya için hem de bizim için arzuladığımız ev hayatını yaratmakta gecikmekten korkmuş ve ilk fırsata balıklama dalmıştık. 

Akışın her zaman bütünün hayrına olduğunu anımsadık.

Ruhum yine dedi ki, Gökhan nefes alıp vermen zaten bütünün hayrınadır.

O sessizlik anında yalnızca nefes alıp verdim, yaşadım, içime baktım ve kalbime dolan yeni orkestra sesini olduğu gibi kabul ettim. Yol şimdi de kalmak ve yaşamak üzere Türkiye’ye çağırıyordu. Bu, bu kadar açıktı. Yuuka’ya sordum. O da bunun bu kadar açık olduğunu söyledi. Sonra Maya’ya sorduk; Maya tüm çocukluk heyecanıyla zıpladı ve yaşasın dedi.

Bir kaç ay önce Türkiye’ye 2 aylık gidiş dönüş uçak bileti almıştık. Yani Peru’ya döneceğimizi sanıyorduk.

Şimdiyse gidecek ve Peru’ya dönmeyecektik.

En azından şimdi böyle demek gerek.

Hep bunu diyebilmek gerek. Şimdi böyle…

Türkiye’ye yaşamak için geliyoruz ama, bir kere daha “Evimizi bulduk” demek istemiyorum.

Şimdi böyle, demek istiyorum. 

Akış bizi orada her ne sebeple ne kadar tutacaksa o kadar tutsun ve bu bütünün en yüksek hayrına olsun.

Yol bir kere daha deneyimleterek öğretti. Ev biziz, yol biziz… İşaretler her zaman bütünün en yüksek hayrına. Kalp telefonu her an açık…

Maya için bir BBOM (Başka Bir Okul Mümkün) alternatif okulu bulduk.
Annemin yardımıyla ülkeye varmadan bir ev kiraladık. (Şu an hala Peru’dayız)

Maya’nın özgürce çocukluğunu yaşayarak, bir ormanın içinde, yaşıtlarıyla dünyayı deneyimleyerek öğrenmeye devam edecek olmasına çok mutluyuz. Yolculuğumuz muhakkak ki bizim için olduğundan daha bile fazla, Maya’ya okuldu.

Taştan, sopadan, tüyden, tohumdan kendine oyuncak yaptı
Dağlara tırmandı, şelalerde yüzdü
Çeşit çeşit ülkelerden insanlarla dil bilmeden iletişim kurup oyun oynadı
Bazen virüsle boğuştu, kendi bedenini kendi kurtardı ve güçlendirdi.
Toprakla, çamurla kirlendi, yağmur altında yürüdü…
Insanların şifa için oluşturduğu çemberlerde kendi isteğiyle eğlenerek davul çaldı.
Kendi şarkılarını yapar oldu.

Bu güzel ruhun Dünyaya getirdiği hediyeleri kolaylıkla açabilmesi, kolaylıkla kendi olabilmesi için ne gerekiyorsa onu yaptık -yaptırıldık.

Şimdi Türkiye'de okul vakti.




---
Türkiye’ye gelişimizi bir çok kardeşimin beklediğini biliyorum. Bireysel şifa ve rehberlik seanslarıyla, ses ile şifa çemberleriyle, Evrensel kanallık ve şifa kurslarıyla buluşacağız.  Dileyenler Yakaköy’deki evimizde de ziyaret edip seans alabilirler (Aralık itibariyle)

Geri dönecekmişiz gibi düşünerek hazırladığımız ilk iki ayın programı çok yoğun. Ekim-aralık programımızı yazının sonunda bulabilirsiniz. Daha detaylı bilgi için fb etkinlik linki : 
https://www.facebook.com/events/234839900477632/

Kalp korosu bir kaç ay sessizlikten sonra şarkılar söylemeye başladı.
O şarkı bizi Peru’dan ayrılmadan evvel son 1 hafta kalmak üzere Tititca Gölün’deki Amantani adasına Çağırıyor.

Hatırlayanlarınız olacaktır. 21 Aralık 2017’de 11 kardeşimle birlikte, Amantani Adası’nda kristaller gömmüş ve organize ettiğimiz uzaktan katılımlı meditasyonla Türkiye’den katılanlarınızla buluşup bütünün hayrına yüksek enerjileri, kristaller kanalıyla toprağa, kollektif bilince ve varlıklarımıza ekmiştik.

İşte orada olacağız kısmetse  yaklaşan 23 Eylül Ekinoksunda; o gömdüğümüz kristallerin başında oturup, yine uzaktan katılımlı bir meditasyon ile sizlerle buluşup ilahi enerjilere kanal olacağız.

23 Eylül gurup meditasyonun fb etkinlik sayfası linki:

Titicaca’ya gitmeye karar verdikten sonra, facebook’ta Ayşe Dayı dostumun oluşturduğu “Suya ve Su Varlıklarına Şifa” isimli uzaktan katılımlı meditasyon-şifa çalışması dikkatime geldi.

Birden taşlar yerine oturdu ve ilahi denk düşmenin farkına vardım. 25-26-27 Eylül 23:23 (Türkiye vaktiyle) yapılacak olan bu çalışmalar esnasında Tititcaca Gölünde olacağız. Titicaca dünyanın sakral çakrası. Tüm varlıklarda mevcut olan su elementinin ve su ruhunun merkezi. Bu çalışma için dünya üzerinde olabileceğim en doğru yerde olacağım çok şükür. Katılımcılarla suyun ruhunda buluşmak niyetiyle… Titicaca’da ve eterik Lemuria şehrinde…  Bu etkinliğin facebook sayfası:  


^^Duyuru: Çok sevdiğim bir kardeşim Ocak ayında, (Brezilya) John of God’a bir kutsal yolculuk organize etmek istediğini, benim rehberlik edip edemeyeceğimi sordu. Seve seve dedim. Kısmetse, bütünün en yüksek hayrına olsun. Bu konuyla ilgili detaylarda yakında belli olur ve fb’tan duyurulur. Kalbinde bu çağrıyı duyanlar benimle iletişime geçebilirler.

^^Duyuru: Uzaktan görü rehberlik ve şifa seanslarını Şubat 2019’a kadar durdurdum.

^^Türkiye Ekim Aralık Programımız:

İstanbul, İzmir, Bodrum, Antalya, Gaziantep (ve henüz bilmediğimiz başka şehirler)
Mekan ve Tarihler:

*İstanbul (Nişantaşı) - Radia Gelişim : 0212 296 00 08 / info@radiagelisim.com 
5 Ekim: 19:00, (Gurup seans) Soul Gathering Ses ile Şifa Çemberi 
6-7 Ekim : Uygulamalı, Evrensel Kanallık ve Şİfa Aktarımı Kursu
8-9-10 Ekim: (Kısıtlı sayıda) Bireysel, Ruhani Rehberlik ve Şifa Seansı 
8 Aralık: 19:00, (Gurup seans) Soul Gathering Ses ile Şifa Çemberi

*13 Ekim:  Pastoral Vadi – Filiz Telek ile Ortak ses ile şifa çemberi… etkinlik detayını ve iletişim bilgisini facebook’tan duyracağım)

*Bodrum – Kıvılcım Türkyay buluşturuculuğunda : 0532 4617791 / kivilcimturkay@gmail.com
22-23 Ekim: Uygulamalı, Evrensel Kanallık ve Şİfa Aktarımı Kursu
24 Ekim Dolunay: 19:00, (Gurup seans) Soul Gathering Ses ile Şifa Çemberi 

*Antalya - Ebru Demirhan Yaşam Tasarım Merkezi: 0532 480 02 28 / kuantumebru@gmail.com
27-28 Ekim : Uygulamalı, Evrensel Kanallık ve Şİfa Aktarımı Kursu
29 Ekim Özel: 19:00, (Gurup seans) Soul Gathering Ses ile Şifa Çemberi 
30-31 Ekim: (Kısıtlı sayıda) Bireysel, Ruhani Rehberlik ve Şifa Seansı

*Gaziantep – Akşa Bilgievi: 0538 708 52 92 / info@aksabilgievi.com
3-4 Kasım : Uygulamalı, Evrensel Kanallık ve Şİfa Aktarımı Kursu
5 Kasım: 19:00, (Gurup seans) Soul Gathering Ses ile Şifa Çemberi 
6-7-8 Kasım: (Kısıtlı sayıda) Bireysel, Ruhani Rehberlik ve Şifa Seansı 

*Kayseri - Beyza Urgancı Yücel buluşturuculuğunda: 0532 428 01 72 / beyurganci@gmail.com

10-11 Kasım : Uygulamalı, Evrensel Kanallık ve Şİfa Aktarımı Kursu
11 Kasım: 20:00, (Gurup seans) Soul Gathering Ses ile Şifa Çemberi 


*İzmir (Alsancak) – BirArtıİki: 0530 011 33 44 / birartiiki@gmail.com
17-18 Kasım : Uygulamalı, Evrensel Kanallık ve Şİfa Aktarımı Kursu
19 Kasım: 19:00, (Gurup seans) Soul Gathering Ses ile Şifa Çemberi 
20-21 Kasım: (Kısıtlı sayıda) Bireysel, Ruhani Rehberlik ve Şifa Seansı 

*İstanbul - Ebru Demirhan Yaşam Tasarım Merkezi: 0532 480 02 28 / kuantumebru@gmail.com
24-25 Kasım : Uygulamalı, Evrensel Kanallık ve Şİfa Aktarımı Kursu
26-27-28 Kasım: (Kısıtlı sayıda) Bireysel, Ruhani Rehberlik ve Şifa Seansı

Buluşmamız, kavuşmamız bütünün en yüksek hayrına olsun
Ve öyledir şükürler olsun

Aşkla

No comments:

Post a Comment

Note: only a member of this blog may post a comment.